15 Temmuz: Millî Görüş’e karşı PKK ve FETÖ
Marmara Üniversitesi’nde Sosyoloji Profesörü olarak görev yapmakta Ergün Yıldırım, “Gülencilik, cemaatler ve takiyye” başlıklı yazısının hemen başında şunları yazıyor: “Askerler namaz kılıp kılmadığımızı öğrenmek için dizlerimize bakıyordu. Sonra eşlerimizle baloya katılmamızı istediler. Eşlerimizin başörtülü olduğunu görünce, laik yaşama aykırı davranışlarda bulunmaktan dolayı uyardılar bizleri. Bizi çağdaş giyim(!) tarzına uymak için sürekli uyarıp duruyorlardı. Üniversitede akademik görevlere atanırken İmam Hatipli olup olmadığımız soruluyordu. Eşlerimiz zaten başörtüleri nedeniyle devletin okullarına da giremiyorlardı, özel okullara da. Başlarındaki başörtüleriyle her an göze batan kadınlardı. Yargılanıyorlardı, aşağılanıyorlardı, azarlanıyorlardı. Vebalıymış gibi kendilerine bakılıyordu. Yalan söylemekle işinden olmak arasındaki paradoksun ürettiği gerginliği her gün yaşıyorduk. / Her gün irticacı, dinci, tarikatçı damgasını yemek tehditleriyle karşı karşıyaydık... (…) Sol ve laikçi gazeteler dindarlara tarikat kelimesini bir damga gibi basıyorlardı. Biz bütün dindarlar onların gözünde tarikatçıydık. Oysa Nurcu'yduk, İslâmcıydık, Millî Görüşçü'ydük, mealciydik, Süleymancıydık, radikaldik, İskender Paşalıydık, İsmail Ağadandık…”
Bizzat yaşadığım yıllar olarak, 1960-70’li yıllar Türkiye’si aynen böyleydi…
O yılları iyi anlayıp kavramadan, günümüzde olanları iyi tahlil edemeyiz…
F.Gülen’den söz etmeye ve tahlillerimiz sürdürmeye devam edeceksek, bu tahlillerimizi “sosyoloji” ilmi başta olmak üzere, bilimsel temellere dayandıracaksak, ancak o zaman sağlam ve sağlıklı sonuçlara ulaşabiliriz. Aksi halde sadece havanda su dövmüş oluruz.
Gülen’den FETÖ’ye, Cemaat’ten “örgüt”e evrimle ise bir akademik çalışma değil, birkaç akademik çalışmayı gerektirecek kadar derindir ve zamanla bunlar da yapılacaktır…
Biz şimdilik sadece köşe yazısı ve/ya o seviyeyi de aşan “teşhis” seviyesindeki tahlillerimizle ve arada sunduğumuz “tedavi” reçetelerimizle meseleyi ele alıyoruz…
Yine köşe yazısı seviyesinde ve kısa kısa olacak ama başka da çaremiz yok; tahlil ve değerlendirmelerimize bu seviyede devam ediyoruz…
1960-70’li yıllara tekrar dönelim: 1950 öncesi dönem malum, o döneme hiç girmeyelim. 1950’den itibaren CHP yerine DP geliyor ve sonunda 1960 darbesi!..
15 Temmuz darbesi nasıl “şer” ama zamanla “hayr”a dönüşecekse; 1960 darbesi de zamanla hayra dönüştü ve 1969’dan itibaren MİLLÎ GÖRÜŞ HAREKETİ resmen başladı…
Önce Erbakan’ın öncülüğünde Bağımsızlar Hareketi… Ardından Millî Nizam Partisi… 1971 müdahalesinin hemen sonrasında Millî Selâmet Partisi ve hükümetlerdeki ortaklıklar… 1980 darbesi sonrasında ise Refah Partisi ve “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN” çalışmalarının ülke ve dünya çapındaki çok yönlü etkileri…
SERMAYE, bu sürecin başından yani 1960-70’li yıllardan itibaren, bir taraftan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın önderliğindeki MİLLÎ GÖRÜŞ HAREKETİ’Nİ dikkatle izliyor, diğer taraftan bu hareketin önünü kesecek alternatif olabilecekleri araştırıyordu…
Bir tarafta Millî Görüş Hareketi’nin önderi ve lider ERBAKAN…
Diğer tarafta ona karşı üretilmesi gereken nice ALTERNATİFLER…
Hepsini yek tek köşe yazısı seviyesinde anmamız, anlatmamız ve yazılması gereken tüm detayları yazabilmemiz mümkün değil; ama akademik araştırma ve çalışmalar yapılmalı.
Malum olduğu üzere, MİLLÎ GÖRÜŞ PARTİLERİ ilk kurulmaya başlayıp da seçimlere girmeye başladığından itibaren sürekli olarak başarılı oluyor, Doğu ve Güneydoğu Anadolu da bu partileri “oy deposu” denecek kadar destekliyordu…
SERMAYE, bu gelişmeyi durdurmak veya Millî Görüş Hareketi’ni en azından frenlemek için iki şahsı “hormonlu” olarak büyüttü ve zamanla “örgüt” hâline getirdi…
Birincisi A.Öcalan ve PKK…
İkincisi de F.Gülen ve FETÖ…
SERMAYE, malum olduğu üzere, 1999 yılında bu şahıslardan birini paketleyip Türkiye’ye teslim etti; diğerini teslim alıp ABD’de (Pensilvanya) değerlendirmeye başladı!..