Sebepler ve sonuçlar-1
Türkiye’de 1900’larda İslâmiyet’e karşı alenen saldırı başlamıştır...
1933’e kadar bu saldırı en yüksek seviyeye çıkmıştır. Mustafa Kemal onuncu yıl nutkunda inkılâpların tamamlandığını, bundan sonra yeni uygarlığın başlayacağını ilan etmiş, “Elimizde tuttuğumuz meşale müsbet ilimdir” demiştir...
Ondan sonra gelen 33 sene içinde duraklama devri geçirilmiş, İslâmiyet’e karşı saldırı durdurulmuş, İslâmiyet’in sadece bir ahlâk dini olarak anlaşılması istenmiştir...
1967’de ise İslâmiyet’in bir “düzen” olduğu İzmir Akevler Kooperatifi çalışanları tarafından ilan edilmiş, sonra bu anlamda F. Gülen İzmir’de vakıf (Akyazılı Vakfı) kurmuş, yine bu anlamda Necmettin Erbakan ve arkadaşları tarafından ilk Millî Görüş partisi olan Millî Nizam Partisi kurulmuştur. Böylece önce Türkiye ve sonra insanlık tekrar İslâmiyet’i sadece “din” olarak değil “düzen” olarak da benimsemeye başlamıştır...
Yirminci yüzyılın son 33 senesi de bu ilk “Adil Düzen” uygulaması ile geçmiştir. Ne var ki bu uygulama “mevcut düzen” içinde olmuştur. Yani “batı düzeni” tipinde dernekler, partiler, şirketler, vakıflar kurulmuştur...
“Adil Düzen”e göre partiler, dernekler, vakıflar ve kooperatifler ise III. bin yılın ilk asrında ve ilk yıllarında oluşacaktır...
2033 yılına gelindiği zaman bu müesseselerin hiç olmazsa Türkiye’de veya başka bir yerde kurulmaya başlandığını o zamana kadar yaşayan okuyucularımız göreceklerdir...
2050’ye gelindiğinde ise “yeni düzen”in ilk meyveleri alınmaya başlanacaktır. Asrın sonunda tüm dünya artık “Adil (Ekonomik) Düzen”le iştigal edecektir. Bu tarihler sadece örnektir. Erken de olabilir, geç de kalabilir ama mutlaka olacaktır...
Bugünkü AK Parti uygulamaları da böyle “geçiş dönemi” uygulamalarıdır. Her şey kendi yolunda devam etmektedir. Biz de bu dönemde kendi işimize bakmalıyız...
İşte buradaki (657. seminer notlarımızda geçen) bu “Ey iman edenler” bölümü bize bunu anlatmaktadır. Siz teferruatları sorup vakit kaybetmeyin, oyalanmayın; görevlerinize devam edin diyor bu âyet...
“Ey iman edenler” diyerek hitabın başkalarına değil bize ait olduğunu vurgulamaktadır...
Yani…
Ey Adil Düzen Çalışanları, geçiş dönemi sebebiyle olan olaylardan siz sorumlu değilsiniz, onları biz ayarlıyoruz diyor Kur’an...
Şimdi…
İslâmiyet’e alenen saldırıya başlandığı 1900’lu yıllardan başlayarak, Türkiye’nin nasıl adım adım “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”e doğru gittiğini, her on sene için gerçekleşen gelişmeleri açıklamaya çalışacağız.
Bu hususta yazdığımız makaleler vardır.
Ancak bu konuyu buraya geniş olarak almakta ve anlatmakta yarar görüyoruz. Çünkü o yazılar kaybolup gidecektir. Oysa bu seminerler (Kur’an Ve İlim Seminerleri) tefsir hâline gelecek ve gelecekte okunacaktır. Dolayısıyla başka yerde yazdıklarımızı burada tekrar etmekte beis görmüyoruz.
İslâmiyet Arabistan’da doğdu... Araplar ilkel hayat yaşıyorlardı... Kur’an onları uygarlaştırdı... İçtihatlar yaptılar... Bize hazineler bıraktılar... Hicri 400’lerde yani Miladi 1000 yıllarında yönetim Türklerin eline geçti ve Türkler içtihadı yasakladılar...
Bunun iki sebebi vardı. Birinci sebep; Türkler Arapça bilmedikleri için içtihat yapmaz oldular. Tercümelerle yetindiler. Asıl sebep ikincisidir. Müçtehitlerin içtihatları ile topluluklar yönetilemiyordu. Artık siyasilerin kararlar alıp uygula yapmaları gerekiyordu. Yani eşyadan sorulmaması gerekiyordu. Birinci Kur’an uygarlığı eksiklikler içinde oluşacaktı.
İşte… 1900’e kadar bu yasak devam etti...
Sonra olanlar gelecek yazımızda…