KUR’AN VE İLİM 728. hafta seminerinden-5
‘Uygarlık Hazreti Nuh aleyhisselâm zamanında başlamıştır. Nuh’un uygarlığı kavmî idi. Tüm insanlığı bir uygarlıkta birleştirme görevi Hazreti İbrahim aleyhisselâma ve onun çocuklarına verilmiştir. Hazreti İsa aleyhisselâm bugünkü Hıristiyanlık âlemini oluşturdu. İsmail’in torunu Hazreti Muhammed ise son kitabı getirdi ve peygamberlerin görevleri bitti. Ondan sonra artık babadan oğula intikal eden bir görev ve iktidar olmayacaktı.
İnsanlık henüz o seviyeye ulaşmadığı için yönetime mütegallibe hâkim oldu ama yirminci yüzyılda artık saltanat dönemi sona erdi ve insanların eşit oldukları ilân edildi. Biz Müslümanız, biz üstünüz iddiası cahiliye dönemi iddiasıdır. Biz bütün insanlarla eşitiz. Asla ayrıcalık istemiyoruz. Ama bize hükmedene de rıza göstermeyeceğiz. Biz Allah’ın nurunu tamamlayacağız ama kuvvetli olduğumuz için değil haklı olduğumuz için böyle yapacağız. Tarihte hep zayıflar haklı oldukları için güçlüleri yenmişledir. Hak kuvvete daima galip gelir.’ (s.11)
‘Tevbe etmelerini biz hakem kararlarını kabul etmeleri şeklinde anlıyoruz. Namazları eğitim ve öğrenim olarak anlıyoruz. İnsanlık devamlı uygarlaşacaktır. İnsanların uygarlığa ayak uydurmaları için her gün eğitilmeleri gerekir. Yaşlılar gençlere öğretmenlik yaparlar.
Bu eğitim metodunun sorunu vardır. Çocuklarla büyükler bir araya geleceğinden ve her biri farklı yaşta olacaklarından nasıl eğitileceklerdir?
Bunun için 66 yaşlarını geçenler öğretmen olurlar. 33 yaşına kadar insanlar öğrenci olurlar. 33 ile 66 arasında uygulayıcı olurlar. Uygulamada bilgilerine bilgi katarlar. 66 yaşına geldiklerinde torunlarına yenilikleri öğretmiş olurlar. Gençlerle yaşlılar birlikte çalışırlar. Olgunlar ise tek başlarına işleri yürütürler. 66 yaşından sonrakiler yenilik yapamazlar. 33 yaşa kadar bilgi eksikliği olduğu için yenilik yapamazlar.
Zekâtın iki yanı vardır. Biri çalışanların ürettiklerinden ortaklığa pay ayırmalarıdır.
Madenler gibi kaynakları sınırlı ve tükenmekte olanlarla yapılan üretimden beşte bir, tarla gibi kaynağı sınırlı olmakla beraber tükenmeyenden onda bir, özel çayırlıkta otlayan hayvanlardan alınan sütten yirmide bir, mera hayvanının kendisinden yılda kırkta bir ortaklık payı alınır. Bunlar uygun şekilde bölüştürülür.
Kırkta birlerin üçte biri dört sınıfa bölüştürülür; fakirler, yoksullar, görevliler ve seçkinler. Serveti vasat servetin altında olan fakirdir. Geliri vasat gelirin yarısından az olan fakir miskindir. Zekâttan pay alanlar görevlilerdir. Âlimler ve sanatkârlar seçkinlerdir.
Üçte biri borçlulara ve kölelere destek olarak verilip kölelikten ve iflastan kurtarılır. Üçte biri de yolların bakımı ve işletilmesi için ayrılır. Vakıflar şeklinde işletilir. Bu bütçe bucak bütçesidir.
Devlet bütçesinin üçte biri başkana verilir ve orduyu besler. Üçte biri meclise verilir ve ülkeyi imar eder. Üçte biri de yolculara, yoksullara, yetimlere ve yaşlılara ayrılır. Devlet gelirleridir. Beşte birlerdir.
Onda birler il gelirlerindendir. Yarısı devlet bütçesi, yarısı bucak bütçesi gibi bölüştürülürler.’ (s.12)
‘Allah insanı yarattı ve onu özgür kıldı. İnsan iyilik de yapabilir kötülük de yapabilir. İyilik yaparsa iyilik görür, kötülük yaparsa kötülük görür. Sigara içerse hasta olur, seyahat ederse sıhhat bulur. Bir de âhirete vardığı zaman yaptığı iyiliklerin karşılığını bulacaktır, yaptığı kötülüklerin de karşılığını bulacaktır. Bu sebepledir ki dinde yani düzende zorlama yoktur, isteyen istediği gibi yaşar.
Bir üretimde girdiler vardır; ham madde, tesis, emek ve hizmet. Emek ikiye ayrılır. Biri, makinenin de yapacağı işler vardır. Diğeri ise bedenî emek değil de zihnî emektir, zekâdır. İnsanlığın gelişmesi ve uygarlaşması bedenî değil zihnî emekle mümkündür. İnsan zekâsını ancak özgürlük içinde kullanabilir. Özgürlüğü alınan insan bir makine olur, kötü makine olur. İşte işçilik sistemi bundan dolayı kötü bir sistemdir.
Bize zarar vermemek şartı ile insanın istediği gibi yaşamasına imkân vermek müminlerin görevidir. Onların ne yaptıklarına müminler karışmazlar.’ (s.13)