İSLAM DÜZENİ yani ADİL DÜZEN nedir? - 2
Önceki yazıda kaldığımız yerden devam ediyoruz…
Batılılar da teorik olarak bunları -yani önceki yazımızda anlattıklarımızı- kabul ediyorlar ama… “Hukuk devleti” deyip hakemleri değil, hâkimlerle, savcılarla, polislerle ve avukatlarla hükmeden devleti kastediyorlar… “Demokrasi” deyip ekseriyet kararlarını ve seçimi esas alıp halkın kendi kendilerini yönetmesi yerine, kuvvetin ve güçlünün hâkim olmasını sağlıyorlar… “Liberal” deyip tekellerin ve sömüren Sermaye’nin sömürmesini sağlıyorlar… “Sosyallik” deyip sadece zengin olanların, parası olanların sigortalanmasına ve hizmet almasına imkân veriyorlar…
Batı dünyası bu hâliyle sahte adil düzeni getirmiş bulunmaktadır.
Başlangıçta aşiretler ve kabileler vardı. Örgütlenmiş topluluklar yoktu. İnsanlık örgütlenmeye yani devlet aşamasına gelmeye Hazreti Nuh peygamberden itibaren başlamıştı.
Arabistan’da ise ancak Kur’an’la devlet aşamasına ulaşıldı.
Tüm yeryüzü ise devlet aşamasına ancak yirminci yüzyılda ulaşabildi. II. binyılın sonlarında yeryüzünde devletsiz yani mahkemesiz, polissiz ve askersiz bir yer kalmadı.
-Bundan önce devletleri hanedanlar oluşturuyordu.
-Yirminci yüzyılda diktatörler yönetmeye başladılar.
-Günümüzde ise devletleri parti başkanları yönetiyorlar.
-Hangi parti ekseriyeti alırsa, ülkeyi o parti diktası yönetmektedir.
III. binyılda yönetim “halk yönetİmİ” olacaktır. Yöneticiler hükmeden değil, hizmet edenler olacaklardır. İşte bu şekilde, bir asır geçmeden, “Adil Düzen”e göre yönetilmeyen ülke kalmayacaktır. Böylece Allah’ın nuru tamamlanmış olacaktır.
“Adİl Düzen” dünyaya silahla ve savaşla yayılmayacaktır. Örnek uygulamalarla Türkiye bu işi yapmazsa, başka bir ülke bu görevi yüklenecek, yüksek seviyede bir yönetim doğacaktır. Önce nüfusu 30 ile 100 kişi arasında olan birbirine yakın aileler aşiretlerini yani ocaklarını kuracaklardır. Sonra yüze yakın aşiret birleşip kabilelerini yani bucaklarını kuracaklardır. Yüze yakın bucak birleşip şa’blerini yani illerini oluşturacaklardır. Yüze yakın il birleşip kavimlerini yani devletlerini kurmuş olacaklardır. Yeryüzünün yüze yakın devleti de beşeriyeti yani insanlığı oluşturacaktır. Böylece insanlık örgütlenmiş olacaktır.
Dünyada 100’e yakın ülke, 10 bine yakın il, 1 milyona yakın bucak ve 10 milyona yakın aşiret yani ocak olacaktır. Bunların her biri kendi istedikleri düzenlerini kuracaklardır. İstedikleri dilden ve istedikleri dinden olacaklardır. Böylece insanlık uygarlık yarışına girecektir. Sonunda başarılı olanlar kalacak, başarısız olanlar kendi kendilerini tasfiye edeceklerdir. Nüfusları olması gereken asgari nüfustan aza düşünce kendiliğinden dağılmış olacaklardır. Yeter sayıda nüfusa ulaşanlar ise yeni kuruluşları kuracaklardır. Göçler serbest olacak, nüfusu sık olan kuruluş nüfusu seyrek olana toprak verecektir.
Bütün bunlar şeriatın hükümleri içinde ve hakemlerin kararı ile olacaktır.
Hakem kararlarına uymayanlarla ise müminlerden oluşan ordular savaşacaktır.
İşte, burada “ve vaat etmediğimiz topraklara da sizi vâris kılacağız”(Ahzab Suresi 27’inci ayet) derken, bu toprakların tümü kastedilmektedir. Ayette geçen “erdan” kelimesinin nekre gelmesi bu toprakların tekliğidir yani ondan başka toprak yok demektir.
Bu anlattıklarım, uygarlaşma duracak ve statik bir hayat yaşayacağız demek değildir.
-Bugüne kadar var olan bu düzen karaların düzenidir.
-İleride insanlık denizlere yerleşip orada kentler kuracaktır.
-Sonra güneş sistemi içinde göğe çıkıp orada uygarlıklar kuracaktır.
-Daha sonra da yıldızlar arası yayılacak, hidrojeni yakarak yaşayacaklardır.
Bugün böyle enerjilerin ve imkânların olduğunu biliyoruz ama elde edemiyoruz.
Gelecekte keşfedilecek teknolojiler insanlığa bunları da sağlayacaktır.
Böylece, Üstadımız ve Hocamız Süleyman Karagülle’yi anmaya devam ediyoruz ve bu anmayı vefatından sonra ilmî ve amelî çalışmaları devam ettirerek sürdürüyoruz…