01.02.2019 Cuma - RNE'dan SEÇME 2 YAZI
MİLLÎ GAZETE
Makale Yazısı-Bugün 00:30 TSİ
Daha Ne İstiyorsunuz?

-+
İslam adına yola çıkanlar geçmişte hayal ettikleri ne varsa hepsini elde ettiler. Tek başına iktidar olma, Mecliste istediği yasayı çıkarma gücü, yargının kontrolü, KHK yetkisi, bürokratik güç, devlet bütçesi, uzun yıllar iktidarda kalma, medya desteği, , ne istiyorlarsa 17 yıldır hepsini elde ettiler. Hatta Devlet Bahçeli de gelsin bizi desteklesin dediler. Devlet Bahçeli bile “Reis ne derse o olur” dedi. Büyük Birlik geldi teslim oldu. Soylu ve Kurtulmuş geldi, teslim oldu. Peki, bütün bunları elde ettiler de ne oldu? Her yaptıklarında bir hikmet aranarak alkışlandı.
Elbette güzel gelişmelerden örnek verebileceğimiz mesela başörtüsü sorunu çözüldü. Okul müdürleri “bizden/yandaş” kişiler oldu. Banka müdürleri cumaya gidenlerden seçildi. Yol, köprü, tüneller, stadyumlar, müzeler, hastaneler, adalet sarayları yapıldı.
Konuşmaya gelince güzel hamaset nutukları, OneMinuteler, Eyy! diye başlayan çıkışlar, okunan Kur’an-ı Kerimler hoşumuza gitti.
Bütün elde edilen yetkilere rağmen milli ve manevi değerlerimizi tahrip edecek ne varsa hayatımıza girdi. Aile kurum perişan oldu. Evlilikler bitmeye, boşanma oranları önüne geçilmez bir hale geldi. Dindarlar faize alıştırıldı. Faiz dünya gerçeği oldu. Borç kat kat arttı. Kredi kartı kullanımı arttı. Milyonlarca insan hacizle karşı karşıya kaldı. Yandaşlar ihaleleri paylaşarak zenginleşti. Mücahitler müteahhit oldu.
Eğitimde kadrolaşma ile her şeyi çözeceklerini zannettiler ama iş çığırından çıktı ve eğitim yap-boza döndü. Ahlaksızlıklar kitaplarda yer almaya devam etti. Okullar filim sahnelerine döndü.
Avrupa Birliği uğruna ne taviz varsa verildi. İslam birliği gündeme dahi alınmadı. Birlik yapacak İslam ülkesi kalmadı, hepsiyle bozuşuldu.
Dış politika da sorun yaşamadığımız ülke kalmadı.
ABD ile iş tuttular. İslam ülkeleri Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde parçalandı. Projeye destek olarak eş başkanı oldular. İncirlikle ve daha birçok üsten, limandan destek verdiler.
İsrail ile her türlü anlaşmalar yapıldı, Kudüs bölündü, ŞimonPerez TBMM’de alkışlandı. Papa Saray’a davet edip karşısında el pençe divan duruldu. “Her konuda aynı düşünüyoruz” denildi.
Mavi Marmara davası 20 milyon dolara anlaşıldı.
Ülkede ne kadar fabrika varsa satıldı. Varlık fonu kurulup IMF borcumuz yok yalanı herkese yutturuldu.
Domatesten zeytine bilumum ürünlerde enflasyon yüzde 60’a dayandı. Ama memura zırnık koklatılmadı. Elektrik, doğalgaz faturaları kabardı.
Üretimden çok tüketim politikaları esas alındı. Ülke açık pazar haline getirildi. Kapitülasyonlardan beter oldu. İğneden ipliğe her şey ithal edilir duruma geldi.
Cari açık rekor seviyede arttı. Bununla ilgili açıklama yapan istatistik kurumu başkanı görevden alındı.
Yem, yakıt gibi girdiler ithal edildiği için fiyatlar fahiş oranda arttı. Çiftçi ürününü ekemez duruma geldi.
Ülkede ne adalet kaldı ne kalkınma. Adalet endeksinde dibe vuruldu.
Korku imparatorluğu hâkim oldu, kimse eleştiremez oldu. Eleştirenler susturuldu.
İşsizlik her geçen gün arttı.
Yolsuzluklar, adam kayırmacılığı, ihaleye fesat karıştırma gündemden düşmedi.
Haklı haksız bir birine karıştı.
Cinnetler, cinayetler, fuhuşlar, madde bağımlılıkları rekor kırdı.
Milli piyango başta olmak üzere iddia, kumar teşvik edildi, çeşitlendirildi. Kısa yoldan zengin olma hayalleri insanları tembelleştirdi.
İsraf olabildiğine arttı. Makam araçları şatafatlar aldı başını gitti. Milyonlarca ton gıda çöplere atılır oldu.
Ülkede eş cinselliğin önü açıldı. Konu uzmanlar tarafından tartışılacağına siyasi malzeme haline getirildi.
TV dizileri tahrip eden yayınlar ile genç nesli bozdu. Sabah kuşakları, bilmem ne adası yarışmaları reyting rekorları kırdı. Gizli ve yasak cinsellik aşk diye pazarlandı.
Tek doğru bizim doğrumuz deyip medya susturuldu ve tekelleşti. Dava bilinciyle değil “şahıs” bilinciyle hareket edildi. Kişinin kaderi, ülkenin kaderiyle aynileştirildi.
Dün söylediklerinin bugün tam tersini söylediler. (Ergenekon Suriye Barış Süreci, FETÖ) Bütün bunlara rağmen kendilerini desteklemeyenleri hain ilan ettiler. İnsanları kutuplaştırdılar, böldüler, parçaladılar, kardeşliği zedelediler. Şimdi de seçim kaybetme ihtimalini beka sorununa çevirdiler.
# YAZARIN DİĞER YAZILARI
YazarDoç. Dr. Necmettin Çalışkan- Mesaj GönderYazdır
01 Şubat 2019
***
Yaşlılar yaşlandı, gençler bu kaostan nasıl kurtulacak?
01 Şub 2019, Cuma
- 0}" style="box-sizing: border-box; vertical-align: top; display: flex; flex-flow: column wrap; -webkit-box-orient: vertical; -webkit-box-direction: normal; -webkit-box-align: center; align-items: center; cursor: pointer; position: relative; max-width: 3.2rem; margin-right: 1.2rem;">11
- 0}" style="box-sizing: border-box; vertical-align: top; display: flex; flex-flow: column wrap; -webkit-box-orient: vertical; -webkit-box-direction: normal; -webkit-box-align: center; align-items: center; cursor: pointer; position: relative; max-width: 3.2rem; margin-right: 1.2rem;">
- 0}" style="box-sizing: border-box; vertical-align: top; display: flex; flex-flow: column wrap; -webkit-box-orient: vertical; -webkit-box-direction: normal; -webkit-box-align: center; align-items: center; cursor: pointer; position: relative; max-width: 3.2rem; margin-right: 1.2rem;">
- 0}" style="box-sizing: border-box; vertical-align: top; display: flex; flex-flow: column wrap; -webkit-box-orient: vertical; -webkit-box-direction: normal; -webkit-box-align: center; align-items: center; cursor: pointer; position: relative; max-width: 3.2rem; margin-right: 1.2rem;">4
- 0}" style="box-sizing: border-box; vertical-align: top; display: flex; flex-flow: column wrap; -webkit-box-orient: vertical; -webkit-box-direction: normal; -webkit-box-align: center; align-items: center; cursor: pointer; position: relative; max-width: 3.2rem; margin-right: 1.2rem;">
- 0}" style="box-sizing: border-box; vertical-align: top; display: flex; flex-flow: column wrap; -webkit-box-orient: vertical; -webkit-box-direction: normal; -webkit-box-align: center; align-items: center; cursor: pointer; position: relative; max-width: 3.2rem;">1
Tarihimizin en karmaşık din anlayışının yaşandığı bir kesitinde bulunuyoruz. Çünkü düşüncelerimizin doğru olup olmadığını test edebileceğimiz ne sağlam bir İslam toplumu, ne her yerde görebileceğimiz yeter sayıda örnek âlimler ve örnek yaşayışlar, ne de sağlam bir geleneğimiz var. Bu sonucu öncelikle Müslümanlar hatalarıyla kendileri hazırladılar. Sonra da geriye kalan bütün bağlar devrimlerle birlikte koparılıp atıldı. Her şey gittikten sonra biz de her şeyi yeniden aramaya başladık. Koca bir İslam medeniyetinin enkazında bize ait olan ve olmayan parçaları bulup ayıklamaya çalışıyoruz. Herkes bu enkazdan eline geçirdiği parçayı İslam budur diyerek diğerlerini reddediyor. Sadece reddetmiyor, onlara düşman kesiliyor, enerjisini onları imha etmek için tüketiyor.
Çok net gördüğüm bir hususu sürekli tekrarlarım; Müslümanlar tarihte hep parçalanıp birbirlerine düştükleri için mağlup olmuşlardır. Şimdi kurtulmaya çalıştığımız bu dönemde bile daha enkazın altından çıkmadan kavga etmeye başladık. Bu durum elbette hayra alamet değil.
Tesellimiz şudur; büyük açılımları sağlayacak büyük mütefekkirler hep böyle bunalımlı ortamların ardından çıkmıştır. Yunan felsefesinin ve bizim Mutezilemizin Müslümanların konforunu sarsıp kafalarını karıştırmasından sonra ortaya çıkan, Eşarî, Matüridi ve arkasından Maverdi, İbn Hazm, Cüveyni ve Gazali gibi cins kafalar. Haçlı Seferlerinin İslam dünyasına mağlubiyeti tattırmasından sonra ortaya çıkan Razi, Salahattin Eyyubi gibi ulaşılması zor zirveler, Moğol istilasından sonra ortaya çıkan İbn Teymiye, İbn Kayyim, İbn Haldun, Şatıbî gibi mütefekkir âlimler hep böyle sarsıntılı zamanların ürünüdürler. Bugünkü bu karmaşanın da ürünlerini vereceği muhakkaktır. Tarihten ders almamız ve aklımızı başımıza toplamamız bunu hızlandırabilir.
Görebildiğim kadarıyla bugün Müslüman ‘aydının’ ötekini eleştirebilecek yeterli donanımı henüz yok. Bu sebeple öteki haline getirip vurabileceği kesim yine Müslümanlar kalıyor. Bu konuda o kadar çok malzeme var ki, başka bir öteki aramaya gerek bile kalmıyor. Her gün yeni fikirler, yeni İslam anlayışları, ideoloji anlamında yeni mezhepler ortaya çıkıyor. Bunların benzerleri tarihte
fırak-ı dâllenin en aşırısı sayılıp, artık tekrar dirilmez diye çöpe atılmış, ama bunlar onlardan daha da aşırı.
Şimdi böyle bir vasatta, medyanın da körüklemesiyle bu fitne büyüyor ve yaygınlaşıyor. En uç ya da en zararlı diyebileceğiniz düşünceler ve bu düşünceleri üretenler iki şekilde reklam ediliyor. Birincisi, Müslümanlar arasındaki bu cebelleşmenin onları kendi içlerinde bitireceğini keşfeden ‘ötekilerin’ körüklemesi, Müslümanları horoz dövüştürür gibi birbirilerine karşı kışkırtması. İkincisi de, öyle ya da böyle ortaya çıkan bozuk görüşlere karşı dindarlar tarafından gösterilen cılız, yetersiz, düşünceden ve ilmîlikten uzak, daha çok hakarete, suçlamaya ve karalamaya dayalı tepkiler. Böyle tepkiler yanlış yolda olduğu düşünülen kişi ya da görüşün yanlışlığını ortaya koymaktan çok, onu reklam edip büyütüyor ve daha büyük kitleler tarafından kabulünü sağlıyor. Çünkü insanlar bu kavgaları kendilerindeki bir bilgiye dayalı olarak, akıl terazisi ile değil, maç izler gibi izliyor ve bazen nedenini bile fark edemediği psikolojik dürtülerle bir tarafı tutup diğerini atıyor. ‘Öldürmeyen her darbe güçlendirir’ sözü unutulmamalı.
Bu arbededen daha çok yara almamanın, daha çok zarar etmemenin yollarını akıllıca düşünmeliyiz ve kendimizden başlayarak bu kan kaybına engel olmalıyız. Dindar gençliği ümitsizliğe, boş vermişliğe, nihilizme ve arkasından deizme götüren sebeplerden biri ve belki de en önemlisi bu. Gençlerin hiç biri bu horoz dövüşüne kendi bilgi ve aklıyla hakemlik yapabilecek, sonuçta da sağlam bir karar verebilecek durumda değil. Böyle bir kargaşada tek yapabileceği şey oyuncuların kıvraklığına, defansına, performansına bakarak bir tarafı körü körüne tutmak, ya da boş verip hepsini bırakıp bir kenara çekilmek.
O halde oturup meselenin neresinde olduğumuzu, konumumuz itibariyle bize düşenin ne olduğunu tespit etmemiz ve boş verip yok olmaktansa bir şeyler yapmamız gerekiyor. Yapabileceğimiz işlerin başında sanırım ideolojik olmayan sağlam bilgi elde etmek gelir. İdeolojik bilgiden kastım şudur. Belli fırkaların kendi anlayışlarına göre seçip asabiyetle savundukları ve başka doğrunun bulunmadığını sandıkları bilgilerdir.
Sözünü ettiğimiz sağlam bilgiye iki yolla ulaşabiliriz. Birincisi ve öncelikli olanı İslam’ı bir bütün olarak anlayıp yaşayan ahlakı güzel örnek âlimlerin rahle-i tedrisi. İkincisi yine böyle insanların seçip tavsiye edecekleri kitapları bolca okumak. Bu konuda kendimize şöyle bir kota koyabiliriz. Seçme iki üç yüz kitap okumadan karar vermeyeceğim ve başkalarıyla tartışmayacağım diyebiliriz. Hadi Bismillah diyelim.
YENİ ŞAFAK
Faruk Beşer
1952’de Trabzon'da doğdu. İmam Hatip okulundan sonra Erzurum İslamî İlimler Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı fakültede İslam Hukuku dalında "İslam’da Sosyal Güvenlik" adlı teziyle doktor unvanı aldı. Bu arada Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak 8 yıl muhtelif görevlerde bulundu. Malezya Milletlerarası İslam Üniversitesine öğretim üyesi olarak gitti ve orada 1993-1994 ders
devamı