Bu yazımı “İslâm’ın güncel sunumu” başlıklı yazının etkisiyle yazıyorum… Karar’dan Mustafa Çağrıcı Hoca ve yazısı geniş boyutlu olarak ele alınmayı hak ediyor, bunu daha sonra yapacağım ama bugün yazıdaki sadece özü sunacağım. Yazar en başta diyor ki: “Her düşünce, bilgi, inanç mutlaka sunulmak ister. İslâm’ın sunumu için Kur’ân-ı Kerim’in tebliğ ve davet terimleri kullanılır. Tebliğ yahut davetin bir şekli, bir de içeriği vardır. Elbette şekil ve yöntem önemlidir. Ama daha önemlisi tebliğin içeriğidir. Yani tebliğ ama neyin tebliği?”
Biz Millî Görüşçüler yarım yüzyıldan beri bunun farkındayız ve İslâm’ın güncel sunumunu “Millî Görüş ve Adil Düzen” olarak gerçekleştiriyoruz, elhamdülillah…
Yazar, Hz. Peygamberin ilk tebliğlerinde en öncelikli toplumsal sorunların gündeme taşınması, onun davetinin neden öylesine dikkat çektiğini, yankı uyandırdığını ve hızlı sonuç verdiğini açıkladıktan sonra, şöyle devam ediyor: “Bu başarının altında birçok sebep varsa da, kanımca şu iki sebep tayin edici bir rol oynamıştır: / 1. Tebliğ ve davette o çağı yaşayan insan topluluklarının gerçek sorunlarının ve ihtiyaçlarının dikkate alınması ve bu suretle toplum ile gerçek sorunlar temelinde bir iletişimin kurulması; / 2. Tebliğde, belirtilen sorunlara, o günün maşerî vicdanını tatmin eden çözümler önerilmesi.”
Yazar, günümüzdeki sorunu da şu cümlede özetlemiş: “Bugün İslâm’ın sunumu, ancak asırlar öncesi insanlarının gündeminde olan, dolayısıyla çağımız insanının gözünde değer ifade etmediği için ilgisini de çekmeyen bir içeriğe sahiptir.” Maalesef durum böyle.
Bu genel bakıştan daha güncel bir konuya geçelim… Bundan önceki “Saadet-CHP ittifakı, yeni model ve ‘Adil Düzen’” başlıklı yazıma vesile olan Sinan Eskicioğlu, bugün -bence- önemli bir yazı yazmış, başlığı şöyle: “Dini gruplar nereye oy verecekler, Millî Görüş camileri Saadet’i mi destekleyecek?” Almanya’yı (ve Avrupa ülkelerini, özellikle doğduğum eski Yugoslavya’dan bölünen ülkeleri), öğrenci olarak gittiğim 1970 yılından beri takip ediyorum… Yazarımız yıllardır orada yaşıyor, önemli izlenimler ve yorumlar yazıyor, ben de dikkatle takip ediyorum… Bugünkü yazısının sadece son bölümünü aktaracağım, çünkü beni sadece orası yani “Adil Düzen” vurgusu ilgilendiriyor; “Adil Düzen”den gayrısı bizim için sadece teferruattır. Okuyalım: “ (…) 60’lı yıllardan günümüze kadar faaliyet göstermekle ve 500’ü aşkın caminin mevcudiyeti ile övünülen ve adı ‘Millî Görüş’ olan bir yapının bugüne kadar ‘Adil Düzen Araştırma Merkezi’ açmamış olması ve bu konuda ciddi çalışmalar yapmamış olması da, aslında ne olduğunu net olarak göstermekte. / Kişiler gelip geçer, aslolan geleceğe yönelik programlar ve sistemdir. Sistem kurmak için de kişilere endeksli düşünceden, sisteme endeksli düşünceye geçiş olması gerekir. / Sadece ülkemizde değil, Avrupa’da ve hatta dünyada Müslümanlar hâlâ daha ‘kişiye endeksli’ düşünce yapısına sahipler. Başarı olmamasının sebebi de aslında bu. Çünkü İslam kişiye endeksli düşünce yerine ‘sistem’ kurma zihniyetine sahip bireyler/kullar/Müslümanlar olmasını istemekte. / Elli yılı geçkin zamandır ellerinde ‘Adil Düzen sistem denemesi’ örneğine sahip Müslümanlar/Millî Görüşçüler neye sahip olduklarının pek farkında değiller. Sebebi de ‘sistem’ endeksli düşünmemeleri… / Kim bilir belki bir gün Avrupalılar ‘Adil Düzen’ çalışmalarında ivme kazanırlar, ondan sonra da Müslümanlar ‘bunun aslı bizdeydi’ nidasıyla sahip çıkmak isterler. Kim bilir…” (Ocak Medya)
Diyorum ki; Avrupa Millî Görüş (IGMG); bu davete kulak ver ve gereğini yap.
Saadet Partisi “#Değiştir” diyor ya; bir yazar da “Değişim neden gerekli?” deyip kendince bir sıralama yapmış: “*Eğitim sisteminde, *Sağlık sisteminde, *Ekonominin rayına oturmasında, *İşsizliğin sona ermesinde, *Fakirliğin kader olmaktan çıkarılmasında, *Borç ve haciz kıskacından çıkılmasında, *Onurlu dış politika izlenmesinde, *Vatandaşın ötekileştirilmesinde, *Medyanın özgürleşmesinde, *Tutuklu yargılanmalara son verilmesinde, *Tarım ürünlerinin ithalinde, *Hayvancılığın gelişmesinde, *Tek adam sistemine son verilmesinde, *Demokratik parlamenter rejimde, *Siyasi partiler yasasında, *Seçim yasasında, *Seçim güvenliğinde, değişim istiyorsanız, 24 Haziran’da sandık başına gitmeli ve oyunuzu kullanmalısınız.” (Değişim zamanı, Orhan Uğuroğlu, Yeniçağ, 06.06.2018)