Çeyrek asırlık bu kirli ve çözümsüz savaş bitiyor mu? Galiba evet... Geçen hafta Diyarbakır ve Batman’da gezerken halkın merakla beklediği şey barış gruplarının Türkiye’ye gelme meselesiydi... O gruplara karşı gösterilecek tavrı merak ediyorlardı... “Bu sefer her şey olumlu olsun inşallah” duaları eksik olmuyordu, tüm konuştuğum Kürt kardeşlerimin dilinden... 10 yıl evvel bu fırsat kaçırılmıştı... Türk devlet aklı “Karşı tarafı dize getirdik” psikolojisiyle bu barış elini tutmadı o zaman... Sonuç ne oldu? Binlerce genç Türkiye yurttaşı daha bu kirli ve karanlık savaş uğruna yok yere kara toprağın altına girdi...
Habur sınır kapısından ülkelerine gelecek olan PKK’lı gruplara yönelik hükümetin bu seferki tavrı çok olumlu oldu... Bu 34 kişinin tamamı serbest olmalı. Sanırım öyle de olacak. Ahmet Altan’ın dediği gibi evlerine gitmeliler ve annelerinin yaptığı içli köfteleri yemeliler... Barış bu demek zaten... Normalleşme bu demek... Bu paragrafın ilk cümlesini o kasıtla kurdum. O 34 kişi “ülkemiz”e giriş yapmadı, kendi ülkelerine giriş yaptılar... Dağda ne kadar genç varsa, bu ülke o gençlerin de ülkesi...
Bu bağlamda teslim olmak, pişmanlık duymak, af dilemek, aman dilemek gibi karşı tarafı aşağılayıcı tabirlerden tüm sağduyu sahibi Türkler kaçınmalıdır... Bu ülkenin Kürtleri, onurlu bir barış karşılığında 86 yıl boyunca yaşadıkları tüm zulümleri geride bırakmaya hazırlar... Kürt halkının çok büyük çoğunluğunda bir zerre geçmişe yönelik hesap sorma duygusu yok... Biz Türklerde de “Şu kadar şehit verdik” “Dize geldiler, teslim oldular” tipi bir söylem asla olmamalı... Zaten Türkiye’de bu iç savaş Türkler ve Kürtler arasında yaşanmadı... Sistem ile Kürtler arasında yaşandı... Bu çarpık ve bozuk devlet düzeni Kürtlerin yanı sıra dindarları, Alevileri, gayrımüslimleri ve fikrini ve kimliğini özgürce ifade eden binlerce başka yurttaşımızı da mağdur etti, hâlâ da ediyor...
Bu çeyrek asırlık savaş sırasında vefat eden askerlerimize karşı da birinci dereceden bu düzen sorumludur... Bu askerlerimizin katili öncelikle Türk devlet sistemidir... Bu ülkenin gencecik evlatlarını kendi bozuk ve çarpık düzenini sürdürmek için gayrımeşru biçimde ölüme yollayan Türk devlet sistemi vefat eden tüm Türk askerlerine karşı sorumludur... Bu savaş o gençlerin savaşı değildi... Çoğunlukla o gençleri ve o gençlerin ailelerini de “ikinci sınıf yurttaş” sayan bu bozuk ve çarpık düzenin ayakta kalma savaşıydı çeyrek asırdır bize yaşatılan bu savaş...
Öyle bozuk, öyle adaletsiz, öyle çarpık bir düzen ki bu, din istismarı yapılarak “şehit” denilen bu gençlerimizin başörtülü eşleri ve anneleri hâlâ orduevlerine giremiyor ve ordu tesislerinden yararlanamıyor. Türk gencini ölüme çağırırken İslâmi değerleri kullanmaktan çekinmeyen ordumuz, sonrasında inandığı din gereği örtünen şehit yakınlarını kendi içine almıyor ve dışlıyor... Bu ülkenin şehit yakınları ve gazileri hâlâ çok sınırlı imkânlara sahip, çok kısıtlı bir maaş alıyorlar... Yaşadığımız bu barış sürecinin bir parçası da Türk ordusu bünyesinde vefat eden ve sakat kalan yurttaşlarımıza karşı bu devletin gereğini tam anlamıyla yapması olmalıdır...
Askerlerimizi bu bozuk sistemin yaşaması için kurban edilecek varlıklar olarak gören İttihatçı zihniyetin askerlerimiz üzerinden yeni bir tezgâh çevirmesine izin vermemeliyiz... Pimi çekilmiş el bombasıyla katledilen dört askerimizin ailesine “Bu konuyu fazla kurcalamayın, yoksa oğullarınızın şehitlik beratını iptal ederiz” diyen ahlak ve şeref yoksunu zihniyetler bu ülkede bir de utanmadan “şehitlerimiz edebiyatı” yapamazlar!! O gençlerin katili bizzat bu zihniyettir çünkü...
Bu olumlu süreci baltalamak isteyen kimi güçler, mağduru oldukları sistem tarafından savaştırılıp, katlettirilen bu gençleri bir kez daha savaşın devam etmesi için istismar etmek isteyecekler... “Bu şehitler niçin verildi?” diyecekler, barış sürecini durdurmak için...
Evet, biz de bu soruyu soruyoruz... “Bu şehitler niçin verildi?”... Türkiye için, ülkemiz için savaşa gönderildiğini sandı bu gençler... Oysa Türkiye’mizi daha güçsüz ve daha yoksul bırakan bu egemen zihniyet o gençlere ve o gençlerin yakınlarına ihanet etti... Tek derdi bu bozuk ve adaletsiz devlet düzenini sürdürmekti... O düzen ayakta kalamıyor, mecburen yıkılıyor... Gelecekte, daha özgür ve daha adil bir Türkiye bizleri bekliyor... Geçmişte bırakmaya hazırlandığımız bu çarpık düzenin dinî duygularını istismar ederek ölüme yolladığı bu gençlerin ailelerinden resmen özür dilemek zorunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti...
Kimliği inkâr edilen, asimile edilmek istenen ve türlü zulümler gören Kürt yurttaşımızla, bu bozuk devlet düzeni tarafından yok yere ölüme yollanmış şehit yakını ya da gazi yurttaşımız özbeöz kardeştir... Kimsenin araya nifak sokmasına izin vermeyiz... Kalleş olan ve tarihe gömülmesi gereken bu bozuk ve çarpık düzendir... Kimsenin kuşkusu olmasın ki tarihe de gömülecektir...
Yorum:
Toplumumuzda hemen herkes sistemin bozukluğundan, adalet mekanizmasının doğru şekilde işlememesinden vs. birşeylerden şikayet eder halde. Bu Cumhuriyeti millet kurduysa, seçimlerle işbaşına gelenleri millet seçiyorsa bu düzeni başımıza bela eden kim sorusunun sorulması gerekmez mi? Ordu bizim ordumuz, asker bizim askerimiz ama milletle bu kopukluğun kaynağı nedir? 10 sene önce bu memleket için en büyük tehtit olarak algılanan İslami kesim bugün devletin en tepe noktasında. Birilerinin bu devletin başına gelmesi yoksa önce ötekileştirilmesinden sonra mı oluyor?