KUR’AN VE İLİM 728. hafta seminerinden-4
‘Bunlardan biri medreselerin kapatılmasıdır. Oysa medreseler uygarlık kaynağı idi. İstanbul’daki medreseler bozulmuş, donuklaşmış ve hayatiyetlerini kaybetmişti. Oysa doğudaki medreseler ilim kaynağı olmaya devam ediyordu. Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname’si seviyesinde yazılmış bir kitabı İstanbul’da bulmak mümkün değildir…
Kürtlere yapılan ikinci zulüm de şeyhlerinin ve aşiret reislerinin tehcir edilmesidir. Tarım döneminin zaruri organizasyonu olan aşiret yapısı ancak sanayi dönemine geçildiği takdirde değişebilir. Zaten kendiliğinden değişir. Oysa buralar tarım döneminde iken oraların bu yapısı bozulmuş ve ekonomik bakımından zor durumda kalmışlardır.
Gerçek Kürtlerin iddiaları bunlar olmalıdır: Biz merkezi yönetim istemiyoruz. Biz kendi kendimizi yöneteceğiz. Bizim aşiret reislerini, bizim tarikat reislerini bize geri verin demeleri gerekir. Biz ilmi ateist Avrupa dayatması içinde istemiyoruz. Bırakın da biz kendi medreselerimizde okumaya devam edelim.
Peki, bunları söyleyen var mı? / Yok! / Çünkü bunlar Kürdistan’ı ayrı devlet olsa da kalkındırır. Hâlbuki dağdaki eşkıyalıkla, Diyarbakır’daki ayırımcı parlamento ile Kürtler yerinde kalsa da onlara kolay yem olurlar.’ (s.9)
‘Dağdaki PKK’lılar da ‘biz hakem kararlarını kabul ediyoruz’ deyince evlerine dönerler ve hesabı sonra bize değil hakemlere verirler. Hakemlerden birini kendileri seçer, diğerini mağdur olan devletimiz seçer. Başhakemi ise iki hakem seçer. Karar kesindir. Taraflar karara razı olurlar.
Gerek masonlar, gerek ABD’deki sömürü sermayesi sahibi bankerler de bizim müşriklik ithamına karşı ‘biz hakem kararlarını kabul ediyoruz’ derlerse, ondan sonra artık müşrik değildirler. Doları altınla değiştireceklerine hakemler karar verirse, ödemelidirler. Hakem kararlarına uymak için gerektiğinde idam sehpasına gidip başlarını uzatmalıdırlar.
Taksim’deki (Gezi Parkı) olaylarını onlar çıkarmışlarsa, verdikleri maddi ve manevi zararları tazmin etmelidirler. PKK’yı onlar finanse etmişlerse, 30 senelik zayiatımızı ödemelidirler. O zaman müşrik olmaz, bizim kardeşlerimiz olurlar.
İnsanlar kendi koydukları kurallar içinde yaşarlar. Ne var ki koydukları kurallar insan tabiatına uygunsa o topluluk normal ömrünü tamamlamış ve insanlığın uygarlaşmasına katkıda bulunmuş olur. İnsan tabiatına aykırı kurallar koymuşlarsa onlar da sıkıntılar içinde varlıklarını sürdürür ama insanlığa bir katkıları olmaz.
İnsanlararası ilişkilerde kurallar üzerinde durduğumuz zaman adil bir yöntem bulabiliriz. Esas gaye şudur; insan iradesine baskı yapmadan düzeni korumak. Yani insan başkasının haklarına tecavüz etmedikçe istediği gibi yaşamalıdır, kendi iradesi ile yaşamalıdır. Bunu sağlamak kolay değildir. Herkes kendi alanını geniş tutmaktadır. Buna tek çözüm buluyoruz; hakem kararları ve hakemlerden oluşan yargının üstünlüğü...
Biz insanlara diyoruz ki; gelin, siz de insansınız, biz de insanız. Çatışmadan ve savaşmadan birlikte yaşayalım. Eşit haklara ve kişiliklere sahibiz. Biz kuvvetliyiz, o halde bizim dediğimizi yapacaksınız dediğimiz anda bizim onlardan farkımız kalmaz. Biz kuvvetliyiz ama biz sizi bize eşit haklara sahip görüyoruz. a) Hakemlik sistemini kabul edelim. Hakemlerin verdikleri kararlara uyalım. İçimizde hakem kararlarına uymayan olursa, ona karşı hep birlikte malımızla ve canımızla savaşalım, hakem kararlarını hâkim kılalım. b) ‘Biz hakem kararlarını kabul ediyoruz ama bedenen o kararların yürürlüğe girmesi için katılmayız, biz sadece bedel vereceğiz’ diyen varsa, onlarla da anlaşır o şartlar içinde birlikte yaşarız. c) ‘Biz hakem kararlarına razıyız ama ne mâlen ne de bedenen o kararların infazı için katkıda bulunmayız’ derlerse, onlarla da anlaşırız. d) ‘Biz hakem kararlarını kabul etmiyoruz ama sözümüzde dururuz, anlaşmalara uyarız’ diyenler varsa, onlarla da o şartlarla beraber yaşarız. / ‘Hayır, biz ne hakem karalarını kabul ederiz, ne de verdiğimiz sözde dururuz. Yendiğimizde sizi bizim kölemiz olacaksınız. Yenerseniz bizi ne yaparsanız yapın!’ derlerse, biz ona da varız. İşte savaş o zaman meşrudur. İşte cihat o zaman ibadettir. (s.10)