Ekonomik kriz/ler meselesini irdelemeye devam ediyoruz…
Bundan önce dünyada ekonomik kriz/ler olurken Türkiye’de hemen hemen hiçbir kriz belirtisi yoktu. Millî olmayan medyanın kışkırtmaları dışında sıkıntı görülmüyordu.
Bugün de henüz gerçek anlamda bir ekonomik krize girmiş değiliz. Halkın konuşmaları ve şikayetleri henüz gerçek kriz dönemini Türkiye’ye getirmemiştir.
Bununla beraber -özellikle son bir iki yıldan beri- içten içe, yavaş yavaş ve sessizce gerçek ekonomik kriz gelmeye başlamıştır. Önceki dönemlerle mukayese edildiğinde, artık çevrenizde gerçekten işsiz insanlar görürsünüz. İstihdam azalmaya başlamıştır. Trafikte hafif bir rahatlama vardır, çünkü insanlar eskisi kadar seyahat etmiyor veya edemiyorlar. Yapılan zamlar sebebiyle elektrik, su, doğalgaz, telefon vs faturaları artsa bile; aslında durum hiç de artma yönünde değil, aksine her alanda tasarruf sebebiyle daha az tüketime doğru gitmektedir. Enerji başta olmak zere ana üretim girdilerinde azalma ve daralma varsa, üretimde de azalma ve daralma vardır demektir. Üretilen mallar da eskisi kadar satılamamakta, pek çok sektörde esnaf sabah açtığı kepenklerini akşam siftah yapamadan kapatmak zorunda kalmaktadır.
İşte bu gibi durumlar yavaş yavaş kendisini yaygın bir şekilde hissettirmekte ve gerçek ekonomik krizin ön belirtileri ortaya çıkmaktadır.
***
Birden ve aniden gelen krizler yine geldikleri gibi birden gidiverirler. Kısa vadeli ekonomik krizlere topluluklar daha kolay mukavemet eder ve kolaylıkla atlatıverirler. Aslolan uzun vadeli krizlere yakalanmak ve yakalanıldığında da mukavemet edebilmektir.
Türkiye elli-almış yıldan beri sanayileşmekte olmasına rağmen, henüz tam olarak sanayileşmemiş bir ülkedir. Bundan dolayı sanayileşmiş ülkelere nisbetle daha uzun müddet ekonomik krizlere dayanabilmektedir. Bu durum kısa vadeli ekonomik krizler için geçerlidir. Ne var ki yavaş yavaş, sessiz, derinden ve daha etkili gelen ekonomik krizlerin gitmesi de o derece zor olur ve gelmesi uzun zaman sürdüğü gibi gitmesi de uzun zaman alır.
Yavaş, sessiz derinden gelen ekonomik krizlerin iyi tarafı; böyle sesiz ve yavaş gelen krizlere karşı tedbir almak daha kolaydır. Bu tür ekonomik krizlerin gelmekte olduğunu hissettikten sonra hazırlıklarınızı ona göre yaparsınız, çünkü tedbir alacağınız vaktiniz vardır. Tedbir alırsınız ve olabildiğince krizlerin etkilerini önlersiniz.
Ama krizlere karşı gerekli tedbirleri zamanında almaz da ekonomik hastalıkların artmasına izin verirseniz; işte o zaman krizlerin bünyedeki tahribi o kadar fazla olur ki, artık onu tedavi emeniz çok zor olabilir. Hele bunu fark eden düşmanlarınız o sıkıntılı döneminizde size karşı saldırıya geçerlerse, mukavemetinizin zayıflığı sebebiyle devletiniz bile yıkılır. Nitekim Osmanlı Devleti’nin yıkılması böyle olmuştur.
***
Ne demek istediğimizi bir örnekle açıklamaya çalışalım. Mesela, dış borçlar normal zamanlarda zorlanmadan ödenir. Çünkü borç verenler size o kadar borç verirler ki, siz o borcunuzun faizini ve ana parasını ödeyebilesiniz. Ama ekonomik kriz zamanlarında dış borçları ödeyemez duruma düşersiniz. Dış güçler şayet sizi yaşatmak istiyorlarsa borçlarınızı uzatırlar, ertelerler, ötelerler; ayrıca size destek olmak ve sizi ayakta tutmak amacıyla faizleri düşürürler, hattâ tamamen silerler. Artık düşmanlarınızın merhameti ile yaşarsınız. Süt veren hasta ineği tedavi ederler, altın yumurtlayan tavuğu kesmezler, kaz gelecek yerden tavuğu esirgemezler. Ama ineğin süt veremeyeceğini anlarlarsa veya bazı sebeplerle ineğin etlerine ihtiyaçları olursa; hiç acımadan o ineği keserler veya o tavuğun kellesini uçururlar!
İşte, borçlu bir ülkenin alacaklılar karşısındaki durumu budur.
Gerçek ekonomik krize girildiğinde çoğu zaman o inek kesilip eti paylaşılır!
Hele Türkiye gibi coğrafi durumu merkezî bir konumda olan bir ülke için tehlike daha da büyüktür. Bundan dolayı gerçek ekonomik kriz gelmeden gerekli tedbirler alınmalıdır.