Âkıl (âkil! değil) adamın Kur’an’daki tanımları
Kendisi iyilik yapar ve başkalarına da iyiliği emreder. (2/44, 6/151).
Allah’ın âyetlerini, kâinatı, yıldızları ve gezegenleri, canlıları ve cansızları yaratmasını, doğa kanunlarını görür, düşünür ve anlar. (2/73, 2/164, 2/242, 13/4, 16/12, 16/67, 23/80, 30/24, 36/68, 40/67, 45/5, 57/17).
Modaya değil, Allah’ın indirdiklerine uyar. (2/170).
Analiz yapar. (3/65).
İnsanları tanır, anlar, dostunu, gizli ve açık düşmanını bilir. (3/118).
Namaza çağrıldığında ciddiye alıp onu eda eder. (5/58).
Dünya hayatının geçici olduğunu, âhiret hayatının kalıcı ve hayırlı olduğunu bilir. (6/32, 7/169, 12/109, 28/60, 67/10).
Allah’a şirk koşmaz, Allah’ın haram ettiğini helal etmez, helal ettiğini haram etmez, helalleri yapar, haramları yapmaz. (6/151, 21/67, 24/61, 29/63).
Her şeyin Allah’ın iradesi içinde gerçekleştiğinin bilincindedir. (10/16, 11/51).
Allah’ın indirdiği kitabın değerini bilir. (21/10, 43/3).
Allah’ın geçmişte helak ettiği topluluklardan, yaptığı cezalandırmalardan ders alır. (29/35, 36/62, 37/138).
Allah’ın verdiği misalleri anlar, kendisi için sonuç çıkarır. (29/43, 30/28).
Bu tanımlardan sonra fazla söze gerek yok sanırım; bu derlemeyi yapan çalışma arkadaşımız Dr. Lütfi Hocaoğlu böyle diyor. Evet, KUR’AN yani ALLAH “akıllı adam” yani “âkil/yiyici” değil de “âkıl” için bu vasıfları sayıyor. Peki, seçilenlerde bu vasıflar var mı? Bu konuda da söze gerek yok, anlayışlı akıl sahiplerine bu kadarı yeter! Söz hakkı halkımızda...
***
Türkiye’de süregelen bir sistem, düzen (hem de “zalim düzen”) yani adaletsizlik bizim deyimimizle “ADİL DÜZEN” yokluğu sorunu varken; “yeni ve adil bir anayasa” hazırlayamama sorunu varken; ilmî, dinî, iktisadî, siyasî alanlarda “SOSYAL TUFAN” varken; terör yani PKK sorunu da otuz yıldan beri hep var! Herkesin selameti için köklü bir anayasal çözüme yani “silme/barışa” ulaşılması gerekiyor. Gerekmesine gerekiyor ama bu konuda merhum Necmettin Erbakan’ın önerdiği “ADİL DÜZEN” dışında öneri getiren yok!
İLİM ve ADALET her şeyin başıdır.
ÂKIL, ÂLİM ve ÂDİL ADAMLAR mı seçilmiştir?
Onun takdirini de gerçek âlimlere ve halkımıza bırakalım. Evet, “AKILLI, ÂLİM VE ÂDİL ADAMLAR” başkadır, “SEÇKİN ADAMLAR” başkadır. Maalesef seçilenler sadece “SEÇKİN ADAMLAR” olarak tezahür etmektedir. Meselenin asıl önemli boyutu budur ve bu konu ayrı bir yazı konusudur; nitekim bundan sonraki yazımızın konusu da bu olacaktır.
***
Kur’an’a göre akıllı/ÂKIL (“âkil” yani “yiyici” değil!) insanın tanımları ile başladık…
Yazımızın başlığında “ÂKIL (ÂKİL! değil)” derken, parantez içindeki kelimeye neden ünlem koyduğumuzu izah ederek bugünkü yazımızı tamamlayalım. Bu tanımlama ve tamamlamayı da bize göre 63 kişilik heyette tek ÂLİM kişi olan Hayrettin Karaman hocaya bırakalım. Hayrettin Hoca konu ile ilgili yazısında diyor ki: ÂKİL: YİYEN, YİYİCİ DEMEKTİR. “Kısaca bu âkıl kelimesi üzerinde de duralım: Kökü akıl olursa 'âkıl' yazılmalı, kökü 'ekl' olursa 'âkil' şeklinde yazılmalı. Âkil: Yiyen, yiyici demektir. Âkıl ise aklı başında, akıllı manasına gelir. İslam ilmihali kitaplarında 'âkıl ve bâliğ' diye iki kelime geçer; işte buradaki âkıl, yükümlü olacak kadar aklı bulunan, 'bâliğ' de ergenlik çağına gelmiş olan demektir.” (Hayrettin Karaman, “Âkıl Ma’kul insanlar” yazısı, Yeni Şafak, 04.04.2013)
Evet, durum maalesef böyle! Yaptıkları işin isimlendirmesini bile beceremeyenlerden çok şey beklemeyelim! Boşnak dedelerim ve dayılarımın bir sözüyle bitireyim: “BOLE İŞTA NEGO NİŞTA; yani bir şey hiçbir şeyden iyidir. Yapabildikleri maalesef sadece bu kadar!
Bu vesileyle, “asıl yapılması gerekenler” gelecek yazıda inşaallah...