Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-38
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
Her bucak ayrı bir topluluktur. İnsanlar hayatlarını bucaklarında geçirirler.
Aşiret/ocak birlikte yaşama yeri, kabile/bucak ise birlikte çalışma yeridir.
İnsanların yaşarken ömürleri aşiret/ocak içinde geçer. Uykuları ve yemekleri ise ailede yani evlerde olur. Ama diğer zamanlarını birlikte geçirirler. Günde beş defa salat/namaz için bir araya gelirler, sohbet ederler, bir şeyler öğrenirler.
Çalışma saatlerini ise bucaklarında yaşarlar. Her bucağın kendine göre şeriatı vardır, ona göre yaşarlar. Şeriatları farklıdır. Bir bucakta haram olan bir şey diğer bucakta haram olmayabilir. Bu bucakta memurun bih olan şey başka bucakta olmayabilir.
Onun için ayette kendilerine neyin helal edildiğini sormaktadırlar.
Bu ne demektir, neden her bucağın şeriatı ayrıdır?
Çünkü sosyal evrim demek şartlara uyma demektir. Diğer canlılar ancak kendilerine uygun yerlerde ve iklimlerde yaşarlar. Yeni yerlerde yeni canlılar üretilir. Yahut seleksiyon yoluyla intibak ederler. Oysa insanlar kendileri değişmeden çevreyi kendilerine uydururlar, çevreyi değiştirirler. Bu sebepledir ki dünyanın her yerinde yaşamakta, hatta uzaya bile gitmektedirler. Böylece yeni yerlerde yeni zamanlarda yeni kurallar yani helaller ve haramlar ortaya çıkar. Bugünkü insanlar uzaya çıkmışlardır ve aylarca orada kalabiliyorlar. Ay’a inmişlerdir. İnsanların araçları bugünkü şartlarda bile Güneş’in gezegenlerine ulaşmaktadır. Gelecekte Ay’da seralar yapılarak kentler kurulabilecektir.
İşte bu yeni durum her bucağın ayrı şeriatının olması ile mümkün olmaktadır.
Kur’an’dan önce peygamberler geliyor, her bucağa ayrı şeriat getiriyorlardı. Kitap getiren peygamberler daha geniş toplulukları oluşturuyordu. Kur’an’dan sonra yeni kitap gelmeyecek, tüm insanlara tek kitap hükmedecek; yeni peygamberler de gelmeyecek ama her bucak kendi içtihat ve icmaları ile sorunları çözecektir.
İşte burada sorulan şudur: Onlara ne helal kılındı?
Bucağımızın düzenini bozmamak için neler yapabiliriz diye soruyorlar.
Yani sorulan soru ‘sorunları nasıl çözeriz’ anlamındadır.
***
“Kul / Kavlet, söyle” (Maide 4)
Burada sorulan başkan veya âlim, hayatta olan başkan veya âlimdir. Ölülere sorulamaz. “Sana sorarlar” ifadesi yaşayan kimseye sorarlar anlamındadır. 1400 sene önce ölmüş resule sorarlar denmiş olamaz. Demek ki bu ayetteki “sana sorarlar” ifadesiyle anlıyoruz ki sorulan yaşayan başkandır veya yaşayan âlimdir.
Şimdi burada da “sen söyle” denmektedir. Ölü olan bize söyleyemez. Emret, tavsiye et, bildir gibi ifadeler kullansaydı o zaman o kimse Hazreti Muhammed olabilirdi. Ama “söyle” dediğine göre yaşayan başkan olacaktır. Bu ifadeden şunu da anlıyoruz ki istişare ile alınan karar istişare ile değişebilir. Halk devamlı sorunlarla karşılaşacak, başkan da istişare ettikten sonra kararını verecektir. O karar o bucak için şeriat olacaktır.
***
Burada istişareyi de yeniden hatırlamamız gerekir. Bir bucakta halk kendilerine ilmî danışmanlar seçer. Bilmediklerini onlara sorar, onlardan fetva alırlar. İlmî ehliyet yedi yaşında başlar. Demek ki yedi yaşında olanlar dahil herkes ilmî danışman/hoca seçmelidir.
Bucaklarındaki bir âlime tâbi olurlar. Bir kimse bucak halkının yirmide birinin tâbi olunanı oldu mu, o kimse bucağın âlimidir, müçtehididir. Bunların o bucaktaki sayısı beşten az olmayacak, yirmiden fazla da olmayacak. Bunlar aynı zamanda “bucağın ilmî şurasını” oluştururlar. Bucakta ayrıca on beş yaşını doldurmuş yani buluğ yaşına ermiş halk vardır, bunlar bucak meclisini oluştururlar, her cuma günü haftalık toplantılarını yaparlar.
Bucak başkanı işte bu “ilmî şura” tarafından seçilir. İstişareyi yapacak olan meclis budur. Bucak başkanı şura üyeleri yani âlimlerle istişare yapar. (Devamı var)