Türkler ve Türkiye’nin geleceği meselesi-1
Türk, Türkler, Türkiye, Türkiyeli, Türkiye anayasası, Türk bayrağı ve elbette Kürt, Kürtler, Kürdistan ve Türkler ile Kürtlerle ilgili birçok yerli yersiz “mesele”(!) gündemde ya; bu kavramlar ve bu kavramlara istinat edilen sözde meseleler üzerinde durmayı hak ediyor; elbette Türkler ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti denen ülkenin geleceği meselesi de.
Önce genel bir girizgâh ile başlayalım.
Türkler 1000 yıllarında İslâmiyet’i birlikte kabul ettiler. Öyle ki “Türk” ile “Müslim” aynı manâya gelmiştir. Mesela, benim memleketlerim Kosova ve Bosna’da veya genel olarak Balkanlar’da “Turk/Turçin/Türk” kavramı “Müslümanlık” ile özdeşleşmiştir. Araplarda hâlâ Hıristiyan Araplar vardır, kültürleriyle varlıklarını sürdürüyorlar. Türklerde ise böyle etkin Hıristiyanlar yoktur. Gagavuzlar Türkçe konuşmakta iseler de Türkiye’ye göç etmemişlerdir.
Uygar dünyaya etki eden ve Batı’nın uygarlaşmasını sağlayan Selçuklular ve Osmanlılar olmuştur. Selçuklular Roma İmparatorluğu’nu yıkmışlardır. Osmanlılar ise Viyana’ya kadar gitmiş, Avrupalılara kâğıdı, barutu, pusulayı, coğrafyayı ve astronomiyi öğretmişledir. Bu sayede Avrupa’da Rönesans geçekleşmiş ve bugünkü Avrupa doğmuştur.
Viyana bozgunundan sonra gerilemeye başlayan Türkler Sakarya’dan yani İstiklâl Savaşı dönemindeki muharebelerden sonra yeniden dirilmeye başlamışlardır. Başlangıçta ateist bir devlet olarak Türkiye’nin varlığına geçici olarak izin verilmiş, bu durum biraz da Katolikler ile Ortodokslar arasındaki çekişme sonucu oluşmuştur. Lozan’da oturanlar içinde karşımızda Ruslar yoktu, çünkü Ruslar İstiklâl Savaşı’nda bizimle beraber olmuşlardı.
1897’de İsviçre’nin Basel kentinde akdedilen “Yahudi Kongresi” ve bu kongrede alınan kararlar, bu köşenin müdavimleri tarafından çok iyi bilinmektedir. Hedef ve karar neydi? Bu kongreden yüz yıl sonra yani 1997’de İsrail imparatorluğu kurulacağı zaman, Anadolu’da “Hıristiyanlar” değil de “dinsiz/ateist Türkler” olacak, bunlar ya İsrail’in tetikçi askerleri olacak ya da haritadan silinecek, sermaye onların yerine başka kavim getirecekti.
Bugün o tarihten yani 1997 yılından sonra 15 sene geçmiştir. Millî Görüş Hareketi ve o hareketin lideri Necmettin Erbakan’a yani Müslüman Türkiye’ye karşı gerçekleştirilen 28 Şubat 1997 operasyonu başarıya ulaşmamıştır. 1991’de başlayan Sovyet gelişmesi hesapları ve planları boşa çıkarmıştır. Bugün Putin, Papalık, Obama ve Türkiye o İsrail imparatorluğu hayalini sona erdirmiştir. Şaşkına dönen tekel sömürü sermayesi ne yapacağını bilememektedir. Bu durum karşısında tekel sermayenin yaptığı yeni plan şudur: Özellikle Müslümanlar ve Müslüman ülkeler üzerinden yeni planlar kurmak, Müslüman ülkelerde isyanlar oluşturmak, bir de III. dünya savaşını çıkararak dünyanın haritasını yeniden çizmek... Tarafları savaşa sokacak... Taraflardan özellikle güçlü olan ikisi birbirini bitirdiğinde, yenilene yardım edecek, galip getirecek ve sonunda her iki tarafı da emrine alacak...
III. dünya savaşını İran ile Türkiye’nin kapışması ile başlatacaktı. Bu tehlike “1 Mart (2003) Tezkeresi”nin TBMM’de reddi ile atlatılmıştı. Tezkerenin reddedilmesi sermayenin emrindeki Amerikalıları hayal kırıklığına uğratmıştır. O merhalede Türkiye hava sahası, liman ve topraklarını kullanamayan emperyalist ABD güçleri, Irak işgali sırasında büyük zorluklarla karşılaşmış, ağır bir ekonomik ve sosyal bedel ödemek zorunda kalmıştır.
Sermayenin planı şu idi. Türkiye’nin her tarafında Amerikan askerleri yerleşecekti. Sonra kendi askerlerini bizzat kendisi bombalayacak, savunma hakkını kullanıp İran’a Türkiye’den saldıracak ve böylece üçüncü dünya savaşı başlayacaktı. Rusya ve Çin İran’ı destekleyecekti. Ama “1 Mart Tezkeresi”nin reddi ile bunu başaramamıştır. Sermaye intikamını CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dan almıştır; olanları biliyorsunuz.
Tekel sermaye şimdi de Başbakan Tayyip Erdoğan’ı ve AK Parti iktidarını kullanarak Suriye’ye saldırtmak istiyor. Bu saldırıya göz yummayacak olan İran müdahale ederse III. dünya savaşı başlamış olacaktır. Ne var ki bu ihtimal da bugünlerde olabilirliğini yitirmiş durumdadır. Rusya da İran da şimdilik akıllı davranıyorlar. Türkiye’de de iktidar ve ordumuz akıllı davranır, inşaallah…
(Bugünlük bu kadar; “Türkiye’nin geleceği” yazının devamında...)