EKONOMİ ve DOKTRİNLER
Süleyman Karagülle
643 Okunma
III-TALEP:

III-TALEP:

 

               Mala ve emeğe harcama yeri aramağa arz diyoruz. Mala harcama yeri aramaya pozitif arz, emeğe harcama yeri aramaya negatif arz diyoruz. Şimdi bu mal ve emeğin  talebini ele alalım:

               Bireyler teşebbüslere girişirler, bu şekilde arzedilmiş emek arzdan yani toplumun malı olmaktan çıkmış, bireyin teşebbüsü emrine girmiş olur. Teşebbüs emeğe ihtiyaç duyar. Bu da emeğin  talebini icap ettirir. Böylece iş bulunmuş olur.

               İş Bulma = Teşebbüs + İ  Emek Talebi

 

               Aynı şekilde alış verişle, tasarrufla toplumun olan mal, bireyin malı haline gelir ve arzdan  ayrılır. Mala olan ihtiyaç ve malda olan bu ihtiyacı karşılama özelliği mal talebini doğurur.

               Mal Alışı = Tasarruf + I Mal Talebi

 

               Böylece toplumun olan  mal ve emek, ihtiyacı olanın elinde birleşir. Bu mal bireyin elindedir, ancak birey bu malı kendisi üretmemiştir; tüketmemiştir de.  Bu bakımdan onun üretim ve tüketim değeri yoktur. Bu mal ve emek, üretim ve tüketim gücüne sahiptir. Yani harcandıkları takdirde üretim ve tüketim değerini artırırlar. İşte bu potansiyele “talep değeri” diyoruz. Burada mal ve emek ikisi de aynı yönde yer alırlar, zira ikisinin de fonksiyonu aynıdır. Bunlar birlikte iş yapar ve sonuç alırlar. Bir üretici için işçi ile malzeme aynı kıymettedir. Bir tüketici için de ilaçla doktor aynı kıymettedir. Arzda ise durum böyle değildir. Mal arzedenin gayesi ile emek arzedenini gayesi farklıdır. Biri malın üretimine tabidir, diğeri ise sadece mübadeleyi düşünür.

               Bunun yanında artık emek ve mallar bir nevi talebin reddi anlamını taşıdığı için ”bu fazladır, istemiyoruz, alın” demek olduğundan onlar da negatif talebi oluşturur. Haddi zatında emek arzı malın tüketiminde yaşamak için lüzumlu harcamalar sonunda artan malın (gücün) arzı olur. Bir bakıma benzerlik varsa da birinde günlük oluştaki artıştır ve onsuz faaliyet mümkün değildir. Buradaki menfi talep ise gelecek içindir ve onsuz geçici denge mümkündür.

               Artık emeklerde, teşebbüsün yerini kredi, tasarrufun yerini tahhüt alır.

               Artık Emeğe İş Bulma = Kredi + i  Artık Emek Talebi

               Artık Mal Alışı : Taahhüt + i Malzeme Talebi

 

 

GÖRÜŞLER

 

               LİBERALİST: Mal talebinde, emek talebinde, artık mal ve artık emek talebinde serbest tasarruf olmalıdır. Böylece denge kurulur.

               SOSYALİST: Mal,emek, artık mal ve emek taleplerinde tarifeli tasarruf olmalıdır. Böylece ihtiyaçlar karşılanır.

               KAPİTALİST: Mal, emek, artık mal ve artık emeklerin taleplerinde sermaye egemeen olmalıdır. En iyi sonuç böyle alınır.

               KOMÜNİST: Mal, emek, artık mal ve emek taleplerine topluluk egemeen olmalıdır. Bu onun hakkıdır.

               TEŞEBBÜSÇÜ: Mal, emek, artık mal ve emek taleplerine serbest teşebbüs egeemen olmalıdır. Ekonomik faaliyet ancak böyle düzenlenebilir.

               DEVLETÇİ: Mal, emek, artık mal ve artık emeğe planlı taahhüt egemen olmalıdır. En iyi sonuç böyle alınır.

               Bütün doktrinler, mal, emek, artık mal ve artık emeğin aynı kurallara bağlanması gerektiğini söylüyorlar. Bunu her doktrin kendi açısından değerlendirmektedir. Bu nedenle bütün doktrinler tek taraflıdır ve eksik görüşe sahiptirler.

               ADİL DÜZEN: Malların talebi serbest tasarrufla olmalıdır. Böylece arz ve talep kanunları sayesinde günlük ihtiyaçlar en iyi bir şekilde belirlenir. Bununla beraber emek talebi de serbest teşebbüsle yapılmalıdır. Bu suretle emeklerin en iyi bir şekilde kullanılması imkanı ortaya çıkar ve insanlara ileriye dönük atılımlar yapma fırsatı doğar. Artık malın talebine “tarifeli tasarruf” egemen olmalıdır. Böylece tekel önlenir.

               Artık emeklerin talebine ise “planlı taahhüt” egemen olmalıdır. Diğer taraftan mal arzı ile mal ve emek talebine “sermaye” egemen olmalıdır. Odirije etmelidir. Emek arzı ile mal ve artık emek talebine de “topluluk” egemen olmalıdır. Böylece her rejimin bir doğru yanı olduğu ortaya çıkmaktadır.

               İslam hukuk sistemine egeeeemen olan standartlama ve karşılaştırma sistemi bütün Kur’an’ın emirlerine ve peygamberin yaşayışına uymaktır. Müctehitler ictihat yaparak birçok hükümler koymuşlardır. İctihad şu şekilde yapılır:

               Bir araştırma yapılır ve sonra bütün naslar dikkate alınarak kurallar konur. Sonra o kurallara göre hükümler çıkarılır. Çıkan hükümler tekrar karşılaştırılır. Bir konu ile ilgili Kur’an ayetlerini anlayabilmek için o konunun ilmini bilmek gerekir. Mesela ekonomik ayetler iktisat ilmini bilmekle daha iyi anlaşılır. Bu cümleden olmak üzere Kur’an da “Biz alış-verişi helal, faizi haram kıldık.” denilmektedir. Burada alış-verişin mal arz ve talebi olduğu, faizin de emek ticareti olduğu sonucuna varabiliriz. Bu da derin ictihad ilmini gerektirmektedir ve çok uzun zaman alır. Ben bu kitabımda ictihadların şeklini anlatmaya girişmeyeceğim. Fakat şu kadarını belirtmem gerekir ki, burada İslamiyet derken benim anladığım İslamiyet’tir. Yoksa her noktada diğer alimlerle ittifak halinde olduğumuz zannedilmesin. Tekrar ediyorum, muhalifim çıkarsa ilmi tartışmaya her zaman hazırım. İhtilaflar İslamiyetin içinde vardır. İcmaya muhalefet etmek İslamiyetin dışına çıkarır. Benim icmaya muhalif bir görüşüm yoktur.