Kur’an, Kehf Ashabı ve bugün yapmamız gereken
Kur’an’a, Kehf Ashabı misali -dört haftadır çalışmakta olduğumuz- Kehf Suresi’ne sığınma ihtiyacındayım… Neden? Nedeni, bundan önce yazdığım son birkaç yazıda; merak eden onlara bakabilir. Bundan önceki son yazımda ‘Adalet, Sosyal Tufan, Srebrenitsa, Adil Düzen’ dedim; sadece bu dört kavram bile ne demek istediğimi anlatır; hele Srebrenitsa, âh!!!
‘Toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve çiftçilikten sonra kent uygarlıkları doğmuştur. Başlangıcı Mezopotamya’dır. İlk şeriat da Hz. Nuh şeriatıdır. Uygarlık da bir merkezden doğmuş ve gelişmiştir. Bugün yeryüzünde etki eden uygarlıklar Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Kur’an uygarlıklarıdır. Kur’an Mezopotamya uygarlığını Hz. Nuh ve Hz. İbrahim kıssaları ile anlatır, Mısır ve İbrani uygarlığını Hz. Musa ile anlatır. Ondan sonra (Hz. İsa öncesi ve sonrası) gelen Roma uygarlığını bu surede (Kehf Suresi) anlatmaktadır...’ (s.2)
‘Kehf Kıssası gelecekte mucize olacaktır. Farz edelim ki bu mağaralar bulundu ve oradaki DNA’larla onların 300 sene baygın yaşadıkları sabit oldu. Köpeğin de DNA’ları bulundu ve onun ömrü de ölçüldü. İşte o zaman Kur’an’ın bu kıssası mutlak mucize olacaktır...
YORUM: Rahman önce Kur’an’ı öğretti, sonra insanı yarattı diyor ve ona beyanı öğretti diyor. / Kur’an kâinatın bir projesidir. Kur’an kâinatı anlatmakta, kâinat Kur’an’a göre yaratılmaktadır, projeye göre imal edilmektedir. Kur’an projesinde kâinat insan için var edilmiştir. Kur’an’daki kıssalar Kur’an’dan önce vardır. Olaylar Kur’an’a göre cereyan etmektedir. Arapça da böyle oluşmuştur. Kur’an Arapça olarak inzal olunmamıştır, Arapça Kur’an’a göre oluşturulmuştur. / O halde Kehf Kıssası de Kur’an’ın bir projesi olarak cereyan etmiştir, Kur’an’ın bir ayeti olarak oluşturulmuştur. Dolayısıyla aceb bir şey yoktur.’ (s.5)
‘Biz de şimdi Adil Düzen Kehfine yani mağarasına taşınma durumundayız. / Akıl almaz işler yapılıyor. Dünya üçüncü cihan savaşına gidiyor. Görünürde çatışan Siyaset ile Sermaye aslında birlikte hareket etmektedirler. “Sermaye’ye karşıyız” diyorlar ama Sermaye’nin dediğini yapıyorlar! Türkiye’deki olağanüstü hal (OHAL), Türkiye’deki başkanlık dayatması Sermaye’nin dediğini yapmadır. / Herkes şaşkın durumda, ne olacağını ve ne yapacağını bilememektedir. / Biz Adil Düzen çalışanları da kendi sitemize, kendi kehfimize çekilip reşedi yani ne yapacağımızı arama durumundayız...
Bir müddet sonra ne oldu? Roma Hıristiyanlığı kabul etti ve uygarlığını Hıristiyanlık üzerine kurdu. Kehf Ashabı belki 300 sene sonra uyandılar ama Hıristiyanlık daha önce yayılmış olabilir. Konstantin Miladi 320 yılında Hıristiyanlığı kabul etti. Bediüzzaman 300 sene sonra Risalelerin hâkim olduğunu görüyorum demiştir. “Adil Düzen” de belki 300 sene sonra gelecektir. / Bizim kendi kehfimize ve kabuğumuza çekilerek insanlığa “Adil Düzen”i hazırlamamız gerekmektedir...’ (s.10; yazımın en başında anlatmak istediğim de işte buydu.)
‘Tarihi oluş ve akış içinde uygarlaşmanın gereği olan yıkımlar olacaktır. Bir şeftali bahçesi yaşlanınca artık meyve vermez olur. O bahçedeki ağaçlar dipten kesilir, kökleri sökülür ve bahçe yeniden düz tarla haline getirilir. Sonra yeni şeftali fidanları dikilir ve yeni bahçe haline gelir. Eski bahçeden daha ileri bahçedir. Çünkü toprağı bolarmış derinleşmiştir. / Uygarlıklar da böyledir. Mevcut düzen bozulur, adalet yerine zulüm gelir. Bir yıkım dönemi vardır. Ondan sonra yeniden yeşerme vardır. Son üç asrımız bu yıkım dönemini yaşamaktadır. İslamcılar oyma evlerde uyumaktadırlar...
Uygarlaşma iki hizib arasında oluşur; tutucular ve inkılapçılar. Uygarlığın yaşı bin yıldır. İlk 300 yılda inkılap olur. Sonraki 400 yılda duraklama dönemi gelir ve en üst seviyede uygarlık yaşar. Son 300 senede de çökme olur. Uygarlaşma eski tohumun yeşermesidir. Nasıl kışın tohumlar uyutulur, bahar/yaz gelince çimlenirlerse, uygarlıklar da böyledir. Çökme zamanında uygarlık uyur, bahar gelince yeniden çimlenir. / Şimdi Kehf grubunun görevlerini artık anlamaya başladık. 300 sene önceki uygarlığı yeni nesle aktarmak için uyudular. Kış geçti, artık bahar geldi, ortaya çıktılar ve tohumlar filizlendi...’ (s.14; 921. Hafta Seminerinden)
Ve’s-SELÂM mea’d-dua, dua, DUA…