KUR’AN VE İLİM 728. hafta seminerinden-1
‘Bugünkü müşriklerin durumu şöyledir: Haçlı Seferleri başlamadan önce Avrupa tarım dönemini yaşıyordu, henüz mübadele dönemine geçmemişti. Avrupa’daki vadiler şövalyeler tarafından bölüşülmüş, oraların savunmasını ve güvenliğini onlar sağlıyorlardı. Toprak onlarındı, halk ortak olarak çalışıp üretim yapıyor ve yaşıyordu. Toprakların bir kısmı kiliseye aitti. Onlar da derebeyliğin iç hukuk düzenini sağlıyorlardı. İnanmış halk olan Avrupalılar bin sene böyle huzur içinde yaşamışlardır. Derebeyleri halkın maddi ihtiyaçlarını gideriyor, halk onları seviyordu. Kilise halkın manevi ihtiyacını gideriyordu, halk onları da seviyordu. Kilise ile beyler de anlaşmışlar, birbirlerinin işine ve toprağına müdahale etmiyorlardı.
İslâmiyet’in Endülüs yoluyla Avrupa’ya girmeye başlayınca Avrupa halkı uyanmaya başladı. İslâmiyet’in Avrupa’ya yayılmasını önlemek için Haçlı Seferleri düzenlediler. Yüzbinlerce kişi Ortadoğu’ya geldi. Bir ara Kudüs’ü aldılar ve 200 sene yönettiler. Askerler ülkelerine dönerken yağmaladıkları malları alıp Avrupa’ya götürüyorlardı.
Hazreti Davut aleyhisselâmdan beri Avrupa’ya gidip gelen gemi seferleri vardı. Askerler Akdeniz kıyılarında karaya çıkınca getirdikleri malları oradaki esnafa satıyordu. Avrupa tarım ülkesi idi. Avrupa’daki Yahudilerin tarlaları yoktu, sanat da ellerinden gelmiyordu, ticaretle geçiniyorlardı. Ne var ki ticaret en aşağı meslekti, utanılacak bir meslekti, Avrupalılar ticaret yapmaya tenezzül etmezlerdi. Bundan dolayı Avrupa’daki deniz kıyılarına askerlerin getirdikleri malları Yahudi esnafı almaya ve satmaya başladı.
Bu ticaret Avrupa’da bilhassa kıyı kasabalarını yavaş yavaş tarım döneminden çıkarıp ticaret dönemine getirmeye başladı. Yahudi esnafı tüccar oldu. Paraları olduğu için de halk onlara saygı göstermeye başladı. Derebeyleri ve kiliselerin huzuru bozuldu. İşte o tarihten itibaren Avrupa’da siyasiler ile sermaye arasında savaş vardır. Bu savaş hâlâ devam etmektedir.
Çeşitli aşamalar geçirdikten sonra sermaye sonunda kâğıt parayı keşfetti. Bunu da yine Müslümanlardan öğrendi. İslâmiyet’ten önce İranlılar devlet olarak malları halktan alıp devlet hazinelerine koyar, sonra hak sahiplerine belge verir, halk da bu belge ile ambarlardan malları çekerdi. Belge üzerinde mal yazılmaz, sadece pay yazılır, mesela gümüş gram yazılır, mallar fiyatlandırılıp öylece müstahaklara verilirdi. İranlılar buna “çek” demekte idi. Araplar ise “ç” harfini kullanmadıkları için ya “şek” ya da “sak” derlerdi. İşte bu “çek” kelimesi uygulamalı olarak Avrupa’ya geçti ve bugünkü Türk Lirası veya dolar oldu. Yahudi bankerleri altını alıp çek veriyorlardı. Ayrıca altına faiz de vermeye başladılar. Sonra altını halka faizle kredi olarak vermeye başladılar. Halk altını alıp götüreceğine çeki alıp götürmeyi tercih etti ve altın para doğdu. Ancak bazı bankerler bu işi çok fazla ileri götürdüler ve altın talebini karşılayamadılar. O zaman devletler altının en çok beş misli altın para çıkarılacağını hükme bağladılar. Sonra derebeyleri bu işi kendileri yapmaya başladılar. Bu para çıkarma hakkına senyoraj hakkı dediler.
Büyük devletler oluşunca Merkez Bankaları kuruldu. ABD’deki Merkez Bankası’nı (FED) Yahudi zenginleri kurmuşlardı. Diğer bankalar yavaş yavaş bu bankanın şubesi hâline geldi. Hâlen de ABD’de Merkez Bankası 200 kadar tekel sermaye sahibi Yahudinin elindedir.
Dünya ülkelerindeki Merkez Bankaları hazineye altın koyar ve ona karşılık beş misli millî paralarını çıkarır, halk istediği zaman Merkez Bankası’na gider altınını alırdı.
Faizci Amerikan sömürü sermayesi, İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra dünya Merkez Bankaları ile anlaştı. Altınları ABD Merkez Bankası (FED) stok edecek, dolarla istendiği zaman değiştirecek, devletler ise altın yerine doları stok edeceklerdi. Böylece tüm dünyanın senyoraj hakkını sömürü sermayesi eline geçirdi. 1970’lerde bu uygulamadan da vazgeçerek karşılıksız dolar üretmeye başladı. Türkiye dâhil diğer uluslar da işte bu karşılıksız dolar karşılığı para üretmektedirler. İsrail oğulları insanların koyun yani hayvan, kendilerinin insan olduğunu söylüyorlar! İnsanın onlara hak veresi geliyor; insan olan hâlâ bu karşılıksız doların peşinden koşar mı?! İşte böylece günümüzün müşrikleri verdikleri sözlerinde durmamaktadırlar.
Ama fetih yakındır ve onlar tecrit edilecek, sömürü düzenleri sona erecektir.’ (s.2,3)