Biz başarılı olsaydık bugün dağda çocuklar olmayacaktı. Siyasetçiler korktukça, çocuklar ölmeye devam edecek.”
On yedi yaşındaki oğlu dağa çıkan bir babanın sözleri bu. Çok dilli belediyecilik hizmeti vermek istediği için görevinden alınan, ama halk tarafından yeniden seçilen Diyarbakır’ın Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ın sözleri.
Şimdi O, Türk veya Kürt olmanın ötesinde, evladı için kaygı duyan milyonlarca babadan biri. Ve muhtemelen, oğlu Baran’ın sağ salim, canı yanmadan ve can yakmadan eve dönmesinden daha büyük bir özlemi yok.
İnanması güç ama ilk kez bunun mümkün olabileceğini hissettiğimiz günlerde yaşıyoruz.
***
Hep derler ya “tarihi bir dönemeçteyiz” diye.
Bu sefer gerçekten öyle.
Adeta bir kabustan uyanmış gibiyiz.
Seksen küsur yıldır ilk kez çözüm adına irade ortaya koyan ve kararlılık gösteren bir sivil hükümet var.
İçinde ittihatçılık virüsü taşıyan “mübadele”ci ittihatçı muhafazakarlar olsa da, sonuçta Kürt Sorununu üreten İttihat Terakki-CHP siyasi çizgisinin mağduru ve muhalifi olan bir siyasi geleneğe ve onu tek başına iktidara taşıyan demokratik bir çoğunluğa dayanan bir hükümet bu.
“Açılım”la ilgili tereddütleri olsa da, çözümsüzlüğün çözüm olmadığının farkında olan ve bu kör dövüşü devam ettiği sürece kendi çocuklarının hayatının tehlikede olduğunu bilen sessiz bir çoğunluğun desteği var.
AK Partilisi, DTP’lisi ve başka görüşten, atılacak adımları heyecan ve umutla bekleyen Kürtler var.
Öldürmekle sorunu bitireceğini sanan veya kandan iktidar devşirdiği için öyle sanıyormuş gibi yapan güçlerin geriletildiği, çözüm iradesinin çok daha güçlü bir biçimde etkisini hissettirdiği bir ortamdayız.
***
Şimdi şiddeti sona erdirecek son derece önemli bir gelişme yaşanıyor ve bir grup PKK’lı dağdan inip eve dönüyor.
Çatışmaları sona erdirecek karşılıklı adımların bir parçası ve simgesel bakımdan en önemlilerinden biri bu.
Eğer barış özlemi sağduyulu ve basiretli bir siyasetle birleşecek olursa, bu kanalın açık tutulması, onları başkalarının da izlemesi ve adım adım barışın tesis edilmesi pekala mümkün.
İşte bu yüzden, Siyaset Bilimci Vahap Coşkun’un vurguladığı gibi, on yıl önceki hatanın tekrarlanmaması, bu defa silah bırakma niyetiyle gelenlerin pişman edilmemesi ve bu kritik barış adımının heba edilmemesi gerek.
Elbette yüz PKK’lının teslim olmasıyla şiddetin sona ermeyeceği açık.
Ama nihai olarak şiddet sona erdirilecekse, dönüş yolunu açık tutmak gerek.
Dönüş yolunu açık tutmak için de operasyonları durdurmak ve çözümü konuşmak gerek.
***
“Bana oğlumu getirin” diyor Baran’ın annesi Ziynet Hanım.
Tuzu kuru olanlar, bu şiddet ne kadar sürerse sürsün kendi çocuklarının ölmeyeceğinden emin olmanın gayri ahlaki rahatlığı içinde esip savuranlar, ihanet edebiyatı yapanlar, siyasi ölüseviciler, başkasının çocuğunun hayatı üstünden cesaret gösterileri yapsınlar.
Şimdi cesaret, öfke veya kinle değil, sağduyu ve sabırla hareket etmeyi ifade ediyor.
Yorum:
Bir demokratik açılımdır gidiyor ve bu süreçte oluşan iki cephe var, demokratik açılımı destekleyenler ve demokratik açılımın karşsında duranlar. Üçüncü bir kesim daha var aslında onlar sonuçlarını hesaplayamadıkları için şimdilik sessiz kalmayı tercih ediyorlar.
İşin ilginç tarafı şu; demokratik açılımın karşında duranlar yazarın tabiri ile “Kandan iktidar devşirenler” toplumun duyguları üzerinde siyaset yapıyorlar iddası ile suçlanırken , bu suçlamayı yapanlar da “artık anneler ağlamasın” söylemi ile hareket ediyorlar.
Görüldüğü gibi bu iki kesim arasında mesele hakkında farklı düşünmeleri haricinde bir fark yoktur. Kimse herhangi bir çözüm üretmiyor aksine her iki kesim konuya duygusal açıdan yaklaşıyor.
Herkes birşeyler söylüyorken bu konuda kuran ne söylüyor diye soran var mı ne dersiniz?