KUR’AN VE İLİM 772. seminer notlarından (4)
İnsanın artık topluluk dışında sığınacak bir yeri kalmamıştır. Bir kolaylık gelmiştir. İnsan topluluğunu kolay değiştirebilmektedir; ocağını, bucağını, ilini ve ülkesini değiştirebilmektedir. Bu ona özgürlük sağlamaktadır ama yine de mutlaka başka bir ocağa ve başka bir bucağa gitmek zorundadır.
Batı dünyası “TEKNİK” bakımından insanların ocak, bucak, il ve ülkeleri kurma bakımından yeterli gelişmeyi sağlamıştır. Ne var ki “HUKUK” bakımından bunların on bin senelik hukuku içindedir. Bu durumun yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
YENİ HUKUK DÜZENİ yeni mülkiyet anlayışını getirecektir. Batı bunu hissetmiş ve eski hukuk sistemini sosyalizmle, komünizmle yıkmak istemiş ama yerine bir şey getiremediği için insanlık hepten hukuksuz kalmıştır.
İşte “ADİL DÜZEN” çalışmaları bu “YENİ HUKUK” sistemini getirmekten ibarettir.
1- Birinci olarak; işletme mülkiyeti ile yararlanma mülkiyetinin birbirinden ayrılmasıdır. İşletme mülkiyeti ile insanlığın ortak malı olan yeryüzünü birlikte kullanma imkânına erişilecektir.
2- İkinci olarak; insanın yeryüzündeki kira payıdır. Bu pay bir ihsan değil bir haktır. Dolayısıyla bütün insanlar üretimden -çalışmak istemeyenler çalışmasalar da- paylarını alırlar. Bu hak insanların yaşamalarını garantiye alır.
3- Üçüncü olarak; yeni hukuk anlayışı içinde yer alacak husus, çalışanların faizsiz kredi alma haklarının olmasıdır. Yani para üretme halka aittir. Senyoraj hakkı halkındır. Para yalnız emek karşılığı çıkabilir. İnsanlar için emeklerinden başka bir şey yoktur.
4- Dördüncü olarak; yeni hukukta yer alan husus hicret hakkıdır. Kişinin ocağını, bucağını, ilini ve ülkesini değiştirme hakkı vardır. Eski kaldığı yerdeki gayrimenkullerin karşılığının oradan ayrılana verilmesi gerekmektedir. Yani yararlanma mülkiyeti ülke veya il sınırlarını tanımaz, insan yararlanma mülkiyetinden her yerde yararlanır, gittiği yerde o hakkını kullanır.
Bunun manası yeryüzünün tek ümmet olmasıdır. Kur’an’ın yeryüzü insanlığındır ve insanlar tek ümmettir ifadeleri bu gerçeği ifade etmektedir.
Topluluk içinde yaşama demek topluluğun kurallarına uyma, topluluğun yetkilerine itaat etme demektir. Bu da insanın özgürlüğünü kısmaktadır. Ne var ki insan artık tek başına yaşayamadığı için bu gerçeği kabullenmek zorundadır. Kişi topluluklardan birine katılmak zorundadır. Yeter sayıyı bulduktan sonra kendisi de topluluk kurabilir ama hiçbir zaman topluluğu reddetmez, reddedemez. Tüm insanlık da bir topluluk hâline gelmiştir.
‘Özgürlükçü Anayasa’ edebiyatını tutturmuşlar!
Anayasa insanların topluluk içinde özgürce yaşama düzenini ortaya koyar.
Sanki böyle bir düzen varmış da birileri mâni oluyormuş!
Öyle değildir. Böyle bir düzen bilinmemektedir. Böyle bir düzenin varlığını ortaya koyma ilmin işidir. Kur’an’ın ifadesiyle, bu da ancak her söze kulak vermekle olur. İnsanlık üç devri böylece oluşturdu. Bugün başka gözle baktığınızda, insanlığı saadete götürecek Kur’an ehli vardır. “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN” vardır. Bunun dışında kapitalizm, sosyalizm ve karma sistemler vardır. İşte işaret edilen üç topluluk bunlardır.
Buna göre demek ki bugün Adil Düzen Çalışanlarının ortaya koyduğu düzen yarın kapitalistler, sosyalistler ve karmacılar tarafından da kabul edilecektir.
Yirminci yüzyılda Birleşmiş Milletler’in tarihi başlamıştır. 1900 tarihleri içinde böyle kuruluşlar için girişim yapıldı. Birleşmiş Milletler vardır. Sermayenin sömürü aracı olarak kullandığı bu kuruluş gittikçe fonksiyonel hâle gelmekte ve sermayenin aracı olmaktan yavaş yavaş çıkmaktadır. ADİL DÜZEN Kooperatifleri kurulduğu zaman sömürü aracı olmaktan tamamen çıkacak, insanlığa sunduğu hizmetler ise daha düzgün ve etkili olacaktır... (s.10-11)
Evet, Kur’an ayında da Kur’an çalışmalarımız devam ediyor…
Bir yazı daha var…
Tavsiye: Bu yazı, daha iyi anlaşılmak için önceki yazılarla birlikte okunmalıdır…