KUR’AN VE İLİM 714. Hafta Seminerinden…
“Sömürü sermayesi kendi sömürüsünü devam ettirmek istediği için geçmişte ve bugün ateizmi bütün imkânları ile yaymaktadır. Bütün insanlar onun bu fucuruna esir olmuş bulunmaktadır. Âhirete inanmayı ilmî olmayan bir konuya inanma şeklinde anlatmaktadır. Oysa âhiretin varlığı ilmin verileri ile sabit olmuştur.
Tekrar edelim.
Hiçbir şeyin ve ruhun da yok olmayacağı ilmî kuralı...
Dört ve beş boyutlu uzay (daha önce anlatıldı) kuralı...
Herkesin öldükten sonra yaşama arzusu...
Peygamberlerin verdikleri haberler...
Sermayenin bu küfür iradesi ilmen delil bulamamasından doğan bir inkâr değildir. İnsanları sömürebilmesi için onların dinsiz olmalarını istemektedir. Yahudilerin cennete yalnız kendilerinin gideceği iddiaları işte böyle bir sömürü anlayışına dayanmaktadır. Herkes ben cennete gideceğim, diğerleri kâfirdir inancı içinde birbirlerine düşman olmakta ve böylece sömürü sermayesi kendi keyfine bakmaktadır.” (s.3)
***
“Sermeye dünyayı sömürebilmek için dört müessesenin düşmanlığını yapmaktadır.
1) Aile müessesesini yıkarak insanları işçi hâlinde çalıştırmak için var gücüyle aile birliğini ve varlığını yıkmak için çalışıyor. Asıl muradı insanları kendisine köle yapmaktır.
2) İnsanları âhiret inancından uzaklaştırarak sadece çıkar peşinde koşmayı sağlayarak kendisine uşaklık yaptırmak istiyor.
3) İnsanların elinden mülkiyet ve miras imkânlarını yok ederek, insanlara karın doyurmaktan başka herhangi bir gaye ve meşgale bırakmıyor.
4) Zalim faizli devlet düzeni uygulaması ile insanları devletlerine düşman ediyor ve kendi sömürüsünü hazırlayıp sürdürüyor.
Sömürü sermayesi bunu yaparken insanlık da maalesef onun peşinden gitmekte ve o ne söylerse onu yapmaktadır.
“İdam kalkacak!” diyor; kalkıyor!..
“Lâiklik” adı altında dinsizlik yapıyor; dinsizlik moda oluyor...
“Zina kanunileşecek” diyor; ülkemizde olduğu gibi zina kanunla meşrulaştırılıyor!..” (s.4)
***
“İnsanın mütereddit olması, âhirete bir türlü inanmaması da onun hilkatinden ileri gelmektedir. Bütün müsbet ilimlerle insan âhiret hayatını bildiği halde, hisleri sayesinde bazen ‘yoksa öldükten sonra dirilmeyecek miyim’ diye aklından kuşkular geçer. İnsanın yapısı böyledir. Bile bile tereddütler içinde olur. Bilmek başkadır, inanmak başkadır.
Sigaranın zararlılığını bilmeyen doktor yoktur ama pek çok doktur sigara içmektedir.
Şeytan Allah’ı bilmiyor değildir ama ona inanmıyor.
İşte, iman bilme ile ilgili değildir.
İnsan doğru şeylere inandığı gibi bâtıl şeylere de inanabilmektedir. İman etmek için önce müslim olacaksın; ben hakka iman etmek istiyorum, ben âhirete iman etmek istiyorum diyeceksin, teslim olacaksın. Âhirete iman demek sorumluluğa imandır. Ben yaptıklarımın hesabını vereceğim diyebilecek ve insan ona göre amel etmeye çalışacaktır.
İkincisi ise iman etmiş topluluğa katılacaksın. Öyle yaparsan onların imanları sana da intikal eder, onların imanları seni etki altına alır ve sen de iman etmeye başlarsın.
Üçüncüsü ise ibadettir. Allah’ın emrettiği ibadetleri yapmaya başlayınca kalbin mutmain olur ve imanını ziyadeleştirirsin.
Dördüncüsü ise müsbet ilimle teyit edilmesidir. Bu hem imanını ziyade eder hem de yanlış ve bâtıl inançlardan korur. Hak din ile bâtıl din arasındaki fark müsbet ilimle kontrol edilmelidir. Müsbet ilim yeterli değildir ama Kur’an’da müsbet ilme aykırı bir şey bulunmaz. Müsbet ilim Kur’an’ın Allah sözü olduğunu kanıtlar.” (s.5; bu haftaki çalışmamızdan…)