Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-50
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
Bundan önceki bölümde işleme göre helal ve haram anlatılmış, burada ise işlemi yapana göre anlatılmıştır. Yani yiyecekte iki şey aranmaktadır. Birincisi, işletmede yemek yapanın yaptığı yemek üzerinde durulmakta, diğeri ise yemek yapma şekli üzerinde durulmaktadır. Bunlar standart hâle getirilecek ve o standartlara göre piyasaya sürülecektir. Mesela bir sucuk fabrikasında müşrik çalıştırılamaz. Bir sucuk fabrikasında kesilmemiş hayvanın eti katılmaz. Piyasaya etiketsiz, kontrolsüz sucuklar ve pastırmalar sürülemez.
Bugün sağlık bakanlıkları gıdaları denetlemektedir. İşlem olarak doğrudur ama usul bakımımdan yanlıştır. Dayanışma ortaklıklarının atadıkları kontrolörlerin denetiminde gıda kontrolü yapılacaktır. İçtihatlara göre sabit olanlar o mezhepte olanlar için helal veya haram olur. İnsanların nasıl dilleri farklı ise yiyecekleri de farklı olacaktır.
Burada başka bir husus ortaya çıkar. Biz müminler veya müslimler sokakta etiketsiz yemekleri yemiyoruz ama yasaklamıyoruz. İsteyen istediğini yiyebilir. Etiketli bir yiyecek zarar verse kontrolörler tazmin ederler. Etiketsiz olanları yiyenler davacı olamazlar.
“Hillün leküm / Size helaldir.” (Maide 5)
Yani onların yiyecekleri bizim yiyeceklerimizdir, bize helaldir demektir.
***
“Ve taamüküm / Ve sizin taamınız.” (Maide 5)
Demek ki bizim taamımız var belli, onların taamları var belli. “Taamün Leküm” denmemiş, “Taam” da marife yapılmıştır. O halde ayrı ayrı etikette yiyecekler olacaktır. Her yemeğe onun dayanışma ortaklığının tarifesi ile ulaşılacaktır. O dayanışma ortaklığının atadığı kontrolörler tarafından kontrol edilecektir. Halk istediği dayanışmanın mamulünü kullanacaktır. Bugün birçok şeyleri insanlar akılları ile oluşturmuştur. Pratikte bunlar yapılmaktadır. Bugün dünyanın her yerinden gelen çayı içiyoruz, bisküviyi yiyoruz.
Kur’an bunlara izin veriyor mu vermiyor mu? Kimse sormuyor!
Bu ayetler bize büyük kolaylık göstermiştir. Eğer ‘siz onların yemeğini yiyemezsiniz’ denseydi bugünkü düzene uymuyor, o günkü şartlarda oluşmuş diye Kur’an’a eksik derdik. Diğer taraftan ‘serbest olun, istediğinizi yapın' demiyor. Ayrıca tanınma olayı da vardır. Yani inanç mezhepleri olacak. Firmalar bunların denettikleri mamulleri üretecekler. Halk kendi ahlaki dayanışma ortaklığının kontrol ettiği yiyeceği ve eşyayı kullanacaktır. Bir de dayanışma ortaklıkları birbirlerini tanıyacaklar; kişinin dayanışması ‘şu dayanışma ortaklığının yiyecekleri size helaldir’ diyecek. Bu suretle her firma sosyal kontrole tâbi tutulduğu gibi her dayanışma ortaklığı da halk tarafından kontrol edilmiş olur. Yalnız kendi mezhebi değil, diğer mezhep mensupları tarafından da kontrol edilmiş olur.
Bugün devletler bu işi yapmakta, Türk firmaları mallarını ithal edememektedirler. Bu yanlıştır. Siyasiler bu işlere karışmazlar. Sadece dayanışma ortaklık başkanları beyan ederler. Halk da ister uyar ister uymaz. Silahlar ve gümrükler değil, ortaklıklar konuşmuş olur.
Demek ki Kur’an olayları tanzim etmekte, çözümler üretmekte ama diğer taraftan da uygarlaşma ne kadar ileri gitmiş olursa olsun kolaylıklar getirmektedir.
***
“Hillün lehüm / Onlara helaldir.” (Maide 5)
Burada başka bir şey ortaya çıkmaktadır. Değişik dinlerde olanlar icmaa aykırı bir anlayışa sahip olmamalıdır. Olursa onlar diğer dayanışma tarafından tanınmaz, yani onların yemeklerini cemaatlerine helal kılmazlar. Dayanışma ortaklıkları bu şekilde birbirlerini kontrol etmiş olurlar. Örnek olarak bir firma içeceğin içine alışkanlık yapan madde katıyor. Örnek olarak kolaya öyle bir madde katıyor ki içenlerde bağımlılık meydana gelsin, çok satayım, çok kazanayım! İşte, kendilerine kitap verilen mezhepler bunların yiyeceklerini kendi cemaatlerine haram ederler. Dolayısıyla onlar kontrol edilmiş olur. İcma ile sabit olan yasakları yapanlar ortak dolaşımdan kaldırılır. (Devamı var; detaylar gelecek yazımızda.)