Acı durumumuz ve ibret alınası hikâyemiz
Bugün, sizleri Adil Düzen Çalışanı iki arkadaşımızın bu haftaki yorumları ile baş başa bırakıyor; Erbakan Hoca’mızın tesbitiyle “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN” bizim için, İslâm âlemi için ve bütün beşeriyet için ne kadar gereklidir ve neden “biricik çare ve çözümdür” diye bir kere daha düşünmeye davet ediyorum… Derin derin düşünelim ve gereğini yapalım inşaallah…
***
ACI DURUM
Kur’an ehli insanları ilâhlaştırıp o insanların resimlerini neredeyse her yere astıkça…
Kur’an ehli türbelerden ve benzeri yerlerden medet ummaya devam ettikçe…
Kur’an ehli olmayacak şeylere saygı göstermeye devam ettikçe…
Kur’an ehli hurafelerle yaşamaya devam ettikçe…
Kur’an ehli İslamiyet’i Hıristiyanlaştırmaya devam ettikçe…
Kur’an ehli İslâmiyet’i (aynı zamanda “düzen” yani bizim tesbitimizle “Adil Düzen” değil de) yalnızca güzel ahlâk ve yumuşak söz şeklinde romantikleştirmeye devam ettikçe…
Kur’an ehli Kur’an’la ilgilenmeyip Kur’an’la ilgilenenlerle ve Kur’an üzerinde çalışıp Kur’an ile hayatın düzeninin kurulacağına inananlarla dalga geçmeye devam ettikçe…
Maalesef ve maalesef bu acı durumlar devam edecek.
Afganistan nasıl yıllarca adam olmuyorsa, Irak nasıl bir türlü düzelmiyorsa, diğer yerler de bir türlü düzelmeyecek. Çünkü Allah düzelmelerine müsaade etmeyecek.
Allah sırat-ı müstakime gitmek için rehberliğini istemeyenlere ne diye rehberlik etsin ki? (LÜTFİ HOCAOĞLU)
***
KISSADAN HİSSE
Allah, insanı yarattı.
Rehberler gönderdi, doğruyu gösterdi.
Kitaplar indirdi, dini/düzeni öğretti.
İyiliği emretti, kötülükten men etti.
Karşılığında cennet vaat etti.
Allah’ın vaadi iradiydi, istemeyene gazabı ile hükmederdi.
Ve sonunda hak olan vaadini gerçekleştirirdi, çünkü O daima gerçekleştirebileceğini vaat ederdi.
İnsan, bütün bu yapılanları beğenmedi.
Rehberleri yalanlayıp kitapları tahrif etti.
Yanlışı seçip uyarıları görmezden geldi.
Kötülüğe irade edip iyilikten kaçındı.
İnsan bencildi, nankördü, kibirliydi, cahildi ve zalimdi.
Anlamamakta diretecekti, böylece tarih tekerrür edecekti.
Nefsini üstün gördü, “Ben daha doğrusunu bilirim” dedi.
Bu haliyle artık İblis’ten geri miydi?
Sonunda kendi yaptığına bile ancak: “Dünya nasıl bu hâle geldi?” diyebildi.
İnsan şaşkındı ve kızgındı.
Türü için barış içinde kardeşçe yaşanacak, özgür ve mutlu bir dünya tasarlamıştı.
İyi de, insan nerede yanlış yapmıştı?
Teknoloji vardı, insan hakları(!) vardı, demokrasi vardı, özgürlük vardı, refah vardı… Her şeyden öte insan aklı ve günün gerekleri vardı, daha başka neye ihtiyaç vardı?
Bütün bunlara rağmen bu fiyasko tam bir hayal kırıklığıydı.
Artık zaman, vaatlerin gerçekleşme zamanıydı. Allah “barış düzeni” dışında düzen aramanın cezasına “savaş, ölüm, sefalet ve gözyaşı” diyordu. Hak olan tek vaat de buydu.
Dünyayı bu hâle getiren biz insanlar, Hakk’a kulak tıkamanın bedeli olarak seyirci kalmaya, ahlanıp vahlanmaya ve gözyaşı dökmeye devam edeceğiz. (TAYİBET ERZEN)