İnsan ruh ve bedenden ibarettir.
Ruhçular vardır; bedensiz ruhu takdis ederler, bedenin olmadığını söylerler.
Bedenciler vardır; ruh diye bir şey yoktur, her şey maddeden ibarettir derler.
İslâmiyet ise; insan ruh ve bedenin terkibinden ibarettir der. Toplamından değil, çarpımından ibarettir der ve İslâmiyet’e göre ruhsuz beden insan olmadığı gibi bedensiz ruh da insan değildir.
Batı’nın ortaçağı ruhçu olmuştur, dolayısıyla maddeten geri kalmıştır. İslâmiyet’in ruh ve beden dengesinin yalnız bedenini alan Batı ruhçuluktan bedenciliğe geçmiştir. Batı uygarlığı ruhu ve Tanrı’yı inkâr etmiştir. İslâmiyet’ten öğrendiği müsbet ilim metodu ile elde ettiği maddi başarılarıyla ruhçu Hıristiyanlığı vurmuş ve perişan etmiştir.
Bu arada İslâm âlemi sisteminin yaşlanması nedeniyle gerilemeye başlamış, Batı’nın maddi gücü karşısında çökmüştür. Bugün Batı ruhunu yitirmiş, Doğu da bedenini kaybetmiştir. Ne var ki bugün Batı’da çok önemli bir gelişme olmuştur. Batı’nın yarım bin yıldır dayandığı müsbet ilim yirminci yüzyılda Batı’nın ruhçuluğunu sona erdirmiştir.
Bundan, çok değil, yarım asır önceki ilim dünyası bugün yoktur. İlim dünyasının maddî başarılarının yanında ilmî başarıları vardır ve ilmî başarıları Batı’nın yarım asırlık felsefesini kökünden yıkmıştır. Müslümanlar dünyanın bütün uygarlıklarını öğrendiler. Yunan’dan maddeyi, Hintlilerden tasavvufu öğrendiler ama bunların hiçbirisini aynen kabul etmediler. Kur’an’ın öğretileri ile bunları değerlendirdiler ve ona göre geliştirdiler. Gerek tasavvufta gerekse müsbet ilimde tüm dünya ile cihada giriştiler. Yunan felsefesine karşı yirmi kadar direnmeleri vardır. Hint tasavvufuna da buna benzer direnmeleri söz konusudur.
Yirminci yüzyılın son yarısında ne oldu biliyor musunuz? Üzülerek söylüyorum, maalesef bilmiyorsunuz. Batı da henüz bilmiyor. Batı şaşkın bir durumda; müsbet ilim Batı’nın yarım yüzyıldır savunduğu tüm dayanaklarının tam aksini ortaya koymuştur. Batı kıdem nazariyesine dayanıyordu. İlim Kâinatın yaşını değişik yollardan ispat etti. Batı Kâinatın sonu yoktu diyordu. İlim, entropinin büyümesi ile ölümün mukadder olduğunu ortaya koydu. Batı zamanın ve mekânın yaratılmadığını sanıyordu. Oysa Kâinatımızın dışında zaman ve mekân yoktur. Batı doğal kanunların kesin olduğunu iddia ediyordu. İhtimaliyat kanunları ile hiçbir olayda kesinlik yoktur. DNA’ların keşfi ile doğanın şuurlu bir varlığın eseri olduğu kesin olarak ortaya çıktı.
Batı demokrasi ile şeriata, lâiklik ile İslâmiyet’e, liberallik ile İslâm’a, sosyallik ile de hakka gelmiş oldu. Batı yirminci yüzyılın sonunda Kur’an’ın söylediklerini onaylamakla görevini tamamladı. Ne var ki Batı müsbet ilmin bu sonuçlarını henüz kabullenemiyor, eski küfrüne ve inadına devam ediyor. Tüm üniversiteler, okullar, radyolar, televizyonlar, Nobel ödülleri hep yirminci yüzyılda müsbet ilmin vardığı sonuçlara direnmek için faaliyettedir.
Kilise bundan habersiz, Türkiye’deki dini cemaatler ve okullar habersiz, hâlâ şirkin batıl iddialarını teşri etmek ve yaşatmak için faaliyette. Bizi sömürerek elde ettikleri servetlerini yalnız bizim aleyhimizde değil, kendi vardıkları ilmî hakikatleri gizlemek için kullanıyorlar. Güneşi balçıkla sıvıyorlar.
Prof. İlhan Arsel İslâmiyet aleyhine ömür boyunca onlarca defa basılan belki yüze yakın kitap yazdı; devletimizin parası ile basıldı ve yayınlandı. Biz onun 800 sayfalık ana kitabının tamamına reddiye yazıp cevap verdik; kimse okumadı! Çünkü anlamdı!
Albert Einstein zamanın ve mekânın kısaldığını ve uzadığını ortaya sürdü. Oysa İslâm âleminde bu sokaktaki çocukların bile bildiği bir şeydi. Tayyi mekân vardı. Tayyi zaman vardı. Kur’an’daki ayetleri yorumlamak için bunları İslâm âlimlerinin hemen hepsi kullanmışlardı.
Albert Einstein oradaki matematiği de bulmadı. Başkaları buldu. Ama Sermaye onu reklam etti. Ne var ki Sermaye kendi kuyusunu kendisi kazdı. Değişen şey sonradan var edilmiştir demektir. Mademki zaman ve mekân uzuyor ve kısalıyor, o halde sonradan var edilmiştir.
Şimdi ben iddia ediyor ve diyorum ki;
Demokrasi yalnız İslâmiyet’te vardır.
Lâiklik yalnız İslâmiyet’te vardır.
Liberallik yalnız İslâmiyet’te vardır.
Sosyallik yalnız İslâmiyet’te vardır.
Hukuk düzeni yalnız İslâmiyet’te vardır.
Ve yine iddia ediyor ve diyorum ki;
Batı karanlıklar içindedir. Doğu karanlıklar içindedir. Tesislerin sigortalarını çıkarmışlar, aydınlanmak istemiyorlar. İnanarak ve ilmen ispatlayarak diyorum ki, “Adil Düzen” lambası maalesef yalnız Akevler’de yanmaktadır. İnsanlık kör, sağır ve dilsiz olarak kendi avizeleri altında karanlıklar içinde dolaşmaktadır.
Söylediklerimi tekzip edecek varsa, her zaman her yerde tartışmaya hazırım.
Ama onlarda nerde o mecal...