Ukrayna; Kur’an nizamına göre ne/nasıl olmalı?
“Ukrayna; ne oluyor, niçin oluyor, ne olmalı?” başlıklı yazılarımız vesilesiyle, yani Ukrayna-Rusya Savaşı vesilesiyle, bir de esas olması gerekenleri yani “Ukrayna; Kur’an nizamına göre ne/nasıl olmalı?” konusunu yazalım...
Esas olan insandır, her şey insan içindir. İnsan kendi iradesi ile kendi işlerini yapacak ve istediği gibi yaşayacaktır, sonuçlarına da katlanacaktır. Sigara içecek, kanser olup ölecek. Başkalarının onun hürriyetini kısma yetkileri yoktur. Ne var ki kişi kendi başına yaşamıyor, topluluk içinde yaşıyor. Başkalarının da özgürlüğü var. O halde kendi sınırları içinde kimse karışmayacak ama sınırları taşmaya başladığında ‘dur’ diyen olacak.
Kur’an nizamı anlayışında bu sınırlar halka halka ve iç içedir. Kişinin mameleki kendi sınırlarıdır. Bu mamelek aşiret/ocak içinde olur. Aşiretin yani ocağın mameleki vardır, orada da ocak yönetimi hâkimdir. Onların kendi idareleri söz konusudur. Ondan sonra gelen kabile yani bucaktır, her bucağın kendi özerk yönetimi vardır. Ocak başkanı kişinin mamelekine karışamaz, ancak ortak ilişkilerde söz sahibi ise aynı şekilde bucak yönetimi de aşiretin iç işlerine karışamaz. Bucak hukuk bakımından tamamen bağımsız olup kamu hukukunu bucak kendisi oluşturur ve uygular; il karışamaz.
İl de devlet içinde bağımsızdır; merkez taşraya karışamaz.
İnsanlık da ülkelerin iç işlerine karışamaz.
Bunu başka türlü açıklayacak olursak, BM kararları ülkeleri bağlamaz, sadece ülkeler arası ilişkilerde geçerlidir. Büyük Millet Meclisi kararları ve kanunları illeri bağlamaz, ancak iller arası ilişkilerde geçerli olur. İl meclisi kararları bucakları bağlamaz, bucaklar arası ilişkilerde geçerli olur. Bucak kararları da ocakları bağlamaz, ocaklar arası ilişkilerde geçerli olur. Ocak kararları da kişileri bağlamaz, kişiler arası ilişkilerde geçerli olur.
İşte buna “yerİnden yönetİm” diyoruz.
Bu da içtihat sisteminin bir uygulamasından başka bir şey değildir.
Merkez bucaklar vardır. Başkent/ler yoktur.
Merkez bucaklar temsilciler tarafından yönetilir.
Taşralar bucaklara hükmedemez, aksine hizmet eder.
Kur’an nizamında ‘hâkim devlet’ yerine ‘hadİm devlet’ vardır.
Kur’an nizamında kişi kendi mülkünde öyle şey yapabilir ki, çevreye zarar verebilir. Bir ocak, bir il, bir ülke öyle kararlar alabilir ki, çevresine zararlı olabilir. Elbette bu takdirde mağdurların haklarını isteme yetkileri vardır.
Bu zarar ‘merkezde alınan kararlarla’ değil, “hakem kararları” ile denetlenir.
Kişi, ocak, bucak, il ve ülkeler hakemler karşısında eşittirler. Mağdur olan her hususta her zaman hakemlere gider ve hakkını alabilir. Demek ki birlik serbest sözleşmeler ilkesi içinde hakemler yoluyla sağlanacaktır, kişilikte üstünlükle sağlanmayacaktır.
Bir il merkez bucağı vardır, bir de taşra bucağı vardır. Bunlar eşit kişilikleri olan iki insan gibidirler. Belli işleri taşra bucaklara, merkez bucaklara havale etmiştir. Mesela, bu ilişki bir sıva ustası ile ev sahibi arasındaki ilişki gibidir. Biri diğerinin işini yapmaktadır. Birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Kişi ile ocağı arasında, kişi ile bucağı arasında da aynı ilişki vardır. Bir taşra bucağı ile devlet merkez bucağı arasında da aynı eşitlik vardır. Taşra bucağının savunma hizmetlerini devlet merkez bucağı sağlar, iç güvenlik hizmetini il merkez bucağına yüklemiştir, yani kademeli değildir. Kişi de ocağının, bucağının, ilinin, ülkesinin ve insanlığın ayrı ayrı doğrudan üyesidir, onlar aracılığı ile bağlı değildir.
Bu anlayışın insanlığa ulaşması için kaç bin yıl geçmiştir.
Demokrasi sadece ve sadece bu anlayışın benimsenmesi ile gelir.
‘Merkezi yönetim’lerin olduğu yerlerde demokrasinin sözü bile edilemez.
‘Yerinden yönetim sistemi’ Kur’an nizamının en önemli mucizelerinden biridir.
“Ukrayna; ne oluyor, niçin oluyor, ne olmalı?” sorunu bize göre bir de bu açıdan ele alınmalı; aksi halde “zalim dünya düzeni” devam ettiği sürece sorunlar devam eder...