Hakların kaynağı nelerdir, nasıl doğar?
“Hakların kaynağı dörttür.
Birincisi “ERHAM”dır, “doğum”dur.
Madem ki ben o anne babadan doğdum o aileye bağlıyım, o halde benim hukukum da onlarla beraberdir. Bu erham içinde doğdum, onu değiştirmem mümkün değildir.
İkincisi “KOMŞULUK”tur.
Komşuluğun da yeryüzünde olan komşuluğumuzdan dolayı değiştirilmesi mümkün değildir. Madem ki bu dünyada yaratıldık, biz bu insanlarla komşu kalmaya mahkûmuz. Bunun hukukunu gelişigüzel biz ayarlayamayız. Gerçi bir yerde komşu olanlar yerlerini değiştirebilirler, hicret edebilirler ama yeryüzünün dışına çıkamazlar.
Hukukun üçüncü kaynağı da “EMEĞİMİZ”dir.
Herkesin emeği vardır, fiili vardır. Kazandığı da kendisine aittir. Kötülükler de kendisine aittir. Bu hakkı da biz yaratılışta elde ettik, bu hak kimseye devredilemez ve bu hak kimsenin elinden alınamaz.
Dördüncü hak ise “SÖZLEŞME HAKKI”dır.
Yani herkes sözleşme yapma özgürlüğüne sahiptir. Ama yapılan sözleşmeye uymak herkesin görevidir. Dayanışma ortaklığı sözleşme ile oluşan hak ve hukuktur.
Bu konu anlatıldıktan sonra doğuştan ortaya çıkan ve sözleşmeye dayanmayan kuralla sûre sona ermektedir. Kıyas yoluyla komşuluk ve emekle ilgili hukuk belirlenecektir.
“Erham” kelimesi zaten üçünü de içermektedir.
İnsan dünyaya gelir, insanlık onu büyütür. İnsan topluluğa borçlanır. Borçlanan insanlar evlenirler, çocuklar yaparlar, onları büyütürler ve böylece borçlarını insanlığa öderler. Diğer taraftan olgunluk çağlarında iken anne babalarını bakarlar ve insanlıktan alacaklı olurlar, onlar yaşlanınca da bu sefer çocukları onlara bakarlar.
İşte bu sistem “ERHAM SİSTEMİ”dir.
Aile içinde Allah’ın Kitabı’nda yazılı hukuk vardır. Evin iç işleri kadına, evin dış işleri erkeğe aittir. Görevler bölünmüştür. Evlilikte kendileri belirleyemezler.
Hukukta iki çeşit velayet vardır; biri senin seçtiğin velayettir, diğeri ise yaratılışta Allah’ın seçtiği velayettir.
İnsanın diğer canlılardan en büyük farkı kişiliğini koruyarak topluluğun ferdi olmaktır. Kişi bir taraftan özgürdür, kendi iradesi ile yapar, diğer taraftan da fert olur, topluluğu oluşturur ve yaşatır.
Hiç kimse kendi kendisini var edemez. Kendi kendisini var etme mümkün olsaydı yoktan var olma da mümkün olurdu. Topluluk evrimleşen varlıktır, kendi kendisini evrimleştiremez, özgür kişiler topluluğu oluşturur ve evrimleştirirler. Bu sebepledir ki insan bir taraftan topluluktan ayrı varlıktır, topluluğun dışında özgürdür, diğer taraftan da topluluğun ferdidir.
İnsan üretirken topluluğun üyesidir. İnsanlar birlikte üretirler, ortak ürettiklerini bölüşürler ve evlerde ayrı ayrı tüketirler. Dolayısıyla insan üretirken topluluğun ferdidir, tüketirken ise ailenin ferdidir. Aile doğal topluluktur. Kuralları insanlar değil, Allah, Kitabı’nda koymuştur. Oysa topluluğun kanunlarını insanlar sözleşmeleri ile oluştururlar.
Üretim birlikte, tüketim ayrı ayrı ailede olmaktadır. Bunun için ürünlerin bölüşümü vardır. Hukuk ve ekonomi bu sebeple doğmuştur. Aile doğal topluluk olduğu için onun hukuku sözleşmelerle oluşmaz, İlâhi hükümleri içerir.
İnsanlar arasında çıkan ihtilaflar hakemler tarafından çözülür. Topluluğa ait hükümlerde sözleşme asıldır. Hakemler sözleşmelere göre hükmetmelidirler. Sözleşme dışında hükmederlerse sorumlu olurlar. Başka hakemler nezdinde sorumlu olurlar. Aile içi ihtilafları yine hakemler çözerler ama anlaşmalara göre değil doğal hukuka göre çözerler. Yani kendi içtihatlarına göre doğru ne ise ona göre çözerler.”
(711. haftalık “KUR’AN VE İLİM” semineri, 04 Nisan 2013, s.9)