Taksim olaylarının hatırlattığı ‘Sosyal Tufan’
‘Taksim Olayları’ vesilesiyle bir kere daha hatırladık, ‘Sosyal Tufan’ seviyesinde sorunlar var. İnsanlar ilk yaratıkları zaman kendileri üretmiyor ve kendileri tüketmiyorlardı, tam özgür idiler. 20’nci yüzyıla gelindiğinde kimse kendi ürettiğini tüketmiyor; hep birlikte üretiyor, ayrı ayrı tüketiyoruz. Bu işi “Faizli İşçilik Sistemi” ile çözmüş oluyoruz. Gidersiniz, bankadan faizli kredi alırsınız; artık insanlara hükmetme gücünüz vardır, sizin işinize yarayan herkes emrinizdedir. Kiralık yer mi istiyorsunuz, koşa koşa size gelmektedirler. Ham madde mi satın alacaksınız, herkes size ham madde pazarlamakla meşguldür. İşçi mi arıyorsunuz, emek sahipleri işyerinizin önünde kuyruk olurlar. Bu sistemin SORUNLARI vardır.
1) İŞSİZLİK SORUNU en başta gelmektedir. Bankalar yeteri kadar kredi açsalar, işverenler de yeteri kadar işçi çalıştırsalar işsizlik olmayacaktır. Ne var ki böyle olduğu zaman işçiler çalışmamakta, başladıkları işleri yarım bırakmakta, patronlara kafa tutmaktadırlar. Bu sorunu çözmek için “işsizlik” üretilmelidir. Böylece herkes iş bulma korkusu ile işine sadık kalacaktır. Çünkü işten ayrıldılar mı kolay kolay iş bulamazlar. İşçileri disipline etmek için onları sendikalar hâlinde organize ediyor, sonra sendikalarla anlaşarak ve işçilik haklarını koruyacağını iddia ederek sendika yöneticileri işçileri patronlarla birlikte eziyorlar.
2) MESKEN SORUNU ikinci önemli sorundur. İşin olduğu yerde mesken bulunamıyor, meskenin olduğu yerde iş bulunamıyor. Böylece mesken kiraları da işyeri kiraları da dengesiz haldedir. Bugün asgari ücret 773 lira; 4 kişilik aile için Açlık Sınırı 1012 TL, Yoksulluk Sınırı 3297 TL’dir. Belki halkımızın yarısı asgari ücretle çalışıyor. En kenar yerde bir dairenin kirası 600 liradır. Yani bir daire ile bir insan eşit değerdedir. Karı koca çalışarak karın tokluğuna yaşayabilmektedirler. Bir dükkânın kirası orada çalışanların tamamının maaşından fazla olmaktadır. Böylece işsizler kadar işçiler de huzursuzdur. Ev sahipleri her yılbaşında kiracılarla kavga hâlindedir. Kiracılar da çıktıkları zaman daireleri harabe hâlinde bırakmaktadırlar.
3) TRAFİK SORUNU üçüncü önemli sorundur. İş yerleri ile meskenler birbirinden uzak olunca, özellikle büyük şehirlerde vaktin dörtte biri yolda geçmekte yani ekonominin dörtte biri boşa gitmektedir. Bununla yetinilse yine sabredeceğiz. Ama bu durum trafiğin tıkanmasına sebep olmakta, bazen günün yarısı köprüyü geçmek için harcanmak durumunda olunmaktadır. Bu durum aynı zamanda çevre kirliliğine de sebebiyet vermektedir.
4) TARIM SORUNU dördüncü önemli sorundur. Sermaye tarım işletmelerine hâkim olamıyor, dolayısıyla köylerde yatırım olmuyor, yatırım yapamıyor. Sermaye kolay denetleyebildiği sanayi işletmelerine yönelmiştir. Halk köyde iş bulamayınca kente taşınmaktadır. Kentin trafiği çekilmez hal almakla kalmamakta, kentler yaşanmaz halde kirlenmektedir. Asıl tehlikeli taraf, köyler boşalınca tarım bozulmakta, hormonlu besinlerle yaşamak zorunda kalmakta, bu da insanlığı intihara doğru götürmektedir. Kentliler bir iki çocuk yapmakta veya hiç çocuk yapmamaktadır. Bu durum gelişmiş ülkelerde nüfusu azalmaya götürmekte yani sermayenin hâkim olduğu yerlerde insanlık inkıraz etmektedir.
5) AİLENİN ÇÖKMESİ SORUNU en önemli sorunlardandır. Kentleşmenin getirdiği başka bir sorun olarak da insanlar artık aile içinde yaşama imkânını bulamamaktadır. Çocukların okulları ile anne babanın işleri ayrı ayrı yerlerde. Aile sevgisi ve bağları kopmakta, çocuklar sevgiden mahrum bir şekilde sokak çocuğu olmakta, bu durumda sigara, içki, uyuşturucu ve daha başka şeylerin müptelası olmaktadırlar. Aile denetimini kaybeden gençler zina ve fuhşa, hattâ eşcinselliğe yönelmekte, böylece evlenme ihtiyacını hissetmemektedirler. Bütün bunların sonucunda AİDS gibi hastalıklarla mücadele ile uğraşmak zorunda kalınmaktadır.
6) OKUMUŞ CAHİLLER SORUNU giderek büyümekte ve yaygınlaşmaktadır. Herkes üniversite mezunu olmak istemektedir. Kimse öğrenerek ve bilerek değil, cahil cahil diploma peşinde koşmaktadır. Okulda öğretilen bilgiler gençleri sermayeye hizmet etmeye götürme işidir. Herkes İngilizce okuyor, sermayeye iyi hizmet etsin diye; okullarda İngilizce ders görülüyor, mezun olunca hiçbir iş yapmasın diye. Sonunda, hayatta gerekli olan gerçek tahsili göremeyen üniversiteliler ya terörist olmakta veya ‘Taksim Gezi Parkı’ olayları gibi hiç beklenmedik kötülükler işlemektedirler.
Gelecek yazı konusu: “Sosyal Tufan seviyesindeki sorunların çözümü”.