İnsan ve insanlığın meseleleri…
İnsan yeryüzünün halifesi olarak yaratılmıştır…
İnsanın diğer bütün canlılardan farkı veya farkları vardır…
İnsan her şeyden önce yeryüzünde yayılmış tek bir ümmettir, tek bir canlıdır. İnsandan başka böylesine yayılmış büyük bir canlı yoktur. Yeryüzündeki tüm canlılar bir hücreden çoğalmışlardır ve tüm canlılar yeryüzünün tek canlı birliğini oluştururlar. İnsanlardan daha uzun ömürlü, daha büyük gövdeli canlılar mevcuttur ama her şey insan için yaratılmıştır...
İnsan doğmuştur, yaşamaktadır, yaşlanmaktadır ve ölüme gitmektedir...
İnsanlar aynı kromozomu taşıyan canlı türüdür. Aynı türde olanlar topluluklar oluştururlar. Bunlar arasında dayanışma ve yardımlaşma vardır, birbirlerini yeme yoktur.
Diğer canlılar da bir yuvada bir başkan altında birleşirler.
İnsan diğer bütün canlılardan farklıdır. İnsanlar hem bir yuvada birlik oluştururlar hem de iç içe topluluklar oluşturur ve tüm insanlık tek varlık olur.
İnsanların aralarında “barış düzeni” vardır.
İnsanlık binlerce sene önce ortaya çıkmış bir türdür. İnsanlar bir anne babadan çoğalarak bugün yedi milyardan fazla sayıya ulaşmışlardır. İnsanoğlunun geliştirdiği teknik sayesinde de tüm yeryüzü bir yuva hâline gelmiştir. Bundan sonra da böyle devam edecektir.
Allah insanları yaratmış, diğer canlılardan farklı olarak onlara kalıcı hafıza vermiş, ortak diler oluşmuş, hafıza bu sayede nesilden nesle intikal etmektedir. Yazının bulunması ile topluluğun hafızası doğmuş, çağımızda yani bugün bilgisayar ve internet sayesinde ortak hafızaya kavuşulmuş. İşte bu tek canlı belli evrimler geçirerek bugünkü hâle gelmiştir.
Bir de “insan ve din” meselesi var. Ateistler dahi insanlıktaki evrimin dine dayalı olarak oluştuğunda ittifak hâlindedirler. Ateistler insanın dine dayalı olmasını ilkel kabul ediyor, dinsizleşmeyi ilerilik olarak görüyorlar ama geçmişin dine dayandığını inkâr edemiyorlar. Denemişler, araştırmışlar, uğraşmışlar, insanlığın dinsiz dönemler geçirdiğini, dinin sonradan icat edildiğini ileri sürmüşlerse de, bütün yaptıkları çalışmalar nafile; buna dair en küçük bir delil bulamamışlardır. İlk insandan itibaren mezarlar var, ibadetler var, inançlar vardır. Bugün de tanrısız herhangi bir ilkel kabile bulunamamaktadır.
İşte bu insanın yeryüzündeki macerası, kâinatı keşfetme mücadelesi, her çağda yeni bir medeniyet kurma çabası “meseleleri” ile birlikte kıyamete kadar devam edecektir…
Nitekim günümüzde ve çağımızda da bir taraftan bin yıllık “medeniyet meselesi” yani bu köşede hep hatırlattığım ve artık kurulması vakti gelmiş bulunan “çağdaş zalim düzen medeniyetinin” biricik alternatifi “ADİL DÜZEN MEDENİYETİ” meselesi… Diğer tarafta ülkemizdeki “ANAYASA MESELESİ” hep gündemde olduğundan da anlaşılacağı üzere; bize göre “insanlığın en önemli meselelerinin en başta geleni” olan “HUKUK MESELESİ” yani Nuh Nebiden kalan “Tarım Dönemi Hukuku” yerine ikame etmemiz gereken çağımızın “Sanayi Dönemi Hukuku” meselesi… Ya da bizim ana çalışmalarımızdan biri olan ve soruna çare/çözüm olarak sunduğumuz “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI” meselesi… Önümüzdeki birkaç gün işte bu “ANAYASA MESELESİ” üzerinde duracağım…
Bir de “insan için dünyanın geçici olduğu meselesi” var. Muhyiddin Şekûr’un “Su Üstüne Yazı Yazmak” isimli kitabında şöyle bir hikâye bulunuyor: “Çok zengin ve mağrur bir kral bir gün atının üzerinde hiç aldırışsız arşınlarken, kralın atının önüne başında kavuğu ile bir derviş çıkar. Kral hiddetle kılıcını çeker, yoluna çıkmaya kimin cesaret edebildiğine şaşırmıştır. “Sen kim oluyorsun da benim yolumu kesiyorsun!” diye bağırır. Derviş yavaşça başını kaldırır ve kral böylece, kılıcı hâlâ elinde, ölümün yüzünü görür. Aslında yolunu kesen kişi derviş değil, kralın ruhunu almaya gelen ölüm meleği Azrail (as) imiş. Gelenin kim olduğunu anlayan kral, “Ne olur birkaç dakika olsun zaman ver de, bazı işlerimi tamamlayayım.” diye yalvarır. Melek, tek kelime konuşmadan kralın yüzüne bakar ve başını ‘hayır’ manasında yavaşça kaldırır. Artık kral için vade dolmuştur. Krala yeryüzünde bir başka nefes daha verilmez...” Hekimoğlu İsmail’den aktardım; umarım ‘maksat’ anlaşılmıştır.