22 Ekim Perşembe 2009
Ağrı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’nin yeni akademik yılının açılış töreninde DTP’ye sitem etti.
Başbakan Erdoğan, hem üniversite öğrencilerine hem de Ağrı halkına hitaben yaptığı iki konuşmada da açılım sürecine ağırlık verdi. Başbakan Erdoğan, Mahmur Kampı ve Kandil’den gelen 34 kişinin karşılanması vesilesiyle yapılan gösterileri hedef aldı. Başbakan Erdoğan, DTP’yi hedef alarak gösterileri şöyle eleştirdi:
Ayrıştırma şovu
“Gördüğünüz gibi ayrıştırma şovuna dönüştürüyorlar. Bu, demokratik açılım sürecini baltalayan bir tavırdır. Böyle sorumsuzluk olur mu? Bunları yaptıktan sonra hangi yüzle milletin karşısına çıkıp samimi olduğunuzu iddia edeceksiniz? Kışkırtarak, milli birlik istiyoruz nasıl diyeceksiniz? Hamasete, taşkınlığa karşıyız. Ben onların başlarını ellerinin arasına alıp yaptıkları hatayı düşünmelerini istiyorum.”
‘Silahları bırakın’
Başbakan Erdoğan, 34 kişinin geldiğini, sorgularının yapıldığını ve serbest bırakıldıklarını hatırlattıktan sonra şöyle dedi:
“Tabii gelsinler, daha da gelsinler. Dağdakilerin tümü silahlarını bırakıp gelsinler.”
Kışkırtmalara rağmen devam
Başbakan Erdoğan, 34 kişinin gelmesini olumlu bir gelişme olarak değerlendirdiklerini de vurguladı. Erdoğan, “İnşallah daha fazla gelirler” diyerek eleştirilerini şöyle sürdürdü:
“Bu süreci ve olayı sorumsuzca kışkırtanları da gördünüz. Bu mudur samimiyet? Kışkırtıyorlar, şovlarla, provokatif eylemlerle sorumsuzca davranıyorlar ama biz onlara rağmen bu süreci devam ettireceğiz. Kışkırtanlara rağmen kardeşliğimizi pekiştireceğiz. Mesele budur. Alt kimlikler, etnik kimlikler bizi ayıramaz.”
‘Biz eşimle buluştuk’
Başbakan Erdoğan, alt kimliklerin, etnik kimliklerin insanların buluşmasına bir arada yaşamasına engel olmayacağı mesajını vererek şöyle konuştu:
“Ben Rizeliyim, eşim Siirtli, biz buluştuk. Ayrılığımız, gayrılığımız yok. Biz platonik aşk yaşamadık, gerçek aşk yaşadık.”
Başbakan Erdoğan, insanların etnik kimlikleri nedeniyle aşağılanmayacakları bir milli birlik ve bütünlük süreci başlattıklarını da vurguladı.
‘Anneler ağlamasın’
Başbakan Erdoğan, “Hacı Bayram Veli’nin, Hacı Bektaş Veli’nin, Mevlana’nın, Yunus Emre’nin mirasını devraldık, onların önünde boynumuzu eğemeyiz. Milli birlik projemizin amacı da budur” dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
“Çankırılı anne de ağlamasın, Ağrılı anne de ağlamasın istiyoruz. Ocaklar sönmesin istiyoruz. Anneler telefon başında çocuklarının şehit haberlerini bekliyorlar. Bu haber gelince de Ağrı Dağı gibi yığılıp kalıyorlar. Bunlar yaşanmasın istiyoruz. Kan ve gözyaşı siyasi malzeme olarak kullanılabilir mi?”
‘Başbakan amca...’
Başbakan Erdoğan üniversitenin, bilimin ve teknolojinin önemini vurguladığı konuşmalarında Türkiye’nin hızla geliştiğine vurgu yaptı. Artık Ağrı’nın okullarında da çocukların bilgisayar kullandığını anımsatarak şöyle dedi:
“Eskiden buralara geldiğimizde çocuklar bizden şeker, oyuncak ve para isterlerdi. Şimdi ne diyorlar biliyor musunuz, ‘Başbakan amca, bana laptop verir misin?’”
‘Helga’dan ne eksiğimiz var?’
Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin ayağındaki prangalardan kurtulduğunu, engelleri aştığını ve iktidarları döneminde yeni bir ufuk ve vizyon belirlendiğini belirtti. Başbakan, Ağrılılara şöyle seslendi:
“Dünyanın birçok bölgesinde Türkiye konuşuluyor, siz konuşuluyorsunuz. Türkiye’nin dik duruşu konuşuluyor. Türkiye’nin yeri hızla yükseliyor. Yeter ki bir olalım, yeter ki birlik olalım, kardeşliğimizi pekiştirelim, yeter ki ayrı gayrı olmayalım. Benim Ahmet’im, Mehmet’im, Ayşe’m, Fatma’m George’den, Helga’dan geri mi? Elbette değil. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız.”
Y O R U M :
EN KISA ZAMANDA!
Yöre insanını okutmamışız. Türkçeyi de öğretmemişiz. Açıkçası cahillikten medet ummuşuz. Geçmişte bu konuda bilinçli bir politikanın izlendiğine inanabiliriz.
Eleştiriler ağırlaşınca da okullar yapmışız. Bu kez de öğretmen bulamamışız. Bir süre sonra çoğunu PKK yakmış veya PKK’ya yaktırılmış.
Kimin yaktırdığını mı soruyorsunuz. Meraklanmayın çok geçmez onu da öğreniriz. Burası Türkiye. Hiçbir gizli iş uzun süre saklı kalamaz.
-“Huda-i nabit” büyük bir kalabalığın terör örgütünün tedrisatına havale edilmesi…
-Diğer taraftan örgütün eksik bıraktığını veya inandırmakta zorluk çektiği konuları, sanki eleştiriyormuş ve PKK ile mücadele ediyormuş gibi davranan Beyaz Türklerin “bunlar devlet kurmak istiyor!” deyip yöre insanının aklına karpuz kabuğu düşürmesi..
-Beyaz basının ikide bir harita yayınlayıp tarih vererek bu insanları 30 yıl boyunca devlet kurmaya inandırmaya çalışması…
-Dağlara, eylemlere, çatışmalara, ölümlere çağrılar yapılması…
Daha neler, neler…
Şimdi soru şu:
Bu beklentilerin yarattığı psikoz nasıl rehabilite edilecek?
Biri çıkmış bu vatandaşlara “Her şeyi bir günde unutun!” diyor.
Bunu uyaran ve “Bir dakika dostum” diyen de yok!
30 yıllık hikaye hemen mi unutulacak?
Nasıl yani?
30 yıl süren bir rüyanın hemen unutulması bu kadar kolay mı?
Bir kolayı var tabii ki, ama sizin dediğiniz gibi değil!
Hemen mi yoksa bir süre sonra mı, diye tercihimizi yapalım.
Ben de “hem!” diyenlerden yanayım.
Anlatayım:
Halay çekmelerine izin verilirse “en kısa zamanda!”
Gaz alıcı gösteriler yapabilirlerse “en kısa zamanda!”
Guruplar halinde gelirlerse “en kısa zamanda!”
Konvoylarla, alayu vala ile olursa “en kısa zamanda!”
Sıkarsak “en uzun sürede!”
Horlarsak “en uzun sürede!”
Dışlarsak “en uzun sürede!” olur.
Tercih sizin… Ben tercihimi yaptım.
Çünkü;
Yalanlarla eğitilmiş büyük bir kalabalık var. Ne yazık ki, bugüne kadar alınan önlemler, yangına benzin dökmek olmuş. Bazılarına göre ise ekmeğe yağın yanında bal ve kaymak sürmek..
Bunun kolay veya daha usturuplu bir yolu var idiyse şimdiye kadar ölümleri izlemek de neyin nesiydi acaba?
İşin doğrusu;
PKK ile “mücadele”yi paylaşamayanlar bu ülkeye çok şey kaybettirdiler.
Şimdilerde ise “çözüm”ü paylaşamıyorlar. Eleştiriler biraz da bununla ilgili.
Çözüme aklı ermeyenleri bir kenarda tutarsak…
Bu zavallıların zaten çatışmaya da akılları ermemişti ki, çözümü de anlamış olsunlar. Bu aşamada onlara yardımcı olmak çok zor. İnanın çok zor..
Dua edelim de,
Tanrı onları korusun!