Şûralar ve “millî eğitimde reform” meselesi-1
Önce “19. Millî Eğitim Şûrası” yapıldı ve 179 Tavsiye Kararı ile toplantıları bitirdi...
Ardından üç gün süren “V. Din Şûrası” yapıldı, Cumhurbaşkanı da katıldı...
Şimdi de Osmanlıca yani Osmanlı Türkçesi birkaç gündür gündemde…
Geçen ay “eğitim, reform ve eğitimde reform” kavramlarının da gündeme geldiği, bu kavramların özellikle “Cumhurbaşkanı ve Millî Eğitim Bakanı” tarafından dillendirildiği bir toplantıya katılmıştım; o zamandan beri “Millî Eğitimde Reform” konusu gündemimde…
Osmanlı döneminde Tanzimat ile başlayan reform diyebileceğimiz “inkılâplar” var…
Cumhuriyet dönemi ise tam bir “inkılâp/lar tarihi” şeklinde geçti; hâlâ öyle…
İnkılâplardan sonra “muasır medeniyetin fevkine çıkacaktık” ama…
Evet, “ama” diye başlayıp devam edeceğimiz “durum tesbitimiz” var; elbette her zaman ve her meselede olduğu gibi “çare ve çözüm önerilerimiz” ile birlikte…
Evet… Ama… Osmanlı’nın son dönemlerindeki “Tanzimat” ile zirveye çıkan, “Cumhuriyet” döneminde “Harf İnkılâbı” ile -bugünlerde gündemde olan- Osmanlı Türkçesi yani bin yıllık geçmişimizden uzaklaştık… Batı’ya yöneldik… Bir arpa boyu yol aldık mı?..
Osmanlı döneminde başlayıp Cumhuriyet ile devam eden bütün bu inkılâplara, “şûralara” ve diğer çırpınışlara rağmen, ne yazık ki Millî Görüş Hareketi’nin “ADİL DÜZEN” çalışmaları dışında, Türkiye “İLİM” bakımından perişanlığını sürdürmektedir...
“Türkiye bütçesi”nin üçte birini yutan “eğitim” korkunç şekilde Türkiye’yi “cehalete” sürüklemektedir. Her şeyden önce okutulan şeyler bize “yabancı” ve bizim olmayan şeylerdir. Her şeyden önce bizi ilgilendiren ve bizim ihtiyacımız olan bilgileri öğrenmeliyiz. Biz, bizim tarihimizi en iyi şekilde bilmeliyiz; oysa biz, bizim tarihimizi başkalarından öğrenmeye çalışıyoruz! Bize ait olamayan şeyleri öğreniyoruz, böylece sadece çocuklarımızı ve velileri üzüyoruz. Okuduklarımız ya yüz-ikiyüz sene önce demode olmuş Batı ilimleri, ya da bin sene önceki o dönemin sorunlarını çözen fıkhî çözümleri yine Batılıların diliyle okuyoruz!..
Türkiye işte böylesine korkunç bir “cehalet bataklığı” içindedir...
Bu cehalet bataklığından çıkışın “çare ve çözümü” vardır…
Prof. Dr. Necmettin Erbakan o çare ve çözümü anlattı…
O çare ve çözüm “ADİL KUR’AN DÜZENİ”dir…
***
EĞİTİMDE İNSANLIK UÇURUMA GİTMEKTEDİR.
TÜRKİYE İSE BU GİDİŞATTA BAŞI ÇEKMEKTEDİR.
Eğitimin iki gayesi vardır.
Biri; insanları doğru bilgilere kavuşturma.
İkincisi ise; günlük işlerini yaparken kendisine ve topluluğa yararlı işler yapma, zamanı verimli bir şekilde değerlendirme.
EĞİTİMDE DOĞRU BİLGİLENDİRME YAPILAMAMAKTADIR.
Çünkü bilgiler eski-yanlış varsayımlara dayanan “felsefe” üzerinde gelişmiştir. Bugün o varsayımların yanlışlığı “müsbet ilim” ile tesbit edilmiştir. Oysa ilimler hâlâ o varsayımlar üzerinden okutulmaktadır. Hâlâ çağın gereği olan “yeni felsefe” oluşturulamamıştır.
Bunun bir numaralı sorumlusu sömürü sermayesidir. Yanlış varsayımlar üzerinde oturarak dünyayı sömürmekte olan sermaye bu durumunu kaybetmek istememektedir. Ülkemizde ve dünyada çelişkili ilimler okut(tur)ulmaktadır. Ayrıca merkezi yönetimi sürdürmek için de halka uygulayacağı ilimler değil, hayali varsayımlar ezberletilmektedir.
***
Gelecek yazıda;
Türkiye’yi ve dünyayı uçuruma götürmekte olan ve yanlışlığı ilmen sabit olduğu halde, hâlâ o mantık içinde ilimleri geliştirmemekte devam edilen konulardan sadece dört tanesini sizlere sunmağa çalışacağız...
Ardından da elbette “çare ve çözümleri” de hatırlatmış olacağız, inşaallah…