HOMO NEANDERTHALLER KİMLER?
Birinci zamanda canlılığın başlangıcını bitki hücre
Bugünkü insandan (homo sapiensten) önceki en gelişmiş varlık “homo neanderthal (mağara adamı)”dır. Homo neanderthal-mağara adamı, memelilerden olup, iki ayak üzerinde duran, resim ve sadece çok basit aletler yapabilen, vücudu kıllarla kaplı bir canlıdır. Avlanmada kendisine yararlı olacak kuvvetli pençeleri, tırnakları, güçlü dişleri veya boynuzları yoktur. Bundan dolayı olarak etobur olamazdı. Zaten mide yapısı da meyveye uygun yapıda idi. Meyvecildir, çiğ et veya yaprak da yiyememektedir. Üzerindeki kıl örtü ise ancak kendisini orta kuşak bir iklimde yaşayacak kadar sıcak tutabiliyordu.
Bu ilk insan türü ancak bütün yıl boyunca kuru ve yaş meyvelerin beraber ve bolca olduğu yerlerde yaşabilirdi. Kuru ve yaş meyvelerden protein, karbonhidrat, yağ ve vitamin ihtiyacını karşılamalıydı. Bugün böyle kapalı bir ekolojik çevreye “fauna” diyoruz. Her halde zamanla ateşi kullanmayı da öğrenmiş olmalıdır. Ancak ateş sayesinde etleri pişirebilirdi.
Fosillerde 45.000 yıllık mağara adamı kemiklerine rastlanmıştır. 70.000 yıllık mağara resimlerine de rastlanılmaktadır. Yalnız garip olan bir durum vardır. Hangi çağda olursa olsun, bunlarla beraber aynı primitif (basit) aletlere rastlanılmaktadır. Yapa geldikleri aletlerde zaman içinde her hangi bir gelişme görülememektedir. Aradan neredeyse 100.000 yıl zaman geçecek, ama hep aynı yaşam devam edecek... Hiç tekamül olmayacak... Nasıl izah edelim...?
Hayvanların hiç alet yapamadıkları doğru değildir. Kuşlar muhtelif malzemeleri kullanarak çok çeşitli yuvalar yapabilmekte, örümcekler ağlar, kementler örebilmekte, maymunlar şempanzeler taş değnekleri kullanabilmektedirler. Bunlar da bir nevi araç, gereçlerdir. Herkes eğer kendisine lazımsa bir şeyler yapabilmektedir. Yalnız yaptığı şey tekamül etmemektedir. Bir hayvan ömründe her zaman aynı gereci yaptığı gibi, onun çocukları da aynısını yapmaktadırlar. Gelişme olmamaktadır. İşte Neanderthalllerin yaptıkları küçük taş aletlerde de yüzyıllar boyu hiçbir gelişme olmamıştır. Beyinlerindeki chiplerde ne program konmuşsa (buna herhalde “içgüdü” denmektedirler) ancak ve her zaman onu yapabilmişlerdir. Yontulmuş kesiciler veya mızrak ucu olduğu tahmin edilen sivriltilmiş taşlar, bazı delikli taşlar gibi küçük aletler bunlarla beraber bulunmuştur. Ama her dönemde aynı aletler bulunmuştur.
Hiçbir türün bedeninde zaman içinde bir evrim olmamaktadır. Milyonlarca önceki böceklerle, bugünkü böceklerin bedenleri aynıdır, beyinleri de aynıdır. Bugünkü insan bu yapısıyla, 17.000 yılda yontma taş devrinden bugünkü uzay ve bilgi çağına ulaşmıştır. Biyolojik evrim olmamakta ama yapmakta olduğu aletlerde ve birbirleriyle olan ilişkilerinde (sosyal) evrim devam etmektedir. İnsanın sosyal evriminin dışında dünyamızda başka evrim kalmamıştır. Eğer mağara adamı da bugünkü insanın sahip olduğu melekelere sahip olsaydı mutlaka yaşamında tekamül olurdu. Yoksa insan için binlerce yıl yaşayıp sadece yontma taş devri aletleri yapabilmek çok utanç verici bir durum olurdu. Öyleyse bu varlık bizimle fizik olarak hemen, hemen aynı olmakla birlikte beynine henüz bir sosyal program yüklenmemiş bir prototiptir.
Bu mağara adamı henüz kendisine psikolojik ve sosyolojik evrimini sağlayabileceği programı yüklenilmemiş bir beyne sahip idi. Beyni gelişmiş bir beyin idi. Henüz bizim gibi söz dizinleri de oluşturamazdı. Zira bilgiyi bellekte biriktirip, sonra da onu geliştirmek ancak ve ancak insanın bir melekesidir. Sesler çıkarıyor ama konuşamıyor olmalıdır. Ancak özel bir faunada, yani bir bahçede, yani Arapça ifadesiyle “Cennet’de” yaşayabiliyordu. Binlerce yıl böyle Cennetlerde yaşadılar. Varsayımımıza göre bu süre nominal olarak 150.000 yıl olmalı. Bu süre onların erginliğine tekabül eder. Bu erginliğin sonunda nasıl bir değişiklikle insana (homo sapiens) geçildiğini şimdilik bilmiyoruz. Günün birinde, günümüzden yaklaşık 17.000 yıl önce, bu erginliğe ulaşan Neanderthal-Mağara adamlarından biri olan Hz. Adem’e Allah, psikolojik ve sosyal tekamülünü sağlayacak olan programı yükledi. Bunun mekanizmasını da henüz bilmiyoruz.
Hem Tevrat’ta hem de Kur’anda Adem ve eşinin yediği bir meyveden söz ediliyor. Bugün de pek çok ot veya meyve vücutta değişik olaylar meydana getirmekte, bazı zararlar veya faydalar vermektedirler. Bu öyle bir meyve olmalı ki, sadece yiyen kimsenin tüylerini dökmekle kalmasın genlerinde de değişiklik yapsın. Hatta vücuttaki kılların-tüylerin tamamı dökülmemiş sadece bazı bölgelerdekiler dökülsün. Bazı maddelerin genlerde de değişiklikler “mutasyon” yaptığını biliyoruz. 21.yüzyılda genler, genlerin haritaları, değişimleri ile ilgili pek çok bilinmeyen açığa çıkacaktır. Bu yüzyıla şimdiden genetik yüzyılı denebilir. Neanderthal insanın kromozomlarında hem kendisinin hem de homo sapiens’in genleri birlikte bulunuyordu. Neanderthalin genleri baskın, sapiensin genleri ise resesif idi. İşte yenilen bu meyve her ne ise, baskın genleri köreltti ve pasif genler aktif oldular. Böylece Ademden ve Havvadan başlayarak onların zürriyyetleri artık bu yeni surette oluştular ve yaşadılar. Suretlerimizin zaman içinde değiştirildiği Kur’anda “sümme savvernaküm” diyerek belirtilmektedir. Buraya kadar olanlar anlaşılabilir ve izah edilebilir olaylardır.
“ve alleme ademe esmae külleha”......................
Mesela bu “bir program” olabilir. Beyni uygun, ama henüz boş olan bir canlıya siz uygun programı yükler ve çalıştırırsanız o andan itibaren o programa uygun gelişmelerin başladığını görürsünüz. Bence Adem’e ve eşine bugün hepimizde de varolan, ama Neanderthal-Mağara Adamında olmayan program yüklendi. Cennetten kovulmasının (çıkmasının) sebebi ise vücudunun eskiye oranla daha çıplak kalmasıdır. Zira üşümeye başlamış ve daha sıcak olan ekvator kuşağına doğru gitme zarureti ortaya çıkmıştır. Diğer taraftan ise beraber yaşadığı diğerlerinden başkalaşmıştı ve onlardan da tecrit edilmiş olmalıydı. Mağara adamlarını o cennette, yani o bahçede bıraktı ve eşiyle birlikte o bölgeden dışarı çıktı. İŞTE O ANDAN İTİBAREN DE BİZLERİN HAYAT HİKAYEMİZ BAŞLAMIŞ OLDU...
NEANDERTHALLERE NE OLDU?
(premature doğum misali….. anlat)
Homo Neanderthal insan, ilim adamlarına göre bizim atamız kabul edilmemektedir. Bizim atamız olarak alet kullanabilen, yani aklını kullanarak gelişme kaydedebilen homo sapiens (akıllı insan) kabul edilmektedir. Ancak, Neanderthal insanın ne olduğunu da araştırmalıyız. 45.000 yıllık neanderthal fosilleri bulunmuştur. Hatta 70.000 yıllık mağara resimleri bulunmuştur. Demek ki on binlerce yıl buyunca bu insanlar(insanımsılar) yaşadılar, ürediler, çoğaldılar ama bugün nesilleri tükenmiş durumdalar. Hatta şimdilerde hem homo neanderthal hem de homo sapiens ortak özellikleri gösteren bir çocuk fosilinden bahsedilmektedir. Bu fosil ve varılan sonuçlar doğruysa, Adem’in zürriyetinden gelenlerden bazıları mağara adamları ile de birlikte olmuş demektir. Onlara göre daha üst varlıklar olan atalarımız , onları birer köle gibi mi, yoksa sadece birer hayvan gibi mi kulandılar henüz belli değildir. Dünyanın son buzul çağları boyunca bunlar epey telef olmuş olmalıdırlar. Dünya soğuyunca kendilerinin yaşaması için uygun ortamlar olan bahçeler soğudular. Bunlar da daha sıcak bölgelere inmek zorunda kaldılar ama besin kaynakları oralarda kaldı. Bu onların hayatını çok olumsuz etkilemiş olmalıdır. Daha sonra son buzul çağını sona erdiren dünyanın ısınması olayı meydana geldi. Bu sefer de kuzeye doğru yöneldiler ama o bahçelerden oralarda eser kalmamıştı. İşte onların yaşamasına uygun olan alanların giderek azalması onların doğal sonlarını getirmiş olmalı. Eğer melez çocuk fosili nesli devam edememiş tek bir örnek değilse ve benzeri örnekler var ise hayatta kalanlar da bizim atalarımız atrafından her iklimde yaşayacak şekilde giydirilmiş ve beslendirilmiş olmalılar.
Tevrat’ta “o zaman yeryüzünde neofilim vardı” denmektedir. Neofilimin manası olarak da “iri adamlar” verilmiştir. Herhalde bu kelimeyle kast edilen neanderthal-mağara adamları olmalıdırlar. Her iki türün de aynı anda yaşadığı belirli bir zaman dilimi var demek ki...
**: Peygamber kelimesini Arapça’daki “nebi” kelimesi karşılığı olarak kullandık. Nebiler sistemi (haber alıp gelebilenler) sona erdirilmiş, ama resuller sistemi (mevcut haberi gerekli yerlere ulaştıranlar) sona erdirilmiş değildir. Kuran’da “Nebilerin sonuncu”su denmekte ama “Resullerin sonuncu”su denmemektedir. İki kelime birbirinden farklı olduğuna göre resullerin sonu gelmemiş demektir. İki kelimenin farklı fonksiyonlarını derinlemesine irdelemeden sadece bu atıflarla yetinelim.