KUR’AN VE İLİM 774. seminer notlarından (3)
‘… Buna göre dünyanın merkezinde on kadar ilmî fırka vardır. Bu fırkaların ülkelerde temsilcileri vardır. Onların da illerde temsilcileri vardır. Herkes kendi ilmî fırkasında öğrenim yapar. Ülkesine döndüğünde fırkası içinde faaliyette bulunur. Bucaktaki “zakirler” bucak yöneticileri olurlar, ildeki “fakihler” il meclisini oluştururlar, ülkedeki “rasihler” de millî meclisleri oluştururlar. Bunlar içtihad ve icmaları ile bir yerin şeriatını tedvin etmiş olurlar.
Demek ki, öğrenme bakımından merkeze gidilip tedris edilecek, uygulama bakımından ise ilim adamları birlik olup yani birlik oluşturup ortak şeriatı oluşturacaklardır. Her ülkenin, her ilin, her bucağın şeriatı ayrı olacaktır. Buradaki “kavim” kelimesi devletleri ifade eder. Her devlet insanlık içinde ilim adamları gönderip fakihlerini rasih yapacaktır. Dışarıdan öğretmen ithal edilmeyecek, merkezlere öğrenci ve öğretmen gönderilecektir. Buna kıyasen ilde ve bucakta uygulama yapılacaktır...
Yeryüzü parsellenip herkes kendisine düşen yerlere sahip olduktan sonra, üretilen mallar dünya piyasalarına sevk edilecek ve insanlık bölüşecektir. Ayrıca insanlar ocak, bucak, il, ülke ve insanlıkta birleşerek tüm insanlık bir bütün olacaktır...
“Döndükleri zaman inzar etsinler” demek, merkeze her fırkadan taife gidecektir demektir. Bunun anlamı, merkeze gidenleri onları gönderen fırka finanse edecektir demektir.
Burada böylece farzı kifayelerin hükümleri de konmuş bulunmaktadır...
Bir topluluk içinde herkesin bir şeyi topluluk için yapması gerekiyorsa, buna farz-ı ayn denir. Toplantılara katılmak ve vergi vermek bu tür yükümlülüklerdendir. Bu tür yükümlülüğü yapmayanlar bu hususta tesbit edilmiş cezaları ödemek zorundadırlar. Bu farzları tesbit etmek ocaklarda ocak yönetimine, bucaklarda bucak yönetimine aittir. İstişare ettikten sonra başkan karar alır. Bu karara karşı hakemlere gidilebilir, hakemler kararı bozabilir. Yahut mağdur olanların mağduriyeti giderilir. Yasalarla ilgili kararlar istişare sonunda alınır, belli itiraz müddeti vardır. Ondan sonra yürürlüğe girer. Uygulama ile ilgili kararlar ise istişareden sonra bazı konularda istişaresiz de alınabilir, mağdur olanlar hakemlere giderler ve mağduriyetleri giderilir.
Toplulukta bazı işler vardır ki o işlerin yapılması gerekir. Ancak biri yaparsa diğerlerinin yapması gerekmez. Örnek olarak cenaze namazı böyledir. Cenazenin kaldırılması gerekir. Cenazeyi birileri kaldırırsa diğerlerinin katılıp kaldırması gerekmez.
Bir topluluk içindekilerin bir kısmının gidip okuması farzdır ama herkesin gidip okuması söz konusu değildir. Kimileri gittiğinde diğerlerinin gitmesi gerekmez. Hattâ herkesin gitmesi caiz bile olmaz.
Bazı işler vardır ki onu iki kişi yapmaz. Biri yaptı mı diğerlerinden sakıt olur, haram olur. Başkanlık böyledir. Bir topluluğun başkanı olacaktır. Bunu yapmak topluluğa farzdır. Birisi topluluğun başkanı olunca, artık başka birisinin başkan olması caiz değildir...
Toplulukta tahsil yapmaya giden kimselerin masraflarını da topluluk karşılar, bu konuda mevcut olan fırka (dayanışma) karşılar. Kimlerin gideceğine onu finanse eden fırkalar karar verir. O halde üniversite giriş imtihanları yoktur. Partilere aldıkları oyları nisbetinde kontenjan tanınır, onlar seçerler ve gönderirler, onlar finanse ederler...
Partilerin seçmediği kimselerden okumak isteyenler olursa, onlar da kendi imkânları ile gidip okurlar. Fırkaların desteklediği öğrencilerin velileri merkeze taşınır ve orada kendilerine iş verilir, işyeri lojmanlarında oturtulur. Diğer öğrenciler ise kendi imkânları ile merkeze gelirler, evlenirler ve oradaki işyerlerinde yerleşip okurlar ve çalışırlar.
Bizim kendi araştırma merkezimiz için de yapacağımız budur. (s.8-9) Devamı var…
Evet, tekrar hatırlatıyorum: “KUR’AN VE İLİM” 774. hafta TEFSİR (Tevbe Sûresi, 52. hafta) seminerimizden aktarı-YORUM… Ve İLMÎ-AHLÂKÎ-İKTİSADÎ-SİYASÎ-SOSYAL olarak çağımızdaki hayatın her alanında var olan “SOSYAL TUFAN”a karşı gereğini yapmaya yani “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN GEMİSİNİ” inşa etmeye DAVET EDİYORUM… Bize düşen sadece açık tebliğdir… Ve’s-selâm mea’d-duâ…