Mısır ne yapmalı?-2
Önce “Arap Baharı” vesilesiyle bazı gerçekler ortaya çıktı...
Şimdi de “Mısır’daki Askeri Darbe” ile her şey ayan beyan görünmeye başladı…
Her şeyden önce tarihi gelişmeye göre faizci tekel sömürü sermayesi siyasi gücünü kaybetmiştir, siyaseten eski gücünde değildir. Obama, Putin ve AB sermayenin sömürüsüne karşıdır; Çin de bunların yanında yer almıştır; İran ve Türkiye de onların yanındadır.
Faizci tekel sömürü sermayesi, karşılıksız dolar sayesinde hâlâ Dünya ekonomisi üzerindeki hâkimiyetini sürdürmektedir. Yani faizci tekel sömürü sermayesi ekonomi bakımından hâlâ güçlüdür. Dünyada krizler oluşturmakta, ardından daha da ileri giderek III. cihan savaşını çıkartmak istemekte, bu sayede en sonunda bugünkü etkin güçleri yok etmeyi planlamaktadır. Bugün var olan bu etkin güçleri birbirleri ile savaştırmak suretiyle yok etmek ve sonunda kendi emrinde olan yeni etkin güçler oluşturmak hedefindedir.
Hâlâ devam eden, dünyayı sarsan ve Türkiye’ye en az etki yapan, hattâ faydalı bile olan “ekonomik krizler” bu amaçla çıkarılmıştır, “Arap Baharı” bu sebeple icat edilmiştir.
Bu yapılanlara karşı Amerikan halkı ve diğer ülkelerdeki halk direnmektedir.
Amerika’da “işletmeleri olan üretici Yahudiler” ile yine Amerika’da “banker olan finans sahibi Yahudiler” arasında içten içe derin ve çetin bir çatışma ve savaş vardır. Bankerler Bush’u, patronlar Obama’yı tutmaktadırlar.
Mısır’daki darbe ve Taksim’deki Gezi Parkı olayları bu iki gücün çarpışmasıdır.
Suriye’de Esed’i destekleyenler de bu banker Yahudilerdir. O yolla Türkiye ile Suriye’yi savaştıracak, İran’ı devreye sokacak, sonra Türkiye’yi ABD ve AB destekleyecek, İran’ı ise Çin ve Rusya destekleyecek, böylece III. cihan savaşı başlamış olacaktır.
Türkiye’deki PKK tasfiye edildikten sonra; Taksim işgal edilerek, Arap ülkeleri ile Doğu Avrupa ülkelerinde başarılı olan metot Türkiye’de de semere verecekti.
İşte, Mısır olayları ve “Mısır Askeri Darbesi” bu yöndeki denemelerden bir adımdır.
Bu durum son gelişmelerle daha da belirgin hâle gelmiştir.
Obama bu müdahaleye karşı çıkmış, Cumhuriyetçiler ise desteklemişlerdir.
Mısır yeryüzünde ilk imparatorluğun kurulduğu yerdir. Kur’an’da bu imparatorluktan doğrudan bahsedilmektedir. Mısır sonra Romalıların eline geçmiş, İskenderiye ekolü ile dünyada ilim merkezi olmuştur. Sonunda Mısır Arap Müslümanlar tarafından fethedilmiş, Şam’ı desteklediği için de Emeviler galip gelmişlerdir. Sonra Abbasilerin eline geçmiştir. Daha sonra Osmanlılar tarafından fethedilmiş, Kavalalı Mehmed Ali Paşa döneminde Mısır Batılılaşmayı Türkiye’den önce başlatmıştır.
Mısır tarihte çevresine uzun zaman hükmedememiş ama Mısır’a da kolay kolay hükmedilememiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması ile Mısır’da “dinsiz diktatörler dönemi” başlamıştır. İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) mensupları âlim şehitler vererek direnmeyi günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Arap Baharı’nda Arap ülkelerinde kanlı olaylar olmuş, Mısır’da ise en az kan dökülmüştür. Sermayenin istediği değil de Müslümanların istediği kişi yani Mursi başkan olmuş, halk seçimle onu getirmiştir.
Arap Baharı’nda halk gözünü Türkiye’ye dikmiş, Türkiye’deki gibi bir yönetim ister olmuşlardır. Hem Arap halkı hem de yöneticiler Türkiye’yi örnek almakta, bu da sermayeyi son derece rahatsız etmektedir. Sermaye, etkin güçleri yenmek için Türkiye’yi yanına almaya çalışmaktadır. Bunun için AK Parti’yi önce bölmek, sonra da Kemal Derviş benzeri birini AK Parti’nin başına getirmek istemektedir. Bu bölmeyi iki yoldan yapmak istemektedir.
Abdullah Gül’ü devreye sokup bilhassa cumhurbaşkanı seçiminde bir çatlak oluşturmayı denemek istemektedir. Abdullah Gül bu hususta şimdiye kadar bir hata yapmadı, sermayenin isteğine alet olmadı. İkinci bölme aracı ise F. Gülen Cemaati’dir. ABD’de rehin olan F. Gülen’in kontrolünden çıkan Cemaat sermayenin oyuncağı hâline gelmiştir, AK Parti’yi bölme girişiminde aktif rol oynamaktadır. Parti içinde de bu oyuna alet olanlar vardır.
Bitmedi; “derin tahlillerimizin devamı” ve “Mısır ne yapmalı?” sorusunun cevabı var.