Ne diyorduk? -Kur’an düzenine geçince; ülkemizin ve dünyanın bütün sorunları sona erer… -Kur’an düzenine geçince; Kudüs ve Filistin’in bütün sorunları sona erer… -Kur’an düzenine geçince; Arap ve İslam âleminin sorunları da sona erer… -Kur’an düzenine geçince; ülkemizin faiz ve ekonomi sorunları sona erer…
Tevafuk diyelim. Devletin ya da iktidar partisinin “Kudüs Mitingi” yaptığı gün yayımlanan “Kur’an düzenine geçince bütün sorunlar biter” başlıklı yazımızda “Kudüs ve Filistin” de var, “faiz ve ekonomik sorunlar” da var; elbette “çözüm” önerileriyle birlikte...
Tevfikin yani muvaffakiyetin ya da nihai çözümün ne zaman gerçekleşeceği de mezkûr yazımızın son cümlesinde yazılı: “Allah’ın takdir ettiği zamana gelindiğinde Kur’an düzeni kurulacaktır.” Evet, vakti geldiğinde “Kur’an düzeni” kurulacak ve bu kuruluş gerçekleştiğinde ana sorunlar çözüme kavuşacaktır, inşallah…
Bundan sonra yazacaklarım, KUR’AN VE İLİM haftalık çalışmalarımızdan yeri geldikçe siz değerli okuyucularıma aktarmakta olduğum bölümlerden olacak. İşte, bütün bunlar olurken ve olaylar adım adım olması gerekene doğru akıp giderken, bizim görevimiz önce insanları “inzar” etme değildir, önce insanlara “tebşir” etmedir. Onun için önce onu zikretti. Yani biz Adil Düzenin, Kur’an düzeninin insanları nasıl hidayete götürdüğünü anlatmalıyız. Necmettin Erbakan bunu mükemmel bir şekilde yaptı, Adil Düzen’i tüm dünyaya anlattı.
Ayette (Meryem, 97) “tebşir” tefil babından, teksir etkisiyle getirildi, “inzar” ise ifal babından getirildi. İnzar bir defa yapılacak. Tebşir ise çok defa yapılacak. Semt kooperatiflerini kuracaksınız, dayanışma içinde salihatı amel edeceksiniz. Size şu şu yararları olacak diyeceksiniz. Bir yerde de eğer yapmazsanız, Allah hesabınızı görecektir diyeceksiniz ama hep onların başına gelecek kötü durumları anlatmakla vakit kaybetmeyeceksiniz.
Tarikatlar hep iyi şeyler anlatırlar, başkalarının hataları ve kötülükleri ile ilgilenmezler. Dolayısıyla oraya katılan kişi iyileşmeye başlar, kötülükleri unutur.
Şeytanla beraber olan Sermaye (çağımızdaki sömürü sermayesi) ise hep birbirlerini kötületir, böylece insanlar kötülük içinde yaşarlar.
Tebşiri on defa yapacaksınız, inzarı bir defa yapacaksınız. İnsan iyi bir şey yaptı mı on defa söyleyeceksiniz, kötülüğü bir defa zikredeceksiniz.
Ordularımız Çanakkale’den başlayarak Afrin’e kadar hep zaferler kazanmışlardır, bunları sık sık anlatacaksınız. Balkanlar’da yenilmiştir, onu bir defa anlatacaksınız.
Biz bunları söylerken ezbere söylemiyoruz; tebşirin tefil babından gelmesi ile inzarın ifal babından gelmesini yorumlayarak yapıyoruz...
Ayette kavimden söz ediliyor. Peki, buradaki “kavim”den kastedilen nedir?
Senin lisanınla belirlenmiş kavmi inzar edeceksin. Bizim kavmimiz aşiretimizden (ocağımızdan) başlar. Kabilemiz (bucağımız), şa’bımız (ilimiz), kavmimiz (ulusumuz) ve çağdaş insanlık; bunlar kastedilmektedir. Geçmiştekileri uyaramayız. Gelecektekileri de uyarma görevimiz yoktur. Biz ancak yaşayan insanlığı uyarabiliriz.
“Muttakileri tebşir et” diyor, ona karşılık “ludda olan kavim” diyor yani muttaki olmayan kavmi ludda ile ifade etmiş oluyor. Daha doğrusu muttakilere karşı ludda kavmini inzar ediyor. Muttaki olmaz ama ludda da olmayabilir. O halde ludda kavimden kasıt nedir?
İnsanlar çoklu gruplar halinde dayanışma içine giriyorlar. Dayanışma içine girmek demek topluluğun birlikte kendi işlerini ve sorunlarını kendilerinin çözmesi demektir. Çoklu sistem vardır. İkili sistem yoktur. Bir dayanışma ortaklığını kurabilmek için oradakilerin en az yirmide birinin ortaklığını kurup yönetmek gerekir. En çok da beşte birini ortak edebilirsiniz. Böylece topluluk ne paramparça olur ne de kutuplaşır. Biz bunları “Adil Düzen Anayasası”nda yazdık, Kur’an’ın hükümlerine dayanarak yazdık. Oysa Sermaye ya tek partili sistem kurar ve insanların özgürlüğünü ellerinden alır ya da iki partili sistem kurar ve topluluğu ikiye böler.
Çağımızı bu kadar beliğ ifadelerle anlatmak ancak Kur’an için mümkündür. Öyleyse, adeta günümüzdeki gelişmeleri anlatan Kur’an üzerinde durmaya devam edelim, inşallah…