KUR’AN VE İLİM 730. hafta seminerinden…
‘İslâm fıkhı illetlere ve hikmetlere dayanır. İlletler hükümlerin sebeplerini ortaya koyarlar. O illet varsa o hüküm verilir. Hikmetler ise hükümlerde beklenen sonuç ve gayeyi ortaya koyarlar. Bir hükmün sübutu için hikmetler yeterli değildir. Hüküm illetlere göre sabit olur. Hükmün gereği hikmetler ortaya çıkar; illet, fiilin sübutu, hüküm ve sonunda hikmet. Hikmete göre hüküm verilmez. Ancak illetlerin tesbiti için hikmetlere ihtiyaç vardır. Yani illetler hikmetler içindir. Allah burada önce illetleri saydı, sonra da hikmetlerini sayıyor. Böylece fıkhın temel kaidesini de öğretiyor...’ (s.2; devamı 12 sayfalık seminer notlarında. )
‘Diyelim ki Suriye’de iktidar kimyasal silah kullandığı için savaşa mahkûm edildi. Önce oradaki halkın o iktidarla mücadele etmesi farzdır. Onlara yardım etmek de ondan sonra mağdur olan komşulara farzdır. Onlar da mağlup olurlarsa, o zaman büyük güçlere farzdır. Yargıdan savaş izni çıktıktan sonra, içtekiler savaşmazsa, komşuları savaşmazsa, uzaktakilerin üzerine savaşma farz değildir; savaşabilirler ama savaşmaları farz değildir.
Demek ki savaşa mahkûm olan bir iktidarı devirip yerine geçmek ora halkının işidir. Hakemlerin kararı bu şekilde çıkmış olabilir. Dışarıdaki devletler mâlen yardım edebilirler, fiilen ise oraya asker gönderemezler, orasını bombalayamazlar. Silah sevk edebilirler. Bu silahın parasını iktidar olunca ödeyeceklerini taahhüt edebilirler. Irak’taki muhalifler Saddam’a karşı yardım edecek ABD’ye, Fransa’ya, İngiltere’ye petrol vaat edebilirlerdi. Hakemlerin kararı olmadıkça ABD’nin Irak’a girmesi meşru değildi.
Dışarıdan müdahale ordusu teşkil edildikten sonra hangi ordunun öncelik görevi ve yetkisi olduğu hususu hakemler kararı ile belirlenir. Komşularının çözeceği bir sorun ise uluslararası silahlı güç katılamaz. Mâli destekte bulunabilir...’ (s.3)
‘Bir devletin varlığı savaşı kazanması ile mümkündür. Almanlar savaşı kaybettiler, Japonlar savaşı kaybettiler ama ABD’nin himmeti ile devlet oldular. Onların devletlikleri sözde devletliktir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti savaşla kurulmuş bir devlettir, sözleşmelerle oluşmuş bir devlet değildir. Suudi Arabistan bir devlet değildir. Devlet olabilmesi için savaşı kazanmış olması gerekir. İran devlettir; Irak’a karşı yapılan ve sekiz yıl süren savaşı kazanmıştır.
O halde devlet olmak isteyenlerin bir savaşı kazanmış olmaları gerekir.
PKK’lılar savaşı kazanıp Doğu Anadolu’ya hâkim olsalardı devlet olurlardı. Uzlaşma ile ve dışarıdan yapılan desteklerle devlet olunmaz. Bugün Irak’a çekilmeyi kabul etmekle devlet olma şanslarını kaybetmişlerdir. PKK’lılar savaşı kazanıp Doğu Anadolu’da bağımsız devlet kursalardı bile devletimiz devlet olmaktan çıkmazdı, kalan topraklarda devlet olma özelliğini korurdu. Bu bakımdan Türkiye güçlüdür. Kangren olmuş eli kesip atabilirsin, kalan vücut sağlam olarak kalır. Bizim nüfusumuz seksen milyona yaklaşmıştır. PKK’lıların sahip çıktığı kimselerin nüfusu yirmi milyon bile değildir. Bizden ayrılsalar bile bir devlet kuracak durumda değildirler.
Sömürü sermayesi İran, Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürtleri birleştirip bir devlet kurdurmak, böylece bu devletleri parçalamak istemektedir. Bu parçalanma Irak ile Suriye’ye zarar verebilir, nüfuslarını otuz milyondan aşağıda bırakır. Ama Türkiye ile İran’ın ise bunların nüfusuna ihtiyacı yoktur. Yani Allah Türkiye ile İran’a nusret etmiş ve onları devlet yapmıştır. Bunun için saldırı savaşına gerek yoktur, savunma savaşları yeterlidir.
Allah’ın bize yardım etmesi için bizim bir şeyler yapmamız gerekmektedir. Bu sebepledir ki bizim Akevler olarak özel girişimlerimiz vardır. Önce “Ahşap Evler Atölyesi”ni oluşturuyoruz. Sonra da “Yüz Müçtehit Yetişme Merkezi”ni kuruyoruz. Böylece Allah da bize yardım ediyor. Siz bir adım atarsanız, Allah size doğru iki adım atar. İlmî çalışmalarımız da böyledir. İstanbul-Bahçelievler-Yenibosna’da aldığımız mesafe beklediğimizden çok daha ilerdedir. Kıyas yoluyla Allah’ın bize bu çalışmalarımızı emrettiğini kabul etmek durumundayız. Biz sabır ve sebatla çalışmalara devam etmeli, Adil Düzen işletmelerinde denemeler yapmalıyız. Allah beklemediğimiz yerden bize yardım edecektir...’ (s.5)