25.10.09
Bizim yayımladığımız “AKP’yi ve Gülen’i bitirme planı”, Genelkurmay Karargâhı’nda birilerinin hükümeti devirmeyi planladığını gösteriyordu.
Genelkurmay Başkanı, televizyon kameralarının önüne geçip, bu belgenin gerçek olmadığını, “kâğıt parçası” olduğunu, böyle bir planın hazırlandığına dair hiçbir kanıt bulamadıklarını söyledi.
Ya yalan söylüyordu.
Ya da karargâhında olup bitenler hakkında hiçbir bilgiye sahip değildi.
O planın “gerçek” olduğunu bilen astları onu düpedüz kandırmıştı.
Genelkurmay Başkanı, “bu tür hazırlıklar olduğunu saptadıklarında gereğini yapacaklarını” da açıkladı.
Türk medyasının önemli bir kısmı Genelkurmay Başkanı’nın sözlerine inanmayı tercih etti.
O dönemde bizim gazete hakkında çıkan yazıların, iftiraların, karalamaların haddi hesabı yoktu.
Genelkurmay Başkanı da dahil hepsi, bu saldırılarına dayanak olarak belgenin “fotokopi” oluşunu gösteriyorlardı.
Bu planı hazırlayan Albay Dursun Çiçek’in “ıslak imzasını” taşıyan orijinal belge ortaya çıkmadıkça bu plan hakkında bir işlem yapılamayacağını söylüyorlardı.
Şimdi orijinal belge ortaya çıktı.
Altında Çiçek’in ıslak imzası var.
Ve, o belge savcıların elinde.
Artık herkes Albay Çiçek’in o planı yazdığını biliyor.
O planın suç olduğunu da biliyor.
Bilmediğimiz, o planın hazırlanması için kimin emir verdiği.
Emri kim verdi?
Bizzat Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’un emriyle mi hazırlandı o belge?
Yoksa, Genelkurmay Başkanı’nı haberdar etmeden “hükümeti devirecek” bir planın hazırlanmasını başka bir general mi emretti?
Bu planın hazırlanmasını kim emrettiyse, o suç işledi.
Üstü örtülüp geçiştirilebilecek bir olay değil bu.
Mutlaka araştırılması gereken tehlikeli bir planla karşı karşıyayız.
Bu ülkede darbeleri, darbe hazırlıklarını önlemek için bu işin sonuna kadar üstüne gitmek zorundayız.
Sadece darbeleri önlemek için de değil...
Yalanı, bu ordunun içinden çıkartmak, orduyu kendi halkına karşı dürüst kılmak için de yapmalıyız bunu.
Genelkurmay Başkanlığı’ndan dün akşam yapılan açıklama bizim generallerin buna niyeti olmadığını gösteriyor.
Onlar hâlâ medyayı suçlamayı sürdürüyorlar.
Genelkurmay Başkanlığı’nda bir darbe planı hazırlanıyor, bu plan ortaya çıkıyor, bu planın orijinali bir ihbar mektubuyla savcılığa gönderiliyor ve generaller “bu ihbar mektubunun niye medyada yayınladığını”, haberi veren gazetelerin “ölçü ve duyarlılık derecelerini” dert ediyorlar kendilerine.
Darbe planıyla, hazırlanan belgeyle ilgili tek satır yok.
Bu planın gerçek olduğunun kanıtlanması üzerine ne yapacaklarına dair hiçbir şey söylemiyorlar.
Asıl söylemeleri gereken bu halbuki.
Bu planın hazırlanmasını kim emretti, ordunun açıklaması gereken bu.
Onlar hiç oralı değiller.
Gazetelerin “duyarlılığıyla” uğraşıyorlar.
Hiç üzülmesiler bunun için, darbe planının orijinalinin gazetelere yansımasına baktıklarında, gerçeğe “duyarlılığın” epey düşük, Genelkurmay’a duyarlılığın epey fazla olduğunu görecekler.
Bırakın medyayı generaller.
Siz bize gerçeği söyleyin.
Yalana, saptırmaya, tehdide yer vermeden açıkça, dürüstçe gerçeği söyleyin.
Bu planın hazırlanması için kim emir verdi?
Emri veren ya da verenler hakkında nasıl işlemler yapılacak, bize bunu söyleyin.
Niye Genelkurmay’da hâlâ darbe planları yapılıyor, bize bunu anlatın.
Neden bu belgenin gerçek olduğunu, bir ihbar mektubu bunu ortaya çıkarana kadar anlayamadınız, ondan söz edin.
Planı hazırlayan Albay “hazırlamadım” diye yalan söylediğinde siz ve savcılarınız ona nasıl hemen inandınız, bunu açıklayın.
Bu olayı, böyle tuhaf açıklamalarla geçiştiremezsiniz.
Genelkurmay suçüstü yakalandı.
Şimdi bu “suçun” hesabını verin.
Y O R U M :
l) SÜREĞEN (kronik) LİK:
Olumsuzluğun giderilmeye/iyileşmeye yönelik çabalara sağır davranması; giderek iyileşme emareleri gösterip, aldatarak/kandırarak yaşam sistemine tutunup, yaşamın hasta kılması.
‘Sistemin ilkeleri sistemin teminatıdır.’ Bu ilkelerden sorumlu olan birimler, ilkeleri kendince eğirerek, ödevlerini sürdürmeleri; sistem aleyhine oluşacak sonuçları önlese de(!), sisteme vereceği hasarı, onun taşıyıcısı olan ilkelerine verir. Böylesi olumsuzluklar, bilinen hasarlardan daha tehlikelidir. Çünkü, yerine getirilen ( getirildiği iddia edilen) “ödevler”, yapılan hasarı maskeleyerek; zafiyeti virüs deriliğine indirir ve saklar.
Olumluda ya da olumdan bakışla ustalaşmak, güven telkin ederek organizmayı geliştirirken; olumsuzda “ustalaşmak” aynı organizmayı çürütür.
2) SUÇLAMADAN SUÇ - A BAKMAK:
Suç, toplumlarda genellikle kişiselleştirilerek değerlendirilmiş. Suça müstakil / bağımsız değerlendirmelerle bakıldığı zamanlar istisnadır.
Böyle olunca da “kullanıcıları” sorunsalı çıkmış ortaya.
Suç kullanıcıları(suç işleyen) ayrımcılığı, homojen olmayan adalet toplumlarının olmazsa olmazlarındandır ne yazık ki !?
Bu noktada “hukukta” ayrımcılık, silah niteliğine dönüşüyor; sahibini vuran silah!.. Oysa silahın modern toplumlardaki yeri homojen adalet karşıtlarının elkoyucu eylemlerine karşı caydırıcı güçtür.
Suç işleyerek varlıklarını sürdüre-bilen kurumlar veya birimler, ait oldukları toplumun neresindedirler; toplumların bu tür kurumların kullanımına girmeleri bugün de mümkün olabilir mi?
Demokratik ve adaleti homojen toplumlar;
İçlerinde işlenen /oluşan suçlara ve işleyenlere/kaynağa nasıl yaklaşırlar?
Suç önleyicilik sorunsalında, devlet kurumlarında suçtan azade kurumlar, nasıl oluşup varlıklarını devlete karşı durumlar da dahi sürdüre -biliyorlar?
Özgürlükçü güven toplumlarında, iç güvenlik ve askeri unsurlar nasıl yapılandırırlar?İçten homojen adalete uygun nasıl kontrol edile-bilirler?
Kurumlar suç işlemekten nasıl korunurlar?
(…)
Bu ve benzeri sorunlar hep oldu. Vevap ve çözümleri için hep çalışılmakta.
Genel tanımlama yapacak olursak:
3) “HASTALIĞIN” KAYNAĞI
a)İÇ TANI : Organizmadaki hastalık, devletler-deki homojen olmayan adalet ile aynıdır!
Yıllarca suç işleyipte o suçlarını sistemin ilkeleri haline getiren, giderek ilkelerine karşı yine/yeniden/tekrar/devamlı suç işleyen bir yapılanmaya sosyolojide iflah olmazlık denir. Böyle bir toplumda nasıl barış tesis edilir; bireylerine zenginlik, mutluluk nasıl yaşatılabilir?!!
TÜMEL ÖNERMEMİZ : Yaşam bütündür; Bütün her şeydir!!.
b)DIŞ TANI : Bütündeki ilkeler güdücüdür!!!
Evrende, özel “besleme/ geliştirme/ rab ” sistem birimi olarak oluşturulup korunan dünya ve yüzeyinde hakim olan insanlık; etkinliklerini salt içsel güdülerle oluşturmaz. Bütün’ün içindeki dünyayı ve havzası (Samanyolu) kozmos içinde akarken, içinden geçtiği alanın ürettiği kozmik etkiler(yeni talimatlar/kader impalsları/kod yapan titreşimler) dolayısıyla; dünyayı ve çevresini saran küresel kodlama taşlarının (gezegenler) emir/güdü/program yapı ve niteliğini değiştirir.
Yani;
kozmozda helozonik olarak akan galaksiler, daha önce bulundukları yere ve iç yapılarına göre ürettikleri talimatları(vibrasyon yayınları), yeni varış alanlarının daha güçlü alan talimatlarının etkisiyle değiştirirler. Ardından
kendi iç “talimatlarını” buna göre değiştirerek; bu değişikliği “zamanın ruhu” adı altında minimal gezegenlerin içindeki birimlere kadar
sürdürürler. İşte konumuz bağlamında biz ve dünyamız böyle bir etki altında değişme sendromları yaşıyoruz.
Yeryüzü, içindeki ve üstündekilerle, çevresindeki gezegenlerce sürekli kodlanarak, öz karakteri oluşup yenilenip varlığını sürdürür.
Bu öz karakter, bağrında üretip, içinde yaşayanlarını beslediği ürünlerle, karakter aktarımı yapar. Diğer bir değişle, yeryüzü insanlığa ve diğer canlılara talimatlarını gıda kodeksiyle verir.
Yeryüzünde kurulan, yaşayan, ölen veya değişen devletler; görünürde, insanların ve kitlelerin karmaşık “kararlarıyla” etkinlik gösteriyorlar. İnsanlık, bu karmaşıklıktan ve oluşumlardan acıya varis/mirasçı olduğundan; çeşitli çözüm arayışlarıyla bilimsel branşlar oluşturuyor; ‘balığa pabuç seçiyorlar!.’
ŞİMDİ DEVRAN ZAMANI !!! :
Demokrası, özgürlük, adalet kavramları, devletlerin inandırıcısız, kandırmacı neonlarından( dikte edilen resmi buyruklar); zamanın ruhu nun etkisiyle, sloganlıktan bireylerin yaşamlarına indiriliyor. Bu indirilmeyi gören birey:
“ sanırım bu sefer alabileceğim “ diyerek ve korkarak, bu inişe/gelişe el uzatıyor. Çünkü, daha önceleri görülen aldatıcı /tavlayıcı benzer “inişlerle”, vicdani cesaret önderleri balık gibi tek tek avlana gelmişti.
Yazarımız, değinileriyle eziyet görüp katledilen onbinlerce spartaküs sıfatını anımsatmaktadır.
Homojen adalet: Yeryüzünün en kıymetli ürünü insanın, bütün olumlu yeteneklerini geliştirip ortaya çıkarabileceği , mutluluk hedefli organize çizgisidir. Bu çizgi, özgürlük, adalet, zenginlik kavramlarının neonlardan (iğva/tuzak/boyama kurumları) indirilip, bireylerde yaşama dahil edilmesi için el uzatanların bütün insanlığa dönüp :
“Hadi hep beraber tutup “indirelim” şunları!!!”
diyen çağrılarını besliyor.
SONSÖZ : Zamanın ruhu denilen yeni kozmik talimatlar, şunu söylüyor devlet eldivenindeki lekeli ellere: Değişim “ellerinize” de şifa verecek; çıkarın onları!