b) Üretip Tüketme:
İnsanın çalışıp yaşaması eşyanın üretilip kullanılması ile olur.
Eşyanın kullanılmasında iki hususiyet vardır. Biri kullanıldığı zaman biten ve harcanan kısımdır. Diğeri ise kullanıldığı zaman bitmeyen ve tekrar kullanılmaya elverişli olan kısımdır. Bir elma yenmekle biter, bir ev ise içinde oturmakla bitmez. Bitmeyen mallar zamanla eskir. Bu nedenle yenilenmeleri gerekir. Bu iki bileşen de birbirine diktir. Bitmeye tükenme, eskimeye de yıpranma diyoruz.
Kullanma=Tükenme + i Yıpranma
Diğer taraftan üretilmenin de iki bileşeni vardır. Biri insanın yorularak kendisi tarafından üretilen miktardır. Diğeri ise bizzat üretmenin de verimli bir şey olmasından dolayı meydana gelen üretimdir. Bu iki üretim bileşeni de birbirine diktir. Bu verim de,
a) Üretim araçlarına
b) Üretim imkanlarına
c) Üretim yöntemine
d) Üretimin topluca yapılmasına ve
e) Diğer bilmediğimiz nedenlere bağlıdır.
Üretim=Üretim + i Üretim Verimi
Üretim ile kullanma birbiri ile dengede olmalıdır.
Tüketim üretim ile karşılanacaktır. Bunun doğal sonucu, yıpranmanın da üretim verimi ile karşılanmasıdır.
Üretim = -Kullanma
Tüketim = -Üretim
Yıpranma = -Üretim Verimi
GÖRÜŞLER
LİBERALİST: Gaye insanın eşyadaki tasarrufudur. Üretim verimi, doğal olarak onu elde edenin tasarrufunda olmalıdır. Çalışma verimi gibi bu da üretenindir.
SOSYALİST: Gaye insanın ihtiyaçlarını gidermesidir. Üretim verimi, insanın ihtiyaçlarını en iyi giderecek şekilde düzenlenmelidir.
KAPİTALİST: Gaye eşyadır, yani maldır. Üretim verimi yeni üretimler için harcanmalıdır.
KOMÜNİST: Gaye insandır, üretim verimi insanlık için harcanmalıdır.
DEVLETÇİ: Gaye devlettir, üretim verimi hükümetin emrinde devlet çıkarlarına harcanmalıdır.
Burada bütün görüşler, tüketimin üretim ile karşılanacağı görüşünü ittifakla paylaşmaktadırlar. Üretim veriminin nereye kullanılacağı konusu ise tartışmalıdır. Farklı görüşler olmakla beraber esasında iki grup ortaya çıkmaktadır. Birinci grup üretim veriminin bireyin olması tezini, ikincisi ise toplumun olması tezini savunmaktadır.
ADİL DÜZEN: Üretimin tesiri olmakla beraber, üretimin ikinci bileşeni olan verimin topluma ait bir değer olduğunda kuşku yoktur. Zira toplumun varlığı ve hukuki desteği ile artık değerler ortaya çıkmaktadır. Bununla beraber elde edilen malların bakımı ve korunması gerekmektedir. “Mal sahibine gerek, oğluna değil, babasına” atasözümüz bunun veciz bir ifadesidir. O halde mallar aslında devletin olmakla beraber, devlet bu hakkı bireylere verir ve onlara kullandırır. Diğer bir ifade ile birey, malları devlet adına idare eden bir müdür gibidir. Yalnız müdürlük, siyasi yoldan değil de iktisadi ve hukuki yoldan temin edilmektedir.
Örneğin, fazla kar etmiş bir müessese büyümektedir. Zarar eden müessese ise küçülmektedir. Neticede müdürlük yetkisi de ortadan kalkmaktadır. Zararı ikiye ayırmak gerekir. Biri milli zarardır. Tarlanın bir yıl içinde ekilmemesi böyle bir zarardır. Diğeri de bireysel zarardır. Birinin malı diğerine intikal ettiği zaman milli varlıkta bir değişme olmamaktadır. Bireysel kar ve zarar müdürlük yetkilerinin genişletilip daraltılmasında kullanılmaktadır. Milli zararlara ise önleyici çareler bulunmaktadır.
Bu esastan hareket edilerek, mülkiyet ve miras müesseseleri konulmuştur, israf ve heder yasaklanmıştır. Sermaye ve bekleme vergileri konmuştur. Tarlasını işletmeyenlerin ellerinden tarlaları alma kaidesi konmuştur. Hasılı mallar bireye verilmiş olmakla beraber, onun mutlak mülkü olarak değil de, sadece şeriatın tayin ettiği kaidelere göre o servetin yönetimi şeklinde verilmiştir. Kar zarar müessesesi, faizin yasaklığı, bu veriş ve alışı ehliyete göre işleme imkanını ortaya çıkarmıştır. Mülkiyet hakkı ile işletme hakkı ayrılmıştır.