Her şeyden önce “TEKEL” kelimesini çok sevimsiz bulduğumu baştan hatırlatmalıyım. “TEKEL” ne demek? Çoğulculuk yok, enden başkasına hayat hakkı yok demek? Ancak ülkemizde pek çok şey “tekel” değil mi? Tek sanayi odası! Tek ticaret odası! Tek sendika! Tek tabipler odası! Tek mühendisler odası! Ekonomik hayatımızın pek çok mesleği ile ilgili malum tekeller; tekel, tekel, tekel!..
TEKEL ile işçilerinin ve yetimlerin her türlü hakları meselesine gelelim.
‘Tüyü bitmemiş yetimin hakkını herkese yedirmem!’ deniyor. Ancak hem küresel kapitalizmin palazlandırdığı uluslar arası özel kişiler/gruplar/şirketler ve onların yerli işbirlikçileri/yandaşları “özelleştirme” modası adı altında bu ülkenin varlıklarını yiyebilirler! Nitekim bugüne kadar yediler; hâlen de yemeye devam ediyorlar…
Mevcut iktidar ne yaptı? 1 Ocak 2010 tarihi itibarıyla ithal tütünden kilogram başına alınan 3 dolarlık fonu 22 çeşit tütün ürününden kaldırdı. AB Türkiye’ye karşı hiçbir temel taahhüdünü yerine getirmemişken, tarım ve istihdamımızı olumsuz etkileyecek bu tür talepleri ısrarla istiyor ve gafil hükümet de bunları maalesef uyguluyor...
Hükümet, TEKEL özelleşmesi 2000-2001 yıllarında başladı diyor ama 2004 yılında AKP iktidarı 292 milyon dolar bedelle Tekel’in içki bölümünü Limak-Nurol-Özaltın-Tütsab Girişim Grubu’na sattı. Aradan 2 yıl geçtikten sonra Tekel İçkiyi alan grup, yüzde 92 hissesini “American Texas Pacific Group” isimli yabancı bir şirkete, 810 milyon dolara devretti. Yani, yandaşlar 1 koyup, 3 aldılar.
Ne güzel ‘alış-veriş’, ne güzel tüyü bitmemiş yetim hakkı koruma, değil mi?!.
TEKEL işçilerine ‘tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirmem’ diyerek kükreyenler, işte o zamanki bu alış-veriş karşısında sus-pus olmuşlar! 810 milyon doların Türk hazinesine ve milletin cebine değil, bir şirkete gitmesinin vicdanî, ahlakî, siyasî ve ekonomik sorumluluğuna hiç değinilmedi, teğet geçildi!..
TEKEL’in sigara fabrikaları ve markaları ise 2008 yılında 1 milyar 720 milyon dolara British American Tobacco (BAT)’ya satıldı. Tekel depoları ve yaprak işleme tesisleri bunun dışında tutuldu. Yani kaymağı yabancıya posası bize kaldı.
Bu nasıl bir özelleştirme anlayışıdır?!.
Bu nasıl tüyü bitmemiş yetim hakkı korumadır?!.
Bizde kalan tesisler devlet tarafından kapatılınca, ortaya TEKEl işçileri ile yaşanan sorun yani ‘TEKEL işçilerinin hakları meselesi’ çıktı. Normal şartlarda devletin, sahip oldukları hakları koruyarak işçileri devlet kurumlarında istihdam etmesi gerekirken, 12 bin işçi 4-C diye bir kavramla karşı karşıya getirildi!..
“4-C” nedir? 4-C, özelleştirmeler nedeniyle işsiz kalacak işçilerle ilgili, sus payı olarak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (c) fıkrası ile 03.05.2004 tarihinde yürürlüğe konulan “Özelleştirme Uygulamaları Sonucunda İşsiz Kalan ve Bilahare İşsiz Kalacak Olan İşçilerin Diğer Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Geçici Personel Statüsünde İstihdam Edilmelerine İlişkin Esaslar”a göre, AKP döneminde Bakanlar Kurulu tarafından 14.02.2005 tarihinde kararlaştırıldı.
Sonuç: Bugün ortalama 1500 TL alan tekel işçisi, sonra sadece 772 TL alacak! 10 ay çalışıp 2 ay çalışmayacaklar ve çalıştıkları 10 ay maaş alıp 2 ay maaş alamayacak! İhbar ve kıdem tazminat hakkı yok! Geçici işçi sayıldığı için sendikal hakları yok! Toplu sözleşme hakları yok! Ayda bir gün izin kullanabilecekler; ayda iki günü geçen hastalık hâlinde geçen günler ücretlerinden kesilecek! Hiçbir hak verilmeden işten çıkarılabilecekler!
Bu maddeler kölelik düzeninden başka bir şey değil. “Büyük balık küçük balığı yutar” anlayışı sürdükçe sömürü devam eder. Oysa ‘sözleşme’ sözleşmedir, işçi emekli oluncaya kadar devam etmelidir. Adalet ve fıkıh bunu gerektirir ama…
Tek çare ve çözüm var; adil paylaşımlı “Adil Ekonomik Düzen” vesselâm…