TÜZEL (HÜKMİ) CANLILAR
TÜZEL KİŞİ
Buraya kadar hep gerçek canlıları düşündük. Onları meydana getiren varlıklar beş duyu ile teşhis edilebilen varlıklardır. Hukukta ise, gerçek kişi ve tüzel kişi diye bir ayrım vardır. Vergi dairelerinde ya tek kişi mükellef olursunuz ve “gerçek kişi” olarak adlandırılırsınız, ya da ortaklıklar kurarak ortaklık adına kayıtlı olursunuz ve “tüzel (hükmi) kişi” olursunuz. Davalı ve davacı olabilen, yani adeta kişiliği olan varlıklara kişilik hakları verilmektedir. Bu tüzel (hükmi) kişilik, mükellef olmakta, yargılanmakta, temsil edilmekte ve hatta mahkum olmaktadır. Bunu hiç birimiz yadırgamamaktayız. İnsana gerçek kişi, böyle varlıklara da tüzel (hükmi) kişi demekteyiz.
KIYAS-ANALOJİ
Kıyas herkesin bildiği gibi bir benzetme metodudur. Örnek bir varlıkta ele aldığımız bir özelliğin sebep olduğu hükmü, bu varlığa benzeyen diğer bir varlıkta da bulmamız halinde aynı hükmü onun için de geçerli saymamızdır. Birkaç çeşidi vardır. Kıyasta her keresinde varlığın bir özelliği incelenir ve bu özelliğin diğer varlıkta olup olmaması, hatta oranı dikkate alınır. Analoji ise esas olarak bir kıyas olmakla birlikte, kıyasta olduğu gibi sadece bir özellik değil, mümkün olduğu kadar çok özellik incelenir. Kıyaslanan iki varlığın ne kadar çok özelliği (vasfı) benzer ise o kadar sağlam bir kıyas, yani analoji olur. Farklı nesneler arasında benzetmeler yaparak, onların ortak yönlerini bulmaya çalışır ve birindeki özellikler biliniyorsa, bulunan benzerlikler oranında diğerinde de aynı özelliklerin olması gerektiğini kabul eder. Mantığın bir koludur. Mesela, matematikteki negatif ve imajiner (sanal) sayılar böyledir. Önce tam sayılarla işlemler yapıldı. Kesir sayılar, ondalıklı sayılar, irrasyonel sayılar eklendi.Küçük sayıdan büyük sayıyı çıkarabilmek için de negatif sayılar icat edildi. Gerçekte küçük olan bir şeyden büyük olan başka bir şey çıkmaz, ama matematikte çıkar. Hiç kimse bu çelişkiyi çelişki olarak kabul etmez, bütün işlemleri böylece yaparız. Fakat iş burada da bitmedi. Üs alma, bir sayının kökünü bulma da dahil her türlü işlem yapılabiliyordu, ama -1’in (eksi bir) kare kökü alınamadı. Bunun üzerine eksi birin kare köküne “i” denildi. “i” sembolü imajiner kelimesinin ilk harfinden alındı. Bu, gerçekte olmayan sayının da eklenmesiyle, matematikte yapılamayan işlem kalmadı. Toplarız, çıkarırız, çarparız, vb. bütün işlemleri yapabiliriz. Halbuki adından da anlaşılacağı gibi bunlar sanal, yani olmayan sayılardır. Peki nasıl oluyor da olmayan sayılarla olan işlemleri yapabiliyoruz. Bu bir çelişki değil midir? Evet, çelişkidir ama matematikte bu çelişkiler normaldir. Daha başka çelişkileri de olan matematiğe ileride de değineceğiz.
BENZEŞEN CANLILAR
Bütün gerçek canlılar benzeşirler. Beslenme, üreme, boşaltım, doğum, ömür, ölüm gibi hemen her yönden gerçek canlılar benzeşirler. Şimdi analojik benzetmeler yaparak şunu sorabilir miyiz? Gerçek canlı olmadığı halde, canlıların özelliklerini gösteren başka varlıklar, hükmi (tüzel) canlılar da var mıdır? En basitinden sosyal oluşumlar, sosyal müesseseler (varlıklar) de canlı kabul edilebilir mi? Sosyologlar; insan topluluklarının meydana getirdiği “Medeniyetleri” canlı kabul etmektedirler. Medeniyetlerin de doğup, gelişip ve öldüğünü, beslendiklerini, değiştiklerini, yani canlılık özellikleri gösterdiklerini, hem Doğulu hem de Batılı Sosyologlar ifade etmektedirler. Medeniyetin yanında yine “Kültürler” ve onun unsurları olan “Irklar” ve “Diller” ayrı, ayrı, bu dünyadaki Ademoğulları ve nihayet -eğer başka yerlerde de canlılık varsa- top yekun “İnsanlık” ayrı bir varlık olarak canlı mıdırlar? Eğer bunları da canlı olarak kabul edersek, onların doğumları, ömürleri ve ölümleri nasıl olmaktadır? İşte bu araştırmada bu konulara değinmeye çalışacağız.
ORTALAMA ÖMÜR ve CANLI
Tüm varlıkların yaşadıktan sonra her birinin ömrünün ortalaması alınarak bulunan ortalamaya, ortalama ömür diyoruz. Bunu hesaplarken istatistik ilminin metotlarını kullanırız. İncelenen örnek sayısı ne kadar çoksa, göz önüne alınan süre ne kadar uzunsa hesaplanan ortalama ömür o kadar sağlıklı olur. Bu bize sadece o türün meydana gelişi ve yaşaması süresince tabi olduğu şartlar altında bireylerinin sürdüğü ömürlerinin ortalamasını verir. Bir Flamanlı ampul yaptığımızı düşünelim. Bunun imalatı sırasında kullanılan malzemelerin, imal eden makinelerin hassasiyeti ve onu yapan kişilerin dikkatinin en azından “teorik olarak” aynı olamayacağını kabul ederiz. Ayrıca kullanıldığı yerdeki elektriğin voltaj ve frekansındaki değişmeler, etrafındaki atmosfer şartları ve nihayet onu kullanan kişinin dikkati bu ampulün ömrünü tayin eden faktörlerdir. Bu her ampul için doğal olarak değişiktir. Bir fabrikanın ürettiği ampullerin hepsinin ortalaması o fabrikanın ampullerinin ortalama ömrünü verir. Fakat fabrikanın baştan olmasını istediği süre ise bundan farklı bir şeydir. Bu iki sayı teorik olarak çakışmaz.
NOMİNAL ÖMÜR ve CANLI
Canlılık özelliği gösteren her varlığın doğal olarak bir başlanğıçı (DOĞUM), bir de sonu (ÖLÜM) vardır. Bu ikisi arasında geçen süreye de “ÖMÜR” denilmektedir. Atlar şu kadar sene, elma ağaçları bu kadar sene yaşar diye bazı ortalamalar yapılır. Çevre şartlarının değişmesi ile bu ortalamaların değiştiği de görülür. Fakat her varlık için başlangıçta ön görülen bir ömür vardır. Genel olarak oluşma safhasındaki ve yaşama esnasındaki çevre şartlarına bağlı olarak türün bireylerinin büyük çoğunluğu bu öngörülen süreden az, bir kısmı da bu süreden uzun yaşarlar. İşte, bu her canlı için (hatta her cansız için de düşünülebilir) başlangıçta öngörülen bu ömür süresine, “Nominal ömür” (ecel-i müsemma) denir. Bu süre onun DNA’larında kodlanmıştır. Çevre şartlarının iyileşmesi ile ortalama ömür giderek nominal ömüre yaklaşır, teorik olarak çakışmaz. Mesela bu nominal ömür; bir ampul için 1.000 saat, bir motor için 10.000 saat, bir çınar ağacı için 1.000 yıl , bazı bakteri türleri için de bir kaç saniye olabilir. Ekonomi ile uğraşanlar bu “nominal” deyimini iyi bilirler. Hisse senetlerinin bir “nominal değeri” bir de “rayiç değeri” vardır. Nominal değer, çıkış değeridir, rayiç değer ise o andaki değeridir.
NOMİNAL ERGİNLİK ve CANLI
Bütün canlılar doğduktan sonra, belirli bir süre başkaları tarafından beslenmeye, korunmaya, öğretilmeye vb. hizmetler almaya muhtaçtır. Belirli bir yaşa kadar bir nevi velayet ve vesayet altında olmak durumundadır. Hatta bitkiler de bile bu böyledir. Hiçbir ağaç ekildiği gün meyve vermeye başlamaz. Önce tohum meydana getirebilecek kadar büyür, sonra nesillerinin devamı sayılan tohumlar vermeye başlar, bu tohumlar da olgunlaşıncaya kadar bitki ile beraber kalır, ondan sonra doğaya bırakılır. Hayvanlar ve insanlar da yavrularını kendi kendilerine yeterli hale geldikleri yaşa kadar beraber büyütürler, sonra onları serbest bırakırlar. Bu hizmeti yapabilmek için de aileler kurarlar, üst birlikler de kuran hayvanlar vardır. Bu yaştan sonra bireyin kendi varlığını devam ettirebileceği kabul edilir. Tohum uygun şartları bulunca tek başına oluşmaya başlar, doğadaki hayvanlar kendileri kendi ihtiyaçlarını kendileri gidermeye başlarlar. Nihayet insan da belli bir yaştan sonra yetişkin kabul edilir. Bu yaştan sonra normal bir insanın yaptığı bütün tasarruflar geçerlidir. Davalı olur, davacı olur, alır, satar velhasıl her çeşit insanı faaliyeti tek başına icra edebilir. İşte bu kendi kendine yeterli olma yaşına “erginlik” diyoruz. Her tür için bir ortalama erginlik yaşı olduğu gibi, bir “nominal erginlik” yaşı olması gerekir. Her canlı için farklı görünen bu erginlik yaşı için, acaba bir genelleme yapılabilir mi? En azından canlının nominal ömrünün belirli bir yüzdesi, mesela yüzde 5’i, yüzde onu veya yüzde 15’i onun “nominal erginlik yaşıdır” denilebilir mi? Eğer canlılar analog ise bu oran hepsinde aynı mıdır..?
NOMİNAL ERGİNLİK, NOMİNAL ÖMÜR ve İNSAN
Her canlının bir nominal ömrü, bir de nominal erginlik yaşı olduğunu belirtmiştik. Acaba insan için bu değerler nelerdir? Bu erginlik yaşının, başka etmenler olmakla birlikte, genel olarak sıcak ülkelerde daha küçük yaşlarda, soğuk ülkelerde de daha büyük yaşlarda olduğunu biliyoruz. Genel olarak bu yaş için biyolojik, yani tabii rakamlar değil de, pozitif hukuk** prensipleri ile kabul edilen, mesela 18 yaş gibi bir rakam geçerlidir. İslam alimleri, insanın erginlik yaşının 15 yaş olduğunda ittifak etmiş gibidirler. Batıda ise biyolojik erginlik 15 yaşta olsa bile hukuki erginlik yaşı 18 olarak kabul edilmiştir. Belki bunda bir miktar soğuk iklimin de tesiri vardır. Sıcak iklim çocuklarının daha erken, soğuk iklim çocuklarının ise daha geç buluğa erdikleri bilinmektedir. Diğer yandan bazı insanların (mesela Kafkaslarda) 100 yıldan fazla yaşadığını biliyoruz. Daha şimdiden Japonya’da ortalama ömür 83 yıl olmuştur. Buradan hareketle ve pratik gözlemlerimize de dayanarak bugünkü insanların (homo sapiens’in) nominal ömrünün 100 yıl olduğunu, nominal erginlik yaşının da 15 yıl olduğunu söylememiz mümkün gözükmektedir. Acaba bunu matematiksel olarak da söyleyebilir miyiz?