Herkes bilsin, ‘adalet’ ancak ‘Adil Düzen’ ile gelir
Bugünkü yazıma, her nedense, ‘Akıllı insanlar, akleden insanlar, aklını kullanan insanlar, başkalarının bilgi, birikim ve tecrübelerinden faydalanan insanlardır’ cümlesi ile başlama ihtiyacı hissettim; sebebi yazımın tamamı okunduğunda anlaşılacaktır, umarım.
Yine en sonda söylemem, daha doğrusu hatırlatmam gereken bir sözü en başta hatırlatayım. TRT Kur’an Okuma Yarışması vesilesiyle yazdığım yazıda da, Aliya İzzetbegoviç’in Kur’an’ın anlama ve uygulanmasından kaçan Müslümanların nasıl da Kur’an’ı sadece okumaya odaklandıklarını anlatan bir sözünü hatırlatmıştım ya; bu da onun bugünkü konu ile ilgili bir sözü: “İki şeyden nefret ediyorum; dindar cahilden ve imansız âlimden.”
Bu girizgâhı sözü ‘ADALET’ ve de ‘Adalet mülkün (yani yönetimin) temelidir’ meselesine getirmek için yaptım. Adalet yürüyüşü devam ediyor. Yazarlar bugün de konuyu yazmaya devam etmiş. Önemli bir gazetede, iki yazar başlığı sadece ‘ADALET’ olan yazılar yazmış! Yazanlar yanında, ülkeyi yönetenler de abuk sabuk beyanatlar vermeye devam ediyor ama, bize göre maalesef konu ile ilgili ‘çare ve çözüm üreten’ bir kişi bile yok!
Bir tarafta yazarların yazdıkları, diğer tarafta siyasilerin iktidar ve muhalefet tarafları olarak söyledikleri veya karşılıklı atışmaları! Geçen gün Ahmet Taşgetiren ‘Ak Parti mutfağında Yürüyüş’ başlıklı yazısını okuduğumda, düşündüm; ülkeyi 15 yıldır yönetenlerin ana mutfağında, acaba aklı başında, akleden, aklını kullanan bir veya birkaç kişi var mıdır?!
Yeni Başbakan olduğu günlerden bir gün, yani yıllar önce, şimdi Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’a, yanımızda Üstadım da olduğu bir anda ‘Görüşemiyoruz!’ dedim. Cevabı kısaydı: ‘Köşendeki yazıları okuyorum!’ Cevap verdim: ‘Sadece köşelerde değil, yüz yüze de görüşelim.’ Demem oydu ki; bazı şeyler sadece mutfakta görüşülür… O gün, bu gündür, ne mutfakta, ne de başka yerde baş başa görüşmek nasip olmadı!?.
Buraya kadar olan girizgâhın tamamı, sözü Erbakan ile yaptığımız yarım yüzyıllık ve Yeni Bir Dünya Düzeni için ‘ADİL DÜZEN’ ile sonuçlanan çalışmalara getirmek içindi. Üstad, yeri geldikçe, ‘adalet’ konusu ile ilgili yorumlar yapıyor; en son değerlendirmesini, konunun ehemmiyetine binaen, istisnasız herkesin ilgi ve bilgisine sunuyorum…
‘Bu gibi durumlarda Erbakan’la buluşur, durum değerlendirmesi yapardık. Erbakan bir-iki yıl içinde görüşlerimizi değerlendirdi. Erdoğan da bizimle istişare etseydi ne tavsiye ederdik? Şöyle derdik: Binali Yıldırım da biraz daha büyük bir ‘adalet’ levhasını alsın, Kılıçdaroğlu ile yürüyerek, “Biz de adalet taraftarıyız ama çözüm bulamıyoruz. Şimdi CHP ile bir olduk, onun adalet isteğine katıldık, adalet üzerinde bir ay sohbet edeceğiz...” derdim.
1960’tan beri ülkemizdeki adalet mekanizmasının haksızlıklarına uğramış biri olarak vardığım sonuçları şöyle sıralayabilirim:
1. Hâkimlerimiz rüşvet almıyor, MİT’ten veya derin devletten emir gelmeyince haksız karar almıyorlar ama yargı akışı öyle kurulmuş ki adil karar alma ancak %10 civarındadır.
2. Soruşturma yapan savcı ve emniyet %70 tarafsız ve isabetli soruşturma yapar. Ne var ki Sermaye’nin kurduğu düzenin (zalim düzenin) içinde sonuçlar daima ters çıkar.
3. Yargının temel dayanağı bilirkişi raporlarıdır. Uygun seçilen bilirkişiler de genel olarak raporlarda doğruyu tespit ediyorlar. Ne var ki sonuçları baskı yönünde beyan ediyorlar.
4. Sermaye ve onun mafyaları (senet mafyası, uyuşturucu mafyası, arsa mafyası ve silahlı mafya) yargı görevlilerinin tepesinde ince kılıç olarak bekler. Bu yetmiyormuş gibi basın (yani millî olmayıp dışa bağımlı olan medya) da aldığı talimatla harekete geçer.
Bunu, Binali Yıldırım yürüyüşte Kemal Kılıçdaroğlu’na anlatmalı ve onunla birlikte nasıl çare bulacaklarını ortaya koymalıydı. İktidar-muhalefet çatışması yerine, ‘Millî Mutabakat Hükümeti’ kurulur ve sorunlar birlikte çözülür. Ordu dâhil herkes bilsin ki ‘adalet’ ancak ‘Adİl Düzen’ ile gelir.’
‘ADİL DÜZEN’in bir an önce gelip zalim düzenin gitmesi dua ve dileklerimizle…