FE MÂZÂ BA’DE’L-HAKKI İLLÂ’D-DALÂLU
TÜRKİYE bu savaşın ne sorumlusu ne de parçasıdır deniyor...
Bir şey daha deniyor: Bugün IRAK ve SURİYE’de yaşanan trajedilerin mimarları arasında önce İNGİLTERE, sonra da ABD yani topyekün BATI dünyası bulunmakta...
Birinci Dünya Savaşı’nda “Osmanlı’ya karşı ayaklanırsanız size devlet kurduracağız” diyerek Arapları kışkırtan ve bu arada Filistin’de İsrail’in kurulmasının da yolunu açan İNGİLTERE, bu coğrafyanın bitmez tükenmez kargaşasının ana mimarı değil mi?
Böyle deniyor, “kabahat” birilerine atılıyor ve “bizde hiç kabahat yokmuş gibi” soru şeklinde son “hüküm” de böyle veriliyor ama “hakikat” acaba sadece böyle midir?..
Şimdilik şu hatırlatmayı yapalım: Siz KUR’AN’dan, siz İSLÂM’dan, siz “özel” olarak İSLÂM ADALETİNDEN ve “genel” olarak İSLÂM DÜZENİNDEN uzaklaşırsanız, “sonuç” böyle olur; bâtıl Batı “ZALİM DÜZENİ” böylesine berbat bir şekilde boşluğu doldurur…
“KUR’AN VE İLİM” haftalık seminer çalışmalarımızda 4-5 haftadan beri Yunus Sûresi üzerinde çalışmaya başladık; işte bu sûrenin 32. âyetinde Allah şöyle buyuruyor:
“… FE MÂZÂ BA’DE’L-HAKKI İLLÂ’D-DALÂLU …”
“Hakk’a dayalı düzenden” sonra “dalalet, sapıklık, zulüm ve zalim düzenden” başka ne olabilir/di ki?!. Nitekim “sonuç” öyle oldu; yüz yıldır “zulüm/ler” devam ediyor…
Birkaç hafta sonra bu âyetin tefsirini yaptığımızda daha detaylı yazarız, şimdilik kısaca sadece meali ile iktifa edelim: “… HAKTAN sonra ancak DALALET vardır…”
Hakk’a, İslâm’a, barışa, adalete yani bütün dünyanın ve de Müslümanların Erbakan Hoca’dan hep duydukları üzere; “ADİL DÜZEN”e dönünceye kadar “DALALETE” devam…
TÜRKİYE istediği kadar “Bu savaş benim savaşım değil!” desin, istediği kadar kenarda durmayı tercih edip ancak savaş mağduru insanlara yardım etmekle yetinsin; bu Türkiye’nin bölgedeki önemini ve kilit rol oynayabilme potansiyelini ortadan kaldırmayacaktır. O yüzden yapılması gereken Türkiye’nin doğru ve zamanında bir siyasetle kontrolü ele almasıdır. Ama hepsinden daha önemlisi şudur: Türkiye Hakk’ı ve hakikati Batı dünyasının AB veya ABD kapılarında aramaktan vazgeçip yeniden aslına dönünceye kadar, bugüne kadar yaşadığı “fitneleri ve musibetleri” sürekli olarak yaşamaya devam edecektir…
Birkaç sene önce “Suriye sorunu” fokur fokur kaynamaya başladığında Türkiye’ye tavsiye edilen (KUR’AN rehber kabul edilerek tavsiye edilen) taraflar arasında “HAKEM” olması, HAKEMLİK SİSTEMİNİ önermesi ve “hissî” değil “ADALETLİ” davranmasıydı...
Türkiye bu tavsiyeleri hiç dikkate almaksızın ne yaptı?
Batı dünyası yani sömürü sermayesi güdümlü basına ve provokatörlere kulak verdi, siyasetini Suriye’nin iç işlerine karışarak Esed’i yerden yere vurmaktan yana kullandı...
Oysa KUR’AN, bir yerin başkanı ne kadar zalim olursa olsun, ona “isyan” edilemeyeceğini, anarşiyle İslâm’ın bağdaşamayacağını, ancak “HİCRET” edilerek zulümden kaçılabileceğini söylüyordu; çağlar üstü MUCİZE KUR’AN hâlâ aynı şeyi söylüyor...
Oradaki isyanı gizli/açık destekleyip körükleyeceğimize, “HAKEM” olarak hükümet ve isyancılar arasında “köprü” olabilir, “uzlaşma” sağlayabilir; daha da olmazsa halka kapılarımızı açıp “HİCRET” etmelerini sağlayabilir, bunca insanın ölmesini önleyebilirdik...
SONUÇ olarak baktığımızda yüz binlerce insan öldü, yüz binlercesi ülkemize sığındı ve sığınmaya da devam ediyor ama düzensiz ve rahatsız edici bir şekilde...
Zamanında “HİCRET” olsa ve gelen insanlar “VATANDAŞ” kabul edilip ona göre pozisyon alınsa, böylesine “sosyal bir kirlilik ve çok yönlü düzensizlik” yaşanmayacaktı...
Bugün zulümlerin zirveye çıktığı yerler SURİYE ve IRAK…
Dün AFGANİSTAN ve BALKANLAR olmak üzere nice yerlerdi…
Yarın kim bilir nereler olacak ama böyle giderse değişen bir şey olmayacak...
HAKK’I TERK sonrasında “DALÂLET” deryalarında dolanmaya devam edeceğiz… “HAKK’A DAYALI DÜZENE” döndüğümüzde yani yeniden asıl ve tek sağlam rehberimiz Kur’an’a ve onun biricik sistemine yöneldiğimizde, dalaletten kurtulmuş olacağız, inşaallah...