-
Kur’an’dan önce insanlık peygamberlerin rehberliğinde yaşıyordu. Kur’an ilâhi kitap olarak son kitaptı, Hazreti Muhammed de son resul/nebi idi. Artık insanlık buluğ çağına ulaşmıştı, bundan sonra kendi içtihat ve icmaları ile yaşayacaktı. Babadan oğula geçen saltanat sistemi de son bulmuştu. Bu sebepledir ki Allah son nebinin erkek oğlunu yaşatmamıştı, vefatında da kimseyi kendisine halef bırakmadı. Arkadaşları meşveret ettiler ve Hazreti Ebubekir’i halife yaptılar, sonra da bütün Müslümanlar ona biat ettiler.
İlk dört halife başkan seçilerek başkan oldular. Veraset yoluyla başkanlık Muaviye’ye karşı kullanıldı ama Hazreti Peygamber’in torunları bunu başaramadılar. Çünkü başarsaydılar, başkanlık verasetle intikal edecekti.
Bin küsur yıl sonra Avrupa, İslâm’ın bu cumhuriyet sistemini bozarak benimsemek istemiş ve kanlı savaşlardan sonra yaygınlaşmıştır. Önce krallıklar kalkmış, yerine diktatörler gelmiştir. Şimdi diktatörlük de sona ermiş, parti diktaları revaçtadır.
Ama her şeye rağmen, her geçen gün cumhuriyete doğru gidilmektedir.
Cumhuriyeti, devlet başkanının seçimle gelmesi ve kanunların meclisler tarafından yapılması şeklinde tanımlayabiliriz. Bu hususta Türkiye en ileri cumhuriyet olmuştur. İstiklâl Savaşı’ndan sonra İslâmiyet ile hiçbir ilişkisi olmayan saltanat ve verasetle intikal eden hilafet kaldırılmış, yerine cumhuriyet getirilmiştir. Ne var ki bu yeterli değildir. Asıl demokrasi çok partili sistemdir. Bu fiilen 1950’lerde gerçekleşmiş, hukuken ise 1961 Anayasası ile tedvin edilmiştir. Türkiye çok partili sistemi benimsemiş, seçim barajlarına rağmen meclislerde hep çok parti bulundurmuştur.
Ne var ki İslâmiyet’te devlet siyasi sosyal gruplarla yönetilmektedir.
Dört türlü çoklu siyasi grubun var olması istenmektedir.
Hazreti Peygamber zamanında da Medine’de ilk devlet kurulduğunda, “Medine Anayasası”nda çoklu siyasi gruplar oluşturuldu. Âkıle müessesesi uzun zaman varlığını korumuştur. Siyasi sosyal gruplardan sonra ilmî sosyal gruplar doğmuş, mezhepler oluşmuştur. Daha sonra dini sosyal gruplar ortaya çıkmış ve tarikatlar şeklinde organize olmuşlardır. En sonra da loncalar ortaya çıkmış ve çoklu ekonomik gruplar oluşturulmuştur.
Kur’an’da bu dört sosyal grup vardır. Bu sosyal gruplara Kur’an “evliya” demekte ve bu dört grubu isimleri ile zikretmektedir; “şir’a” ilmî, “minhac” dinî, “viche” siyasî, “mensek” meslekî sosyal grupları ifade eden kelimeler olarak vardır ve bunların çoklu sistemini “velikülli” kelimeleri ile ifade etmektedir. Bunların merkezlerini “savamı’” ilmî, “salâvat” dinî, “biye’” meslekî ve “mesacid” siyasi merkezler olarak saymaktadır. Sosyal sorumluların başkanlarından “ahbâr” ilmî, “ruhban” dinî, “rebban” meslekî ve “kıssis” siyasi önderlerden söz etmektedir; “ihtida” ilmî, “ittika” dinî, “ittiba” siyasî ve “ibtiğa” meslekî faaliyet olarak zikredilmiş ve peyderpey gerçekleşmiştir.
Mustafa Kemal “Vahdeti Kuvva” ilkesiyle çoklu sosyal gruplara izin vermemiştir. Denemeler yapmış ama başaramamıştır. Çoklu siyasi gruplara İnönü zamanında Başbakan Şemsettin Günaltay tarafından geçilmiştir. Anayasa buna göre ancak 1961’de değiştirilebilmiştir. Ne var ki siyasette getirilen çoklu sosyal gruplar sistemi ilimde, dinde ve meslekte getirilememiştir.
Türkiye’de ilmin anahtarı hâlâ Millî Eğitim Bakanlığı’nda ve YÖK’tedir. Oysa Kur’an’ın emri olarak bunların “çoklu üniversitelere” dönüşmesi, “ekoller” olarak “bağımsız okul ve üniversiteler” şeklinde oluşması gerekmektedir. “Tevhidi Tedrisat” gibi zihni zincirler sökülüp atılmadıkça ve medreseler serbest bırakılmadıkça demokrasi gelmez. Tedrisat serbest olacak ve devlet bütçesinden partiler gibi desteklenecek, imtihanlar ise devlet tarafından yapılacak ve diplomaları devlet verecektir.
Türkiye’de tarikatlar hâlâ yasaktır. Tekkeler kapatılmıştır. Monopol “Diyanet İşleri Başkanlığı” demokrasinin en büyük engelidir. Tarikatlar bütün baskılara rağmen varlıklarını sürdürmektedirler. Kanunen yalnız serbest kalınarak yetinilemez, ayrıca partilere yardım yapıldığı gibi dinî kuruluşlara da yardım yapılmalıdır.
Türkiye’de en büyük bela tekel odalar ve barolardır. Bunlar yalnız halkı değil, kendi meslek sahiplerini yani kendi mensuplarını da ezmektedirler. Tekel odalar ve tekel barolar değil de, “çoklu meslekî kuruluşlar” ihdas edilmelidir.
AK Parti, “başkanlık sistemi” yerine, bu “tekli ilkel sistem” yerine, “çoklu sistemi” ikame etmelidir. Tarihte Müslüman devletler demokrasiyi oluşturmuşlardır. Bugün Batı dünyasının kuyruğuna takılarak maalesef bu değerlerimizden uzaklaştık.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92