Kabuk Devlet
Önceki yazımda yaptığım düzeltmeleri yayına gönderirken atladım; okuyuculardan özür dileyerek düzeltiyorum:

“Tüm bunları, halkın gücünü emanete vermeden, kendini geliştireceği “hak peteği” ile inşa edebiliriz.
“Hak peteği” yapılanması, en az maliyet ile en verimli sonuçlara ulaşıp, sürdürmek için doğanın bizlere sunduğu modeldir. Bu altı gen form, kutsal metinlerde geçen “kader” veya “mizan” kapsamındadır. Yani evrenimizin Yaratıcı’sı, var oluşun ve devamını “ölçü” (frekans) üstüne bina ediyor.
Toplumların ulaşacağı bu “altıgen” form, toplum-doğa, insan-toplum ilişkisini maddenin gaz hali işleviyle inşa ediyor. insanlığın ortak umudu olan ayrımsız-yaygın- kalıcı- vicdani adalet olasılığını sunuyor.
*
Amacım, doğadaki temel formların yaşam modellerinden, karmaşık süreçleri nasıl aşarak seçimler yaptığını, sağlam içsel ve dışsal işlev kazandığını araştırmak. Böylelikle, insanlığın bitmeyen tarihsel alt üst oluşundan çıkış yolları bulmak. (1)
Konuya aşina insanlar, sivil resmi organizasyonların hücresi olan bireylerin, büyük toplumsal yıkımları, kendilerini nitelik kazanmaya adanarak engelleyeceğini biliyor. Ayrıca, bütün dinler, insana nitelik kazandırmak “istiyor”; fakat durum ortada.
Kur’an dahil, diğer semavi metinlerin tamamında “gerçekten inananların çok az” olduğuna, (2) maddi imkanlara sahip benliğin taşkınlıklarına dair pek çok kayıtlar var. Diğer taraftan “konuya” bilim insanları da müdahil; Avrupa’da 17 yy bu yana doğanın “becerikli” modellerinden esinli deneyler yaparak, daha evrensel sosyal düzenler bulmaya çalışıyorlar.(3)
Hangi ölçekte olursa olsun, bireylerin bu amaçlar doğrultusunda bütün özgeci, samimi, azimkar çabaları, “evrenden” vize alacaktır.(4)
*
Önceki yazılarda değinmiştim; toplumlar, devletler piramit (katı), küp(sıvı), çokgen (gaz), küre (plazma) modelleriyle evrimleşecek.
Bu öngörünün dayanağı, tarihsel ve toplumsal yapılar. Dünyanın her yerinde toplumsal tabakalar, hiyerarşik düzen; sömürü, yarı sömürü devletler, Amerikan doları üstündeki piramit… bu katı hiyerarşik (altta kalanın canı çıksın!) yapı olgunluk dönemini yaşıyor.
*
Bazı toplumlar, katı hiyerarşik piramit modelini, yerinden yönetimli sosyal devlet ile aşma sürecine girmişti. Fakat katı hiyerarşik düzen, küresel düzeye ulaşmış sermaye, silah ve iletişim araçlarıyla çeşitli provokasyonlar düzenleyerek eşitlikçi gelişime engel oldu. Bu piramitçiler, ikinci dünya savaşından sonra modellerini BM yaftasıyla kalıcı hale getirdi. Buna rağmen, aşınma ve çelişki sürüyor; umudumuzdur.
Değişim zamanı geldi. Devletlerini var etmiş ve besleyen halklar, İsrail katliamlarına pasif direniş gösteren devletlerinin yapamadığını, basit kimlikleriyle üstlendi. İşbirlikçi yönetimlerin sebep olduğu, milyonlarca işsiz, sahipsiz, heder edilip savrulmuş insan, o güçlü devletleri tedirgin ediyor. Piramitleri besleyen sömürü, israf, zulümüm harareti, hakimiyeti elinde tutanları korkutuyor.
*
Bakmayın onların birden çok görüldüğüne; yer yüzünde tek bir piramit var. Diğerleri onun taslakları. Şimdi ortaya çıkmakta olana gelince, o ikincil küresel piramit. “İkincil”, çünkü yapısı olumlu değişimlere meyilli. Artık belirginleşti: Atlantik ve Pasifik piramitleri.
*
Pasifik hattının başını Çin Halk Cumhuriyeti çekiyor. Gelişimini milyonlarca insanın “disiplin” ve fedakarlığı üstüne kurdu. Tabi “parti hiyerarşisi” ve yönetici kadroların “erişilmez” bencillikleri ile sayısı belirsiz yiten çaresiz insanların çilesi bu sistemin harcında, tıpkı Çin Seddi gibi duruyor. Bunlar “geri dönüş, hak ediş yasasına” kayıtlı.
*
Çin bu gün eriştiği seviyeye, paha biçilmez insani gücüne hiyerarşik katı disiplin, doğa, teknolojik “öykünme” ve planlamayla erişti. Yakında teknolojik öykünmeyi, “havzadan” merkeze taşıyacak; yani kendi odağında, özgün modeller imal edecek.
İdeolojik beklentisi şu: Hiyerarşik yapılanmasını sentez ile kırdığını, halkını piramit’er esaretten, görece küp (sıvı akışkanlığında işbirliği)biçimli organizasyona evireceğidir. “Çok kutuplu dünya”, kıtalar arası ‘Kuşak Yol’ atılımları hiyerarşik piramit yapılanmayı, daha adil ilişki ve yapılara dönüştürme eğiliminde.
*
Bu anaforlar nezdinde, bölgemizdeki çalkantılar bizleri sonunda selamete çıkaracağını umuyorum. Piramitçiler, açıktan yürüttükleri olumsuz olasılıklara hazırlandığımızı biliyor. Bu yüzden soluduğumuz havaya kadar her yer negatif koşullara gömüldü.Onların aralıksız, arsız baskıları doğal olan her şeyimizi büküyor; yadırgıyoruz.
Yine de şunu akıldan çıkarmayalım: Tüm olumsuzlukların yani doğal olması gerekenlerin “akla ziyan” oluşu, bu kadim küresel piramit hiyerarşik yapının gözü dönmüşlüğünden. Bu yüzden “bal peteği”- altıgeni (çokgen de diyebiliriz), sosyal kalkınmanın ileri aşaması olan “hak peteği” kavramını geleceğimiz için önerdim.
*
Şu soruya ulaştık: Biçimler mi içeriği, içerik mi biçimleri oluşturuyor? Bu soru yerindedir. Çünkü, “devlet- insan ilişkisine” eş etkili soruyla bağlaşık. İnsanları hiyerarşik düzene hapseden hangisi: İnsanın, insan ile karşıtlığı mı, devlet -insan karşıtlığı mı; yanı sıra hangisi diğerini doğurdu?
Gördüğünüz üzere yine ikilemlere girdik. Fakat ikilemler, mutlak ve tam kapsayıcı değil; onlar, yüzeyin ya da biçimin etkin gücü. Onların ve diğer sonsuz olasılıkların kaynağı iki zıttın arasındaki gri alan olduğunu akıldan çıkarmayalım. Yani ikilem, bir dalganın dip ve tepesi. Yer yüzünün termo dinamik kaynağı olan Güneş’in yansıttığı ısı ve hararet enerjisi dünyamızda sayısız canlının dönüşüm ve devamına sebep olacak şekilde çeşitlenmesi; hava sıcaklığındaki dalgalanma, denizlerin dalgalanması, oradan mikro canlıların makroda olan gibi dalgalanması… hepsi gri alan için. Yeni “dalga tipleri” yükselecek.
*
Devletler, toplumların giysisi, ayakkabısı, evi, bahçesi gibi dışını temsil ediyor; bu yüzden onları inşa ettik. “Kabuk devlet”, bu yüzden gelişmiş toplumlar için söylenmiş. Yani, “aslı” içerde; olgunlaşmakta olan, nitelik kazanacak bireyler kabuğun hem sahibi hem özü. Bu yüzden “kabuk”, özü bir bütün olarak temsil ediyor.Bu yüzden kabuk, özün “bir kısmına” veya “çoğuna” haiz değil; bütün öz, kabuğa sahip; kabuk, bütün özü kapsıyor.
*
Asıl olan vatandaş değil mi?! Devletlerin kaynağı bireylerin toplamı toplumun tamamı değil mi? Aslın gelişmesi önemli; kabuk aslın gelişmesini engellerse kalınlaşır çürür ve özünü çürütür. Bu yüzden ince kabukluların özü nitelikli olur. Nitelik evrimdir; güneş ışığı dünyaya yansır; ölmez. Milyonlarca cana yaşam verir.
Kabuk ne kadar kalınsa, öz o kadar niteliksizdir. Çok alışılmış yanlış var, doğa tersini söylüyor. “güçlü devlet ile güçlü millet” aynı yerde bulunmaz. Sağlıklı, simetrik insanın makyaja, kürke, teşrifata ihtiyacı olmaz; onlar ancak eksiklikleri giderir.
*
Kabuk içten besleniyor; dışa karşı yapılanıyor; içerinin “işi” kendinde. İçerisi, niteliği kendindeki enerjinin homojen dağılımıyla sağlayacak. Aksi takdirde yarısı tatlı, yarısı çürük “meyve” olur. Ederi olmaz; bitkiye gübre olur. İnsana gıda olmaz, insanlığa eremez; en başa döner.
*
Kabuğun içindeki, kabuğun dışında ne olup bittiğini bilmiyor; kabuğa güveniyor ona teslim olmuş. Özden kabuğu beslemek için kabuğa dönüşenler, bir daha öze dönmüyor; yani kabuk öze adanıyor; doğada böyle. insan ilişkilerinde ise tam tersi; öz kabuğa adanıyor. Bu entropiyi “kışkırtmak” değil mi?
Başka bir anlatımla, doğada kabuk inceldikçe sağlamlaşıyor; yanı sıra öz niteliğe erişiyor. Anomaliler yok değil tabi. Bazen kabuk öyle “kalınlaşıyor” ki içerdeki özü çürütüyor. Bunun “insaf” ile ilgisi yok. Bu hastalık. Çekirdeğe intikal eden enerjinin, hedefine ulaşamayıp dışarıya dağılmasından. Bu bağlamda insanı ve devleti konuşalım mı; sanırım şimdilik gereği kalmadı.
Açıklamalar:
(1)”Giden geleni aratır.” Her umutlu ve esenlik aşaması ardından, o esenliği kazandıran adanmışların etkisinin tersi kadar olumsuz “şahsiyetler” sökün etmesi neden çözülmüyor?
(2) Şairler/26:190 “Bu bir ders olmalıdır; fakat insanların çoğu imanlı değil.” İman Kelimesi: Arami, Süryani, İbrani (amen)”sadakat,emin olma”; Arapçada, “inançlı olma”; sosyal anlamda, “ güvenli dayanışmacı topluluk” anlamlarını karşılıyor.
Buna karşın insanlık hiyerarşik esarette debeleniyor. Yanı sıra hakimiyet kuranlar, kendi aralarında boğazlamadalar; istisnası yok.
İlginçtir, cumhuriyetten sonra veya ilaveten demokrasiyi kurtuluş yolu gösteriyorlar; o da “çoğunluk”. Yakın zamanda İskandinav ülkelerinde “çoğulculuk” olarak iyileştirmeler görülse de yerlerinde kaldılar. Sonuç olarak, seviye uçurumlarının hiyerarşik mevzilerinde oydaşma, insanları aşağılayan bir yalan olduğu halkların durumundan görülebilir.
(3)“Devlet mi, İnsan mı”, temalı yazıyı ‘entropi’ kavramına bağlayacağım. Çünkü bu kavramın içinde “düzensizlik, belirsizlik, enerji kaybı ve çöküş” zincirinin sebep sonuçları var.
-Entropinin insan- doğa ve insan ilişkilerine verimlilik modelleri araştıran bilim insanları var: Felsefe ve Teorik fizikte; Friedrich Nietzvhe,Philipp Marinlander, Claude Levi Strauss, sabelle Stengers, Shannon Mussett, Drev M Dalton. Biyolojide; Chiavazzo, Ruth Millikan, Nancy Cartwright,..
(4)Evren, saf akıldan ibaret. Bunu “tanrı” diyenler var; fakat O bunlara bağlı değil. Tanrı, “ihlas(mutlaklık) suresinde, belirtildiği üzere, bilinemezleri aşıyor.
Evrensel vize, Bütün’cül yaklaşımın, akıl vicdan birliğinin oluşturduğu özgeci yükselmenin kıymeti ölümsüz; durgun suya atılan küçük bir kaşın merkezinden yaydığı sonsuz haleler gibi. Evrenin kaynağındaki sessiz berraklık, sadece onlara açık.