Ebu Hanife, FIKHI, kişinin yapacaklarını ve yararlanacaklarını bilmesidir şeklinde tarif etmiştir. Yani her insan ne yapmalıyım, görevim nedir, niçin var edildim diye düşünecek, bunları bilecek ve sonra da hakkım ne, yaptıklarım ne; bunlara sahip olmasını bilmesidir.
Şöyle izah edebiliriz.
İnsan dünyaya iş yapmak için gelmiştir. Ancak iş yapabilmesi için önce ceninden başlayarak ölünceye kadar topluluğun imkânlarından yararlanarak yaşar. Yani insanın önce hakları vardır. İnsan olduğu içini hakları vardır. Bu hakların başında yaşama hakkı gelir. Kişi sağlığını sürdürmek için doğanın ve topluluğun imkânlarından yararlanır. Buna karşı güçlendiği zaman da çalışır, emeğini verir ve borcunu öder.
Batı hukuk anlayışında kişinin haklarını devlet tayin eder. Görevlerini de devlet verir. Kapitalistlerde bu işi siyasi güç yapar. Yani hak ve görevler topluluğun kişilere bahşettiği bir nimettir. Devlet bu hakları isterse geniş tutar isterse daraltır. Kur’an gelinceye kadar bu anlayış peygamberlerde de vardır. Ne var ki krallar kendilerinin hakkı olarak soyun hakkı kabul ediyorlardı; Peygamberler ise bu kâinatı var eden Allah’ın olarak görüyorlardı. Onlar O’nun elçisi olarak bu hak ve görevleri tesbit ediyorlardı.
Kur’an’la bu anlayışta küçük değişiklik yapıldı.
Allah kendi hak ve görevlerini topluluğa devretmiştir.
Kişi topluluk adına içtihat yapmaya yetkili kılındı ve YENİ FIKIH doğmaya başladı.
FIKHIN KAYNAĞI DÖRT OLARAK KABUL EDİLDİ.
1- Fıkhın birinci kaynağı kişinin dört delile dayanarak kendi içtihadıdır.
Bu kişinin kendisini bağlar. Topluluğa tek taraflı olarak verdiği sözdür, sözünde durması gerekir. İçtihadını her zaman değiştirebilir ama değiştirinceye kadar verdiği sözde durmalıdır. Kişi içtihadını yapmakta tamamen serbesttir ama içtihattan sonra ona uymak zorundadır.
2- Fıkhın ikinci kaynağı ise sözleşmelerdir.
Kişiler ikili veya daha fazla olarak sözleşme yaparlar. Sözleşme yapıp yapmamakta da serbesttirler. Sözleşmeyi sona erdirmeye de hakları vardır ama sözleşme yürürlükte iken ona aykırı hareket eder de zarar doğarsa bunu tazmin ederler. Kişiler sözleşmeye hâkimdirler. Diledikleri gibi sözleşme yaparlar. Ama sözleşmeden sonra artık sözleşmenin emrindedirler.
3- Fıkhın üçüncü kaynağı ise ortak vekil sistemidir.
Kişiler bir konuda beraber hareket edeceklerine dair anlaşır ama hareket biçiminde ihtilafa düşerlerse ortak vekil seçerler. Ortak vekil istişare eder. Sonunda müvekkillerin isteklerini ve görüşlerini telif ederek sonuca varır. Bu da şeriat olur, fıkıh olur.
4- Fıkhın dördüncü kaynağı ise hakemlerdir.
Kişiler veya topluluklar arasında bir niza çıkarsa taraflar birer hakem seçerler, onlar da başhakem seçerler. Hakemlerin verdikleri karar FIKIH olur.
İşte bu dört kaynak ile insan kendi fıkhını belirler.
Bir işletme kurulacaksa önce işletmenin girdileri belirlenir, miktarları ve vasıfları belirlenir. Sonra tezgâhlarda nasıl işleneceği tesbit edilir. Ara maddeler belirlenir, montajlar çıkar, sonunda mamulleri yani çıktıları girdileri verenler paylaşırlar. Girdiler aleyhte olanlardır, çıktılar ise lehte olanlardır. Yani teknik demek proje yapmak demektir. Proje yapılanların nasıl yapılacağını ortaya koyar.
Şimdi burada reel hareket belirlenmiştir. Her adım bütün özelliği ile tesbit edilmiştir. Ne var ki sonunda paylaşmanın nasıl olacağını “teknik” söylemez.
İşte bunu “FIKIH” söyler.
FIKIH demek, ne yaparsam neyi hak ederimin kişiler tarafından bilinmesi demektir. Bu fıkıh merkezi tarafından takdirle tesbit edilir. İslâmiyet’ten önce fıkıh böyle oluşmuştur. Bugün Avrupa’da da böyledir. İslâmiyet’te ise bunu herkes kendisi belirler. Kendi içtihadı ile, kendi sözleşmesi ile, kendisinin seçtiği ortak vekil olan başkanla ve kendisinin hakemlerden birini seçtiği mahkemenin kararları ile belirlenir.
Bugün İSLÂM FIKHI yaşamamaktadır, 1000 sene önceki işlerin içtihadı sadece okunmaktadır.
Batıda ise fıkhın kaynağı merkezî dayatmadır. Sermaye (kapitalizm) veya devlet (sosyalizm) veya bu ikisinin karmasıdır.
Bizim şimdilik “MÜÇTEHİT YETİŞTİRME, ARAŞTIRMACI YETİŞTİRME MERKEZİ” olarak adlandırdığımız “kooperatif ortaklığımız” işte zamanımızdaki bu “ORTAKLIK ÇAĞININ FIKHINI” yazacak ortaklıktır. Çalışmalarımız devam ediyor…
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92