17.Ders
SERMAYE
Sermaye malın üreticiden tüketiciye akabilmesi için ara yerleri dolduran ve üretim ile tüketim arasındaki dalgalanmaları karşılayan bir mal yığınıdır.
Suyun pınarlardan toplanıp evlere dağıtıldığını düşünelim. Arada bulunan boruların, kanalların, çukurların ve deliklerin dolmuş olması gerekmektedir. İşte bu araları doldurmadan sudan faydalanmak mümkün değildir. Bunun sayesinde su, kaynaklardan bizlere kadar gelebilmektedir. Diğer taraftan kaynaklardan gelen su ile evlerde kullanılan su her zaman aynı değildir. Bazen daha fazla, bazen de daha az kullanılır. Gece yarısında herkes yatınca su kullanılmaz ama pınar sabaha kadar akar. Bu farkları karşılamak üzere depolar yapılır ve su kullanılmadığı zaman depolarda birikir, fazlası gerekli olunca depolardan harcanır. Aynı bunun gibi sermaye olarak yığılan mallar da üretici ile tüketici arasında, kullanma zamanındaki açıklığı kapatmak için depolarda saklanır. Bu şekilde sermaye hacmi büyür.
Malı üreticiden tüketiciye götürecek tüccar olduğundan sermaye tüccarın elinde olmalıdır. Bakımını ve ihtimamını o göstermelidir. Mal, para ile satın alınmaktadır. Parası olanlar, bütün malları alma gücüne sahiptirler. Zira malları ellerinde bulunduranlar mutlaka satmak zorundadırlar. Çünkü satmazlarsa o mallar bir fayda sağlamaz ve hiçbir işe yaramaz. Satış sadece para ile yapıldığından başka kimselere de satamazlar. Böylece toplulukta ticaret malı kadar da ticaret parası vardır.
Bununla beraber para ile mal arasında bir çok farklar vardır:
Para miktar olarak artıp eksilmez, sadece tüccardan üreticiye, üreticiden tüketiciye, tüketiciden tüccara doğru akıp durur. Para için önemli olan harekettidir. Mal ise üretilip tüketilmektedir. Binaenaleyh mal için akma değil, üreyip yok olma mühimdir. Malın depolanması topluluk için yararlıdır. Paranın depolanması ise topluluk için zararlıdır. Malın depolanması, malı depo edeni bir takım külfetlere sokar ve birçok tehlikeler doğurur. Depolama masrafları vardır. Malların bozulma ihtimali vardır. Topluluğun o çeşit mala ihtiyaç duymaması sonucunda malların elde kalma ihtimali vardır. Oysa paranın depolanması bir külfet taşımaz, bozulma ihtimali yoktur, topluluğun onu kabul etmemesi ihtimali de mevcut değildir.
Bütün bu avantajlar, tüccarı mal biriktirme yerine, para biriktirmeye yöneltir. Oysa malın biriktirilmesinde topluluğun çıkarınadır. Para malın üretimi ve akışına yaradığı müddetçe bir değer taşır. Bu da ancak faizin yasaklanması ve sermaye vergisinin mecbur tutulması ile gerçekleşebilir.
GÖRÜŞLER
LİBERALİST: Sermayenin tamamı tüccar elinde bulunmalı, ekonomiyi o tanzim etmelidir. Zira topluluğun ihtiyaçlarını ve kaynaklarını tüccar bilmektedir. Karlı işler yapmakla da bu işe en ehil kendisinin olduğunu göstermektedir. Topluluğun hizmetinde olan sermayenin tüccarın elinde olmasında bir sakınca yoktur. Araba elbette şoförün elinde olacaktır. Gaye yolculuktur, şöforlük değildir. O halde sermayenin tüccarın elinde bulunması herkesin çıkarınadır. Yoksa ortağız diye herkesin şoförlük yapmaya kalkışması anlamsızdır.
SOSYALİST: Sermaye bankanın olmalıdır. Tüccar kredi ile ticaret yapmalıdır. Kontrol bu şekilde sağlanabilir. Tüccarın sermayeyi istismar etmesi önlenmiş olur. Bu şekilde sermayesi olmayıp fakat kabiliyetli olanlar için de ticaret imkanı doğabilir.
KAPİTALİST: Sermaye mülk sahiplerinin olmalıdır. Onlar tüccara veresiye mal verir ve sattırır. Böylece emniyetli iş yapılmış olur. Eğer zarar edilirse mülk sahibi karşılar. Asıl mal mülk sahibinin olduğuna göre tüccarın fahiş kar yapması önlenir, o sadece ücretini almış olur.
KOMÜNİST: Sermaye işçilerin elinde olmalıdır. Ticaret yasaklanmalı, herkes ürettiği malı ya devlete vermeli veya ortaya koymalıdır. Satsa bile doğrudan doğruya tüketiciye satmalı, aracılar kaldırılmalıdır.
TEŞEBBÜSÇÜ: Sermaye üreticinin elinde olmalı, malı o üretmeli ve pazarlarda doğrudan doğruya tüketiciye veya veresiye tüccara satmalıdır.
DEVLETÇİ: Sermaye devletin elinde olmalıdır. Herkes ürettiği malı devlete satmalı ve tüketeceği malı da devletten almalıdır. Ticareti devlet yapmalıdır.
Görüşlerden herbiri sermayeyi kendi tarafına çekmekte, karşı tarafa bir hak tanımak istememektedir.
ADİL DÜZEN: Ticaretin tüccar tarafından yapılmasında zaruret vardır. Alıp satan, kar ve zarar düşüncesinde olmadığı takirde, mal üreticiden tüketiciye istediğimiz şekil ve surette varamaz. Ticaret sermayesi de bu iş için olduğuna göre bu sermayenin tüccarın elinde olması kadar tabii ve zaruri birşey yoktur. Ticari kredi verilmemelidir. Zira bu ticari kabiliyet yarışını ortadan kaldırır ve gayeyi bozar. Tüccar kendi kazandıklarını sermaye yapmalı ve kendi kazandığı ile ticaret yapmalıdır. Zarar ettiği takdirde sigorta ile karşılanmamalıdır. Bu sayede denge kendiliğinden kurulur. Böylece tüccar son gayretiyle çalışmak zorunda kalır.
Bununla beraber bütün sermayenin tüccarın elinde bulunmasının elbette manası yoktur. Sadece ticari sermayenin tüccarın elinde olması yeterlidir. Üretim sermayesinin tüccarın elinde olmasının bir manası yoktur, daha zararlıdır.
Bir şahsın ihtiyacı olan araçlarını elinden almak ne kadar yersiz ise gereksiz fakat başkasına lüzumlu araçları da ona vermek o kadar anlamsızdır. İşte adil düzen herkese gereğini veren bir düzendir. Doktrinler ise hep bana hep bana felsefesini yürütmekteler.