Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-39
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
Bucak başkanı ilmî şura tarafından seçilir. İstişareyi yapacak olan meclis budur. Bucak başkanı şura üyeleri yani âlimlerle istişare yapar. O haftanın istişare konularını ortaya koyar, görüşmeyi gelecek haftaya bırakır. Şura üyeleri olan bucak âlimleri hafta içinde kendilerine tâbi olanlarla görüşür ve gerekli görüşleri elde ederler. Hafta gelince başkan bunları sıra ile dinler, gerekirse birkaç defa sıraları yeniler. Böylece başkan bütün halkı ile istiare etmiş olur, Kur’an’daki yani “Ve şavir-hüm”daki “Hum” emrine uymuş olur.
Başkan istişarelerini tamamlamakla kararını beyan eder. Bu karar o hafta yürürlüğe girmez. Bir hafta bekler. Hafta içinde karara itiraz eden şura üyeleri olabilir. Bu itiraz yetkisi yalnız ilmî şuraların değildir; diğer meslekî, siyasî ve dinî/ahlâkî şura üyelerinin de hakemlere gitme yetkisi vardır. Hafta içinde hakemlere giden olursa o hafta sonu yapılacak muhakeme sonunda hakemler bucak başkanının kararını iptal edebilirler. İptal etmezlerse karar kesinleşir. İtiraz eden olmazsa o hafta, itiraz eden olursa öbür hafta kesinleşir. Başkan cuma günü hutbede kararını ilan eder. İşte o saatten sonra karar yürürlüğe girer.
Buradaki “Kul/söyle” emri başkanadır. Cuma günü başkanın hutbede ilan etmesi demektir. Yaşayan başkan bunu yapacaktır.
İslam’da yani İslam düzeninde mezhepler vardır.
İslam tarihinde üç mezhep revaç bulmuştur.
1. Bunlardan biri olarak zahiri mezhepler vardır. Bunlar sadece Kur’an ve hadisteki ifadeleri esas alırlar, içtihadı kabul etmezler. Nass ne diyorsa o bizim kabulümüzdür derler. Bunlar iki kola ayrılır. İbahiyeciler nassta bulunmayan her şeyi helal kabul ederler, diğerleri ise nassta bulunanları haram diğerlerini helal kabul ederler. Bu mezhepler yaşamamış, kısa zamanda inkıraz etmişlerdir.
2. Diğer mezhepler ise batıni mezheplerdir. Bunlara göre de Kur’an’ı okuduğunuz zaman bizim aklımıza ne gelirse o hüküm ona göredir. İlham yeterlidir. Ayrıca usul ve kurala göre istidlal gerekmez. Tarikat ehli böyledir. Bunlar da iki gruba ayrılır. Rabıta vardır. İlhamın şeriat olması için Hazreti Peygamber’den beri gelen şeyhlerden el almış olmak gerekir. Beytiler vardır. Bunlara göre kişinin ehli beytten gelmesi gerekir kanaatindedirler.
3. Üçüncü mezhepte olanlar ise içtihat mezhebindedirler. Bunlara göre usule dayanarak nasslardan içtihatlar istinbat edilmektedir. Helal ve haramlar ne yalnız nassla tespit edilir ne de ilhamla tespit edilir; kurallara göre nasslara dayanarak içtihatlarla tespit edilir.
İcma ilim ve amelde, kıyas ise amelde kesin delildir.
Bunlar da iki gruptur. Şiiler ehli beytin icma ve kıyaslarını kabul ederler. Sünniler ise bütün âlimlerin icma ve kıyasını kabul ederler. Âlim olma hususunda ise hükümdarlara takdir yetkisini verirler, halka da kendi mezheplerini seçme yetkisini tanırlar.
Biz Sünni mezhebini benimsiyoruz. Yalnız âlimlerin oluşmasında hükümdarların atama yetkisini kabul etmiyoruz. Halkın onları kendilerine âlim kabul etmesi ile âlimlik ehliyetini tanıyoruz. Bir toplulukta halkın belli nisbette birileri onu kendilerine müçtehit kabul ediyorsa o âlimdir. Başkan da ancak onlardan birisini kendisine müçtehit kabul eder. Onların icmaları geçerli olur.
“Uhille leküm el-tayyibattü / Size tayyibat helal edilmiştir.” (Maide 4)
“Size” diyerek muhataplara diyor, yani bucak halkına diyor. Her bucak halkının ayrı helalleri ve haramları vardır. Bucak halkına kendi başkanları helal ve haramları bildirecektir.
Haram tef’il bâbı ile getirilmiştir, “Hurrimet” denmiştir. Helal ise if’al bâbı ile getirilmiştir. Haramda teksir vardır. Yani helal kılma ibahadır. Helali istimal edip etmemekte insanlar serbesttir. Bir şey helaldir diye onu mutlaka yapmamız gerekmez. Oysa haramda tekit vardır. Haram kılınan artık yapılmamalıdır. Bu sebepledir ki helalde insan iradesi vardır. Haramlıkta artık irade kalkmıştır. Bundan dolayı Allah helali if'âl bâbı ile getirmiştir, haramı ise tef'îl bâbı ile getirmiştir. (Devamı var)