Allah ne diyorsa onu yapmalıyız (729. seminerden)
KUR’AN VE İLİM seminer çalışmalarımız devam ediyor… Önceki üç yazımız bu seminer çalışmamızdan derlendi. Bugünkü bu yazımızla konuyu tamamlamış oluyoruz.
***
‘Eğer biz inanıyorsak, gerçekten inanıyorsak, Allah ne diyorsa onu yapmalıyız.
‘Böyle yaparsak şöyle derler, şöyle yaparsak şöyle derler’ diyerek çekinmeyeceğiz.
Çekinenlerin ve görevlerini yapmayanların durumu apaçık ortada değil mi?..
Sermaye işte bu sayede ve bu tereddütlerden dolayı dünyayı sömürmektedir.
Tekel sömürü sermayesi basını ve yayını yani medyayı ele geçirmiş; ‘o zalimlerin dillerine düşerim, basının diline düşerim’ diyerek herkes korku içindedir.
Onun için kimse görevini yerine getirmemekte, adil davranmamaktadır.
Bundan dolayı da zulmün her türlüsü ve “zalim düzen” devam etmektedir.
Bunun tek ilacı vardır.
Mümin olanlar Allah’ın ne dediğine bakarlar, medyanın ne dediğine kulak vermezler, ‘it ürür kervan yürür’ derler.
İtham edenler ispat edemedikleri takdirde kendileri o suçu işlemiş gibi olurlar.
Kur’an’ın buradaki bu meselede “havf” kelimesini değil “haşyet” kelimesini getirmiş olması bütün bu olayları açıkça ifade etmektedir.
Müşrikleri tehcir etmemek, saldıranları öldürmemek, kısas cezasını kaldırmak, faizi ve zinayı serbest bırakma gibi olaylar hep haşyetten ileri gelmektedir, havftan ileri gelmektedir.
Çağımızın en büyük âfetlerinden biri de basın yayın yani medyadır. Basın yayın topluluğun gözü ve kulağıdır. Onlar görür ve bize gösterir, onlar duyar ve bize duyururlar. Onların çarpık olması topluluğu uçuruma götürür.
Yapılacak iş onları cezalandırmak ve haberleri yasaklamak değildir.
Yapılacak iş sağlam gözlere ve sağlam kulaklarla onların yerlerine oturmak, ondan sonra da yalancılara kulak vermemektir. Resmi görevlilerin haberlerine inanmaktır. Onlardan haşyet etmemektir. Allah’tan haşyet etmenin manası budur, mümin olma böyle tarif edilmiştir.
Bu dünyaya imtihanı kazanıp cennete gitmek için geldik, sınıfı geçmek için geldik. Allah rızası için, barış için, insanlığın emniyeti için olanlar, sorgusuz yargısız cennete gideceklerdir. Onun için onlar kıyamet gününü beklemeden cennettedirler.
İman etmek demek, malla canla Allah’ın emirlerine uymak demektir.
Küfretmek demek, iman edenlere karşı cephe kurma demektir.
Sömürü sermayesi dünyayı yönetmek için tek düze kanunları her ülkeye yaymaktadır. Maddi yardımları vaat ederek durmadan ürettiği zulüm kanunlarını uluslara yaymaktadır. Böylece insanlığı tek düze bir topluluk hâline getirme sevdasındadır.
Oysa Allah içtihat ve icma sistemleri ile bucak seviyesinde şeriatlar oluşturulmasını istemektedir. İdam cezasının verilip verilmemesini insanlık değil bucaklar karar verir, yapacaklarsa faizi onlar mübah yapabilir.
Dünyayı yönetme yetkisi müminlere verilmiştir.
Âhirette de en yüksek dereceler onlar içindir.
Mü’min olmak çok kolaydır ama çok da zordur.’ (12 ve 13. sayfalardan derlenmiştir.)
***
Biz “Adil Düzen”, “Adil Ekonomik Düzen” çalışanları olarak, 729. haftadan beri seminer çalışmamızı sürdürüyoruz... Geçen hafta 730. seminerimizi de yaptık ve şimdi de bundan sonraki haftaların hazırlıklarını yapıyoruz… 47 yıl öncesinde başlayan ve özellikle son 15-20 yılda “KUR’AN VE İLİM” seminerleri adı altında daha da derinleşen bu çalışmalarımızla -olması gereken seviyede- maalesef sadece Necmettin Erbakan Hocamız ilgilendi ve bütün dünyaya duyurdu. Ey çağımızdaki “ZALİM DÜZEN”de hayat süren güzel insanlar; siz de “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN” ile ilgilenmeyi hiç düşünmez misiniz?..