PKK ve BDDK meseleleri ve “ADİL DÜZEN”
PKK ile ilgili önemli gelişmeler var... Biz 40 (kırk) yıldan beri diyoruz ki; olanları doğru teşhis etmek gerekir... Önce “TEŞHİS” sonra “TEDAVİ”... Tedavi de “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”dir... PKK’yı dağa çıkaran bizim devlet düzenindeki eksikliğimizdir... Böyle kabul eder yani teşhisi doğru yaparsak, “TEDAVİ” de doğru olur ve sorun çözülür; Onu, bunu, şunu suçlama çare ve çözüm değil, sadece inleme ve ağlamadır...
Türkiye’nin en büyük sorunu, -bugünlerde yine açıkça anlaşıldığı üzere- millî olmayan medya yani dışa bağımlı basındır… Öcalan MİT’in görevlisidir; Batı’nın işine yaramaz hâle gelince onu güven altına alarak Türkiye’ye bekçilik yaptırıyorlar... PKK’nın işi bittiği için sermaye tasfiye ediyor... Sorunu mevcut iktidar çözmüyor; emrediyorlar, yapıyor! Kendisi çözseydi böyle çocukları bile güldürecek çözüme gider miydi? Öcalan’dan PKK’nın silah bıraktırmasını istemek gülünçtür, çünkü onun bu gücü yoktur. Bu oyun AK Parti’yi bitirebilir, belki de yapılan bunun tezgâhıdır... Bugünlü tesbit ve teşhis olarak yazacaklarım bu kadar!
SORUNU ÇÖZMEK ve TEDAVİ etmek için: a) Doğuda MEDRESELER yeniden gerçek anlamda açılmalıdır... b) Yerinden yönetimle “ADİL DÜZEN BUCAK SİSTEMİ”nin önü açılmalıdır… c) “ÇALIŞANA FAİZSİZ KREDİ SİSTEMİ” ile işsizlik çözülmeli, ülkede aşsız ve işsiz insan kalmamalıdır… d) Adil yargı sistemi olan “HAKEMLİK SİSTEMİ” getirilmelidir... Eeeeey “KÖR-SAĞIR-DİLSİZ”ler, nerelerdesiniiiiiiiiiiiiz?!.
Evet; gören gözler, işiten kulaklar, konuşan/yazan ağızlar/kalemler ve düşünen kafalar/akıllar için sonuç hep aynıdır; yani “akıl için yol birdir” ammmmaaaa…
BDDK meselesi var bir de bugünlerde… Zaman yazarı Prof. Dr. İbrahim Öztürk’ün bugünkü (dünkü) yazı başlığı “Rekabet Kurulu ve BDDK’ya suç duyurusu” şeklinde…
Yazı şöyle başlıyor: Türkiye’yi ‘ADİL DÜZEN’ ve ‘haklı kazanç’ şeklindeki fikre dayalı Millî Görüş geleneğinden gelen bir hükümet idare ediyor. Beklentimiz buna uygun bir düzenin ikamesidir. / Türkiye’de devlet iktisadi alandan çekiliyor. Yasalar nezdinde, iş hayatında yerli ve yabancı arasında bir fark kalmadı. Devletin bıraktığı boşluğu KÜRESEL SERMAYE ile angaje olan sözde yerli büyük sermaye dolduruyor. İmalat ve bankacılıkta tekelleşme tam gaz. Bu nedenle Türkiye’de “ADİL DÜZEN’İ tesis etmek adına yapılması gereken ilk iş, adil rekabet ortamını ihdas etmektir...” Devamı şöyle: “Peki devlet niçin var ve biz neden vergi veriyoruz? İlk önce adalet için. Neo-liberal ideoloji devleti büyük sermayenin hizmetkârı konumuna soktu. Bütün çabalar şirketlerin kârlılığını artırmaya odaklı…”
“Sermayenin büyük kuşatması!” başlıklı yazıyı da yine Prof. Dr. İbrahim Öztürk, 11.03.2013 Pazartesi günü yazdı: “Türkiye dünya ekonomisine eklemlendikçe vahşi bir özel sektör kapitalizmi tarafından kuşatılıyoruz. / ‘Kimsesizlerin kimsesi olmak’ ya da klasik ‘yetimin hakkını yedirtmeyiz’ gibi gönül alan söylemlere rağmen ağır tekelleşme ve sermaye zulmü derinleşiyor. Adalet, örümcek ağı misali vatandaşın önünü kapatırken güçlüye diş geçiremiyor. Futbolda şike olayında olduğu gibi yeterince güçlüyseniz siz değil, yasa değişiyor. / Rekabet Kurulu Başkanı Prof. Nurettin Kaldırımcı’nın 2013 yılı Rekabet Raporu’nda ifade ettiği gibi hem siyasi hem de ekonomik ve sosyal hakların teminat altına alınması devletin asli görevlerinden. Zira ‘iyi yönetilme’ hakkı temel insan hak ve özgürlükleri kapsamında. / Oysa ülkemizde durum farklı. Meydan sermaye için dikensiz gül bahçesine çevrilirken, vatandaş ‘eti senin kemiği benim’ tarzında piyasanın insafına terk ediliyor. Kendimizi sahipsiz hissediyor, ülkemize ve kendimize yabancılaşıyoruz...”
Yazı şöyle bitiyor: “Bitmedi, yasaları ihlal ederek halkımız aleyhine işbirlikçilik yapan üç adet de devlet bankası var: Ziraat, Halk, Vakıf. Sermayeden devlete, yani adalete kaçarsınız. Devletten kime kaçalım? Tam bir vahşi kapitalizm. / Hadi itiraf edelim, biz bu ülkede Rekabet Kurulu’nu rekabetin gereğine inandığımız için değil, AB baskısı yüzünden yüzyılın sonunda mecburen kurduk. İlk başkanı ile de ilk yolsuzluk gelmişti zaten. O başkan Mesut Yılmaz’la vekil yapılıp koruma kalkanına alındı, şimdi CHP’de siyaset yapıyor.”
Bir ülkede hem ‘iktidar’ hem ‘muhalefet’ partileri böyle yaparsa; vay o ülkenin hâline.