NOMİNAL YAŞLAR ve BİLDİKLERİMİZ
İNSANIN YAŞI
Sanırım burada bir karşı görüş yoktur. Geçmiş bölümlerde de değindiğimiz gibi bugün yeryüzünde yaşayan insanlar 100 yıl civarında bir ömür sürmekteler ve 15 yaş civarında da erginliğe ermektedirler. Refah toplumlarında ortalama yaş da giderek bu ön gördüğümüz nominal süreye yaklaşmaktadır. Her canlı gibi insanın yaşı ve erginliği DNA’larına kodlanmıştır. Yaşlanma ve ölüm hep bu kodlanmadan dolayı gerçekleşmektedir. Eğer vücudumuzun bütün hücreleri aynı karaciğer hücreleri gibi kodlanmış olsaydı, hücreler hiçbir zaman yaşlanmayacak, vücut ihtiyarlayamayacak ve doğal ölüm gerçekleşmeyecekti. Bütün hücrelerimiz eğer sinir hücrelerimiz gibi hiç yenilenmeseydi ömrümüz herhalde çok kısa bir süre olurdu. Antropologların buldukları fosil kemiklerinin incelenmesiyle en eski insanların daha kısa yaşadıkları, ömrün gittikçe uzadığı söylenmektedir.** Eski insanların ömürleriyle ilgili olarak yazılı iki kaynak olan Tevrat ve Kuran’da bulunan ifadelerle ilgili bazı yorumları ikinci ve üçüncü bölümlerde bulabilirsiniz. Sağlıklı bir bünyeye sahip olan bireylerin doğal ölümleri bu rakam civarındadır. Günümüzde bu sürenin %50’sinden daha fazla (150 yıl) yaşayan bilinmediği gibi, birkaç katı yaşama ihtimali, en azından şimdilik uzak bir olasılıktır. Öyleyse rahatlıkla söyleyebiliriz ki, 100 yaş, insan için nominal yaştır.
MEDENİYETLERİN YAŞI
Bugün bilinen ilk yerleşik medeniyet Sümerlerin Mezopotamya’da kurdukları Sümer Medeniyetidir. . Günümüzden yaklaşık olarak 4.500-5.000 yıl öncedir. Günümüzden 10.000 yıl öncesinde yerleşmeler başlamış ama, yerleşik ilk medeniyetin oluşması için bu sürenin yarısının geçmesi gerekmiş görünüyor. Kendileri ile taşınabilen veya vardıkları yerde kolayca yapılabilen barınaklar yapmayı öğrendikten sonra göçebe bir hayat başladı. Ondan önce zorunlu olarak doğal barınaklar, mağara gibi yerlerde yaşamış olmalılar. Göçebe medeniyetler hakkında, o devirlerde yazının da bulunmamış olmasından dolayı pek bir şey bilmiyoruz. Elimizdeki eğrinin ara noktalarını bulunan fosil kalıntılarının çıkaracağımız yorumlarla doldurabiliriz.
Medeniyet (uygarlık), medine yani, şehir kelimesinden gelir ve şehirleşme, yerleşme anlamı ifade eder. Toplayıcılık (benim kanaatim “uzman toplayıcılık”), sonra uzman avcılık, daha sonra da çobanlık dönemlerinden geçen insanlık tarımı ve hemen arkasından sulamayı keşfederek çiftçilik dönemine geçerek, yerleşik bir hayata başladı. Sulamasız tarım önceleri Bereketli Hilal’in kuzeyinde, Toros’ların güneye bakan yamaçlarında başlamış ise de; sulamalı tarım, düz arazi yapısı ve pek çok kollara ayrılmış, doğal taşkınlarla zaten periyodik olarak sulama ve gübreleme yapan (alüvyonlar getiren) nehirlerin var olması sayesinde Güney Mezopotamya’da başlamıştır.**
Bu ilk yerleşik medeniyetten yaklaşık 500 yıl sonra, daha batıda, Mısır’da da bir medeniyet başladı. Orada da yılın belli aylarında taşkınlar yaparak dar da olsa iki tarafındaki toprakları sulayan ve gübreleyen (alüvyonlayan) bir nehrin, Nil’in bulunması buna imkan vermiştir. Böylece başlayan yerleşik düzen medeniyetleri onları kuran insanların nominal ömrünün 10 katı olan 1000 yıllık nominal ömürlere sahip oldular. Doğulu ve Batılı Medeniyetler yaklaşık 1000’er yıl yaşadılar. Bu sürede 8 yerleşik medeniyet gelip geçti. Bunlardan İbrani ve Hıristiyanlık çok kısa ömürlü olmuş, Mısır ve İslamiyet ise 1000 yıldan uzun yaşamışlardır. Medeniyetlerden biri zirvede iken diğeri yeni oluşmaya başlamış, onun çöktüğü noktada da yenisi zirvede olmuştur. 180 derecelik gecikmeyle sinüs eğrisi şeklinde (sinüzoidal) bir grafik çizmişlerdir.** Öyleyse medeniyetlerin nominal ömürlerini de 1000 yıl olarak kabul edilebiliriz.
ENTERPOLASYON, EKSTRAPOLASYON
Lise yıllarında matematik görenler bilirler. Bir eğri çizerken eğrinin bütün noktalarını işaretlemeyiz. Bilinen noktaları işaretler ve arada kalan noktaları hesaplamadan biz kendimiz tamamlarız. Bu; bir çember, bir parabol veya hiperbol olabilir. Bazen de çizgiyi dışa doğru devam ettirir, uzatırız. Böylece dışarıdaki noktaları da işaretlemiş oluruz. Eğrinin genel karakteri bunu bize gösterir. Daha sonraki yıllarda gördüğümüz matris tablolarda da böyle yaparız. Tablodaki boş kalan yerleri tablodaki genel mantığa uygun terimlerle biz doldururuz ve sınarız. Netice almışsak isabet etmişizdir, değilse o terimleri değiştirir yeniden sınarız, ta ki, doğru neticeyi alana kadar.
ULUSLARIN YAŞLARI
Tarihçi Toynbee, medeniyete katkısı olanların çok küçük bir “yaratıcı azınlık” olduğu görüşündeydi. Etkileri sayılarından değil, “yaratıcılıklarından” geliyordu. Bu küçük azınlığın inşa edici ilhamları durağan çoğunluğun tarihin gelişim seyrine katılmasını mümkün kılıyordu.Bu durum söz konusu azınlığın aynı zamanda görevi ve sorumluluğu idi; onların katkısı olmadan toplum ve tarih ilerleyemezdi. Büyük çoğunluğu değiştiren ve tarihi ileri götüren bu insanlardı. Bu görevlerini yerine getirmedikleri zaman, toplumun ve medeniyetin ruhuna fatiha okuyabilirdiniz.
Cemil Meriç/”Medeniyetlerin ölümü”: “Toynbee’ye göre medeniyet yaratıcı bir azınlıkla çok sert olmayan bir coğrafyanın eseridir. Çevre her gün yeni sualler sorar yaratıcı azınlığa. Yaratıcı azınlık bu muammaları çözebildiği sürece yaşar medeniyet. Medeniyetin kaderini tespit eden, cevaplardaki isabet veya isabetsizlik. Azınlığın yaratıcı gücü kaybolunca çöküş başlar; kalabalığa yol gösteremez artık. Toplum bölünür, yöneticiler eski zaferlerin hatırasıyla sarhoştur. Çevrenin yeni yeni sorularına hep aynı cevabı verirler.”