Domuz gribi ve aşısı konusunda olanları, yazılanları, konuşulanları ve halkın konuya bakışını incelediğinizde; konuyla ilgili çare ve çözümler konusunda bilgisizlik ve güvensizliğin olduğu görülmekte. İnsanlar domuz gribinin ne olduğunu doğru ve dürüst anlayamamakta, çare ve çözümün ne olduğunu bilmemekte; Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere, ilgili kurum ve kuruluşların açıklamalarına güvenmemekte. Bu arada domuz gribi ile ilgili kaygılar artmakta. Sadece domuz gribi ile ilgili değil, aynı zamanda grip aşısı konusunda da güvensizlik ve tedirginlikler var. Gribin gerçekte nasıl bir sorun oluşturduğu, gribin sorun oluşturmaması için neyin gerekli olduğu veya aşının gerekli olup olmadığı, aşının yan etkilerinin neler olduğu, işin içinde başka bir iş olup olmadığı gibi birçok konuda halk tedirgin. Halk bilgisiz ve örgütsüz; konuyla ilgili örgütlere "tekel örgütler" oldukları için güvenmemekte, kendisinin güvendiği kimseleri ise karar mekanizmalarında görememekte.
Sorun burada da gelip demokrasi, inanç/ahlâk, ekonomik model ve siyasi modele dayanmakta. Aynı konuda onlarca uzman birbirine tamamen zıt görüşler ortaya atmakta. Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere, konuyla ilgili yetkili kurum ve kuruluşlarda, bu farklı görüşlerden hiç temsilci ya yok ya da çok az kişi var ve sesleri çıkmıyor. Yani tedirginliğin pek çok ciddî nedenleri var.
***
Türkiye son birkaç yıl içinde -önceki yıllardan çok farklı bir şekilde- böceklerden kırım kongo kene virüsü, uçanlardan kuş gribi, yürüyenlerden domuz gribi tehdidi ile karşı karşıya kalmakta. Şimdiye kadar böcek (kene), kuş, domuz gribi geldi... Halkımız bu durumda yarın hangi grip tehdidinin geleceği endişesine düşmüştür.
Tehdidin çözümünde yetkili ve örgütlü ilk muhataplar kimlerdir? Hükümet (Sağlık Bakanlığı) ve Türkiye Tabipler Birliği, özel sağlık ve sigorta kuruluşlarıdır. Çözüm de ilk olarak o çevrelerden beklenmekte. Konuyu incelediğinizde, Hükümetin, dolayısıyla Sağlık Bakanlığı'nın, Türkiye Tabipler Birliği'nin, özel sağlık ve sigorta kuruluşlarının yeterli çözüm üretmedikleri görülecektir. Sebep, kapitalizmin etkilerinin bireysel karar süreçleri yanında kurumsal karar süreçlerini de aşırı etkilemesi ve tekelci yapılanmaların diğer sorunlarda olduğu gibi sağlık sorunlarında da sorunların kaynağı olmaya devam etmesidir.
***
Şimdi meselenin püf noktasına gelebiliriz, bam teline dokunabiliriz.
Halkın sağlığı bozuldukça, hasta sayısı ve hastalıklar arttıkça, geliri artan bir sektör düşünün...
- Bir sağlık sektörü düşünün ki, hasta sayısı arttıkça gelirleri ve rantı artsın da artsın...
- Bir hastane işletmesi düşünün, sağlık sorunları arttıkça işletme gelirleri artsın...
- Bir ilaç fabrikası ve sektörünü düşünün, hasta sayısı arttıkça gelirleri artsın...
- Bir sigorta şirketi düşünün, hasta sayısı arttıkça sigorta gelirleri yükselsin...
Ve bütün bunlar olurken, halkın sermaye tekeline malzeme olmaya itildiğini düşünün.
Sağlık Bakanlığı'nın, Türkiye Tabipler Birliği'nin tekelci mantıkla oluştuğunu ve yetersiz kaldığını düşünün... Hastanelerin ya devletin tekelinde ve rekabetsiz, özerk olmayan bir yapıda kurumlaşmakta olduğunu ya da sağlık sorunları arttıkça geliri artan sermaye hastanelerinin tekel sermayeye mahkum olduğunu düşünün... Sigortanın ya devlet tekelinde ya da sermaye tekellerinde olduğunu düşünün... Sonu aynı yere çıkan ya devlet tekelinde oluşmuş ve köhneleşmiş çözümsüz hastaneler ya da hasta sayısı ve hastalıklar arttıkça zenginleşen özel sektör olduğunu düşünün...
Ve bütün bunların sonucunda "sömürülen halkı" düşünün...
Ne dersiniz, sizce de "bu işte veya bu gripte bir domuzluk" yok mu?!.
Yorum:
Domuz gribi Reşat hocamın da dediği gibi Halk tarafından pek bilinmiyor bu konu hakkında özellikle Lütfi Hocamın Yorumlrını merak ediyorum