Düzen yapıcılar ve yıkıcılar (729. seminerden)
KUR’AN VE İLİM seminerlerimiz devam ediyor; 729. seminerden aktarıyorum...
‘Sömürü sermayesi bir taraftan savaşın kötü olduğunu ileri sürmektedir ama savaşları da hep o çıkarmaktadır. Sosyalistler savaşa karşıdırlar ama dünyanın en çok kanını onlar akıtmışlardır. Gerekçeleri de şudur; onlar kan döküyorlar, dindarlar kan döküyorlar, onları yok edersek artık kan dökülmez!
Hakemliği kabul etmiyor, verdiği sözde durmuyor ve düzenimizi bozuyor. İşte o zaman bu gibilerle savaşma durumundayız. Düzenimizi nasıl bozduklarını bu âyet anlatmaktadır. Ta’n etmenin yorumu yapılmaktadır.
Resulü ihraç etmek yani çıkarmak istemişler, Mekke’de barındırmamışlardır yahut Medine’de resulün Medine başkanlığına son vermek için Mekkelilerle bir olmuşlardır.
Günümüze gelinirse…
İmparatorluğumuzu (Osmanlı) yıkmışlar ve Sakarya’ya kadar gelmişlerdir. Ayrıca Rum ve Ermeni çetelerle Müslümanlara karşı soykırımına geçmişledir. Gerek babamdan gerekse diğer yaşlılardan dinlediğim hikâyelerde tüm Türkiye’de aynı olaylar olmuştur.
Karadeniz’in ahşap evlerini ateşe vermişlerdir. Halkın ölmesi için evlerini yakacağız haberleri gelmiş, halk ormanlara taşınmıştır. İnsanlar yakılma korkusu ile aylarca dışarıda yaşamışlardır. Yalnız erkekler değil, aynı zamanda kadınlar, çocuklar ve yaşlılar da aynı durumda idiler. Yalova’da da oranın 93 göçmenleri vardır, oradakiler de benzer olayları yaşamış ve anlatmışlardır.
İşte, mevcut düzeni yıkmak ve halkı soykırımına uğratmak isteyenler müşriklerdir. Onlarla savaşmamız gerekmiştir. Savaştık ve kazandık.
Ondan sonra ne yaptılar?
Bize dinsizliği dayattılar.
Tarih boyunca biz de savaştık, Viyana’lara kadar gittik ama oraların halkını soykırıma uğratmak için gitmedik, mallarını mülklerini yağmalamak için gitmedik. Hıristiyanlığın getirdiği adil düzeni bozdukları için onlara adil bir yönetim getirmek için gittik. Beş yüz seneden fazla bizimle beraber yaşadılar. İstanbul merkezdi. İstanbul’da onların nüfusu Müslümanlardan çoktu. 1950’de bile İstanbul’un yüzde 52’si Müslüman değildi.
Türkiye’yi borçlandırıp Osmanlı İmparatorluğu gibi yıkmak amacıyla Türkiye’ye borç verdiler ama İstanbul’daki azınlıkları zengin etmemiz şartı ile borç verdiler. İstanbul’da fabrikalar kuruldu. İstanbul’un nüfusu 1960’larda bir milyondan iki milyona çıktı; bugün 15 milyondan fazla. Kendi tuzaklarına kendileri düştüler.
“Ta’n” burada iki şekilde ifade edilmektedir.
Bir yerde iktidar varken o iktidarın değiştirilmesini istemek ta’ndır. Halkı yöneticilerden hoşlanmıyorsa hicret eder; başka bucağa, başka ile, başka ülkeye giderler, ihtilal ile onları indirip kendileri iktidara geçmeye çalışmazlar.
İkincisi ise soykırımına girişemezler. İnsanların kendi istekleri ile bucakları terk etmeleri başka, halkın zorla tehcir edilmesi başkadır. Suçluların cezalandırılması başka, halkın cezalandırılması başkadır.
Herkesin kendisine yapılanı karşı tarafa yapma hakkı vardır. Düzen kısas üzerine kurulmuştur. Barış ancak kısas ile mümkündür. Öldüreni sen asmazsan, mağdur olanlar öldürür, o zaman da anarşi olur.
Kısasta da öldürme vardır ama ilk öldüren suçludur. Ölen tarafın vârisleri öldürme hakkına sahiptir. Önce başlama suçun oluşması için şarttır. Nefsi müdafaa suç değildir. Bu sebepledir ki herkes silah taşıma hakkına sahiptir. Çünkü silah saldırı aracı olduğu kadar aynı zamanda savunma aracıdır.’ (s.8,9)
Evet…
729. haftalık “KUR’AN VE İLİM” seminer çalışmamızdan aktardım.
Seminer notlarımızın tamamına www.akevler.org sitemizden ulaşabilirsiniz.