Sam Adian
BIR EYLEM OLARAK ZINA
14.07.2012
34675 Okunma, 25 Yorum

 

 

Evlilik dışı ilişkilerde akit meselesi

 

Genel olarak, Zina kavramdan çok, öngörülen ceza ve yasaklamadan hareketle tanımlanmaya ve bu şekilde anlaşılmaya çalışılmaktadır. Böyle olunca bir çeşit karmaşa ortaya çıkmakta ve hukuki etkileri de buna göre hatalı değerlendirilmektedir. Daha çok örfe göre bir tanım geliştirme gayreti olduğu görülmektedir.

 

Zina, Fhş ve Bgy kavramlarını birbirinden ayırdıktan sonra eylemin içeriği ve hukuki etkilerini değerlendirmek de daha sağlıklı ve etkili olacaktır. En azından çok daha anlaşılır hale gelecektir.

 

Buna göre Zina, bir sözleşme ihlalidir. Zannediyorum bu konuda herhangi bir tereddüt yoktur.  Ancak hukuki çerçevesinin belirlenmesi noktasında sıkıntılar vardır.

 

Ayetlerden yola çıkalım

“Ve lâ takrebûz zinâ innehu kâne fâhışeh, ve sâe sebîlâ” (isra 32)

 

Zinaya yaklaşmayın çünkü o FHŞ dir ve acıklı bir yoldur.

 

Peki Zina’nın belirleyici unsuru nedir?

 

“Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâballâhi aleykum…. “ (Nisa 24)

Elinizin altında bulunan genç kızlardan dürüst kadınlardan sözleşmeli (akit) olanlar (hariç)

 

Buradan bir sözleşmeye bağlı (yeminli) olan kadınlar olduğunu herhalde anlayabiliriz. Yani evli kadınlar. Öyle ise, ZINA suçunun gerçekleşebilmesi için taraflardan kadın olanın “Evli olması” zorunlu olmaktadır.

 

Her kadın bu kapsamın içinde midir?

 

“…..ve uhille lekum mâ varâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayra musâfihîn. Fe mâstemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne ucûrehunne farîdah. Ve lâ cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî min ba’dil farîdah…” Nisa 24

 

Ayet “hariç” tutmaktadır. Demek ki evli olan kadınlar dışındakiler “Zina” kapsamı içerisinde değerlendirilemez. Zaten ayette “kitabellahi aleykum” ifadesinden mutlaka bir sözleşmenin, anlaşmanın yazılı metnin olması gerektiği de açıkça anlaşılmaktadır.

 

Demek ki, bir eylemi “zina” kabul edebilmek için ilk şart “kadın”ın evli olmasıdır. Bu aynı zamanda fiilin suç kabul edilmesindeki belirleyici noktadır. Bu durum Nur 2. Ayette “ezzaniyetü” diye başlamasından da anlaşılmaktadır. Buna göre suçun belirleyici illeti kadının evlilik akdidir..

 

Babalarıyla nikahlanmış olan kadınlar, kızkardeşler vb gibi guruplar, Kur’an ın zaten hukuki statüsünü belirlemiş olduğu guruplardır. Nisa 22’de babalar ile nikahlanmış olan kadınların nikahlanamayacağı, bunun FHŞ olduğu açıkça ifade edilmektedir. Dolayısıyla bu gurup ile ilgili her türlü cinsel suç kastı FHŞ kavramı içerisinde yorumlanmalı ve ceza buna göre uygulanamalıdır. Zina içerisinde değerlendirilemez. Bir ayrıntı daha vardır, “Kızgınlık verici” olarak anlaşılabilecek bir kelime de vardır.  Bu durumda olan kadınların “nikahlanması” mümkün değildir ama bu “zina” da değildir. Ayeti inceleyenler, niçin bunun FHŞ kabul edildiğini de göreceklerdir.

 

Zina için yapılabilecek tanım ancak “evli bir kadın ile cinsel ilişkiye girmek” olabilir. Başka bir tanım yapmanın lafzen imkanı yoktur.

 

Kur’an ın özel olarak tanımladığı bir eylemi genelleştirip yaygınlaştırmak ve buna göre ceza uygulamaya kalkmak mümkün değildir. Böyle yaptığımız zaman her fili, her eylemi, her davranışı “suç” kabul etmemiz gerekir. Yasaklama yolu açılır. Zina kavramında da benzer bir yaklaşım vardır. Kur’an bu eylemi “evli kadın”ın belirleyiciliğinde gerçekleşen bir fiil olarak tanımlıyor iken, hukuki düzenlemelerimizde (Fıkıh),  Cok daha geniş, herkesi kapsayan bir eylem olarak tanımlamaktayız. Örf gereği birtakım ilave düzenlemeler yapılabilir olsa bile, bu “ceza” noktasına varabilecek düzenlemeler şeklinde olamaz. Böyle olduğu için “namus cinayetleri” son derece yaygın hale gelmiştir.

 

Eğer Kur’an bir eylemi tanımlıyor ve o eylemin sınırlarını belirleyerek bir ceza öngörüyor ise, bizim için belirleyici olan tek şey bu olmalıdır. “Evet ama şu da vardır” şeklindeki bir yaklaşım kabul edilemez.

 

Zina’yı tanımladıktan ve kavramlarla olan ilişkisini belirledikten sonra ancak hukuki çerçevesini çizmemiz mümkündür. Bu manada, evli kadınların dışında kalan kadın veya genç kızlarla cinsel ilişkinin de “zina olacağı” varsayımı tamamen örfe ve varsayımlara dayanır. Kur’an da bunu karşılığı olmadığı gibi, bu husus net olarak tanımlanmıştır. Nisa 24 Bu manada çok açıktır:

 

“…..ve uhille lekum mâ varâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayra musâfihîn. Fe mâstemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne ucûrehunne farîdah. Ve lâ cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî min ba’dil farîdah…” Nisa 24

 

Ayetin birinci bölümü “akit sahibi olanlar”ı ayırarak “bunların dışında kalanlar size helal kılındı” demektedir. “sağa sola bulaşmayan güvenilir” (muhsinîne gayra musâfihîn) olan kadınların “mallarınız” karşılığında istenmesi meşru kabul edilmektedir. Ayet “fe âtûhunne ucûrehunne farîdah” demektedir. Bu durum, “Nikah” a yorumlanmakta ve bir cinsel ilişkinin gerçekleşebilmesi için veya gerçekleşen bir ilişkide “nikah” şartı aranmaktadır.  Oysa ayetin bahsettiği şey, “terâdaytum” yani, “irade ve rıza ile tercih edilen şey” dir. Yorumcular bu ifadeye dayanarak bunun bir “nikah akdi” olduğunu ama eksik bir akit olduğunu söylemektedirler. Başkaları başka türlü yorumlayabilirler ama bize göre böyle anlamanın imkanı yoktur.

 

Çünkü Nisa 25. Ve nur 33.ayetlerde, Nikah ile mukatebe edilecek olanların durumu da açıklanmaktadır.  Maddi imkansızlıklar sebebiyle gücü yetmeyenlerin taleplerinin kamu otoritesi tarafından değerlendirilmesi, mukatebe isteyenlerin nikah akitlerinin tescil edilmesi vs. gibi hususlar açıklanmıştır. Dolayısıyla Nisa 24. Ayetteki mananın “nikah” olmadığı da anlaşılmaktadır.

 

Nisa 24 neyi tarif etmektedir?

 

Biz öteden beri şunu söyledik, “bir ilişkide irade ile rızaya dayalı anlaşma şartı vardır ama nikah şartı yoktur” dedik. İşte Nisa 24 bunu açıklamaktadır.

 

Nisa 24’e göre, çeşitli sebeplerle “evlenmek” istemeyen veya ilişkilerini gizli tutmak isteyen veya başka bir sebeple bir arada olmak isteyenlerin tabi oldukları kuralları belirlemektedir. Buna göre, taraflardan en azından kadın olanın muhsen olması zorunludur. İlişkiyi gerektiği gibi götürebilecek, ifşa etmeyecek veya FHŞ olabilecek birtakım eylemlerde bulunmayacak düzeyde güvenilir olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra tarafların iradeleri ve rızaları ile anlaşmış olmaları gereklidir. Ayete göre bu anlaşmanın “gönül hoşluğu” sağlayabilecek bir şey olması gerektiği de anlaşılmaktadır. Bu mal ile olabileceği gibi başka şeyler de olabilir.

 

Bazıları buna itiraz etmektedir. Demektedirler ki, bir çocuk olursa ne olacak? Aslında ben bu soruyu sordum ama kimse cevap vermeye yanaşmadı. Bu sorunun cevabı da basittir: “Meryem oğlu Isa” gibi olacak.

 

Asıl mesele, Kur’an ın ortaya koyduğu hükümlerin gerektiği gibi hukuk diline tercüme edilmemiş olması ve daha çok örfe dayalı bir hukuk geliştirilmesinden kaynaklanmaktadır. Elbette örfün oluşmasında yine Kur’an ın vazettiği hükümlerin hukuk diline tercüme edilmemesinin de büyük rolü vardır. Yanlış anlamalar veya bilinçli olarak yanlış yönlendirmeler sonucu oluşan bir örf ile meseleler değerlendirilmekte ve böylece altından kalkılması zor bir hal almaktadır.

 

Bu itirazların en önemli dayanağı ise, “nesebin nasıl belirleneceği ve mirastan nasıl pay alacağı” ile ilgilidir. Her şeyden önce “Meryem oğlu Isa”nın nesebi nasıl belirlendiyse öyle belirlenecektir. Bir çocuk dünyaya geldiği zaman o anne ve babanın malı değildir artık. O topluluğa aittir. Anne ve baba sadece ona bakmakla görevlidirler. Hepsi budur. Çocuk üzerindeki tasarruf hakları “yaşama” koşulları ile sınırlıdır. Bu ayrı bir meseledir ve şimdiki konumuzla ilgili değildir bu yüzden detaylarına fazla girmek istemiyorum. Ayrıca tartışılabilir.

 

İkinci husus olan “miras” konusu da ayrı bir konudur. Burada şu kadarını söylemekle yetinmek istiyorum: “Anne babaya ait olan bir miras yoksa ne olacak?” hangi mirastan pay alacak? Bu endişenin temel gerekçesi de aslında Kur’an ın ortaya koyduğu sistemin anlaşılmaması veya yanlış yorumlanması veya yerine getirilmek istenmeyen kurallar sebebiyledir. Bir kere her insanın dünyaya geldiği andan itibaren “toprak ve doğal kaynaklar üzerinde hakkı vardır” Topluluk zaten bunun garantisini vermek zorundadır ve bununla görevlidir. “Yaşama hakkı” Kur’an ın kamu otoritesini sorumlu tuttuğu ve garanti altına almış olduğu bir haktır. Miras sebebiyle bir endişe dile getirenlere söylenecek şey “önce Kur’anın emrettiği hakları teslim edin” demek olmalıdır.

 

Netice itibariyle Kur’an iki ayrı ilişki türü tanımlamaktadır. Bunlardan birincis Nisa 24 de ifade edilen ilişki şeklidir. Bu türde olan ilişkilerde yazılı anlaşma veya akit zorunluluğu yoktur. Burada aslolan sözlü anlaşmadır ve verilen sözün yerine getirilmesinden ibarettir. Herhangi bir belge veya tanık aranmamaktadır. (terâdaytum – faridaten) Tarafların özgür iradeleriyle birbirlerine beyan edecekleri irade ve rıza ile bu anlaşma gerçekleşmiş olur. Bu özel bir anlaşmadır.  Ayetin sonundaki “İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ” ifadesi bu anlaşmanın gizli olduğunu da kanıtlar. Bu durumda ifşaatı suç haline gelmiş olur. Dolayısıyla ifşa edilemeyen bir şeyin de hukuki sonuçları olamaz.

 

Bununla ilgili olarak bazı yorumcular “eğer evliyiz derlerse” gibi bir bahane geliştirmektedirler. Böylece eylemi suç saymaktan çıkarmaktadırlar. Halbuki eylem zaten suç değil. Tarafların eğer hukuki bir talepleri varsa veya buna karar vermişler ise o zaman zaten nikah talep edeceklerdir. Bazıları bu durumu “mut’a” veya “muvakkat” nikah ile kayıt altına alma gayreti içine girmektedirler. Herşeyden önce evlilik tercihe bağlı bir haktır. Cinsellik ise insan haklarındandır. Dolayısıyla evlilik hakkının oluşması tarafların iradeleri ile mümkündür ve onların ekonomik olarak desteklenmesi ve kurulan ortaklığın sürdürülebilir olması için gerekli finansmanın sağlanması sorumluluğu da (eğer güçleri yoksa) kamu otoritesine verilmiştir.

 

Ayetler incelendiğinde, Nikah akdinin sadece talep edenlere uygulanabileceği de anlaşılmaktadır. Herkese uygulanması istenen zorunlu bir akit türü değildir. Bu yönde yorum yapanların ayetleri daha dikkatli incelemeleri gerekmektedir.

 

İkinci ilişki türü ise, yine Nisa 25 ve Nur 32- 33 te tafsilatlı olarak ifade edilen “mukatebe” edilmiş “enkehe”ye dayalı bir ilişki türüdür. Kamu otoritesinden talep edenlerin tabi oldukları çeşitli anlaşmalar olabilir. Tarafların anlaşma iradelerini beyan etmeleri ile gerçekleşir. Bu ilişki türünde, tescil edilmiş bir akit vardır ve taraflar o akdin kurallarına göre birbirlerine karşı sorumludurlar. Bunun da farklı versiyonları vardır ama genel olarak Tescil edilmiş Akit ile değerlendirilmektedir.

 

Bazıları Nikah’ın illetinin “istimta” olduğunu ve bu nedenle nikahın cinsel ilişki için yapıldığını zannetmektedirler. Her şeyden önce Nisa 24. Ayet bu varsayımın dayanağının olmadığını kanıtlar. Yani cinsel ilişki sebebiyle istimta varsayımının dayanağı yoktur.

 

Nikah’ın illeti istimta’dır ama istimta cinsel ilişki manasına gelmez. Eğer öyle olsaydı ademoğlu yeryüzüyle istimta edemezdi. “sizin için yeryüzünde müstakar: karar kılınacak yer ve meta’, İstimta edeceğiniz şeyler vardır” (Bakara 36)

 

Nisa 24 te “Fe mâstemta’tum” ifadesi kullanılıyor olmakla birlikte bu istimtanın “mallar” üzerinde oldğu da açıklanmıştır. İstimta Eşyayı kullanmak manasına gelir. Kadın bir eşya değildir, erkek de bir eşya değildir. Bu anlaşmadan kaynaklanan fayda demektir. Şöyle düşünebiliriz: İstimta “tükenmeyen, sürdürülebilir faydalanma” şeklidir. Tıpkı gayrimenkulden faydalanma gibidir. Ondan faydanma devam ettiği sürece fayda da devam eder. Bu manada “nikah” cinsel ilişki için değil, faydanın devamlılığı içindir. Yani ekonomiktir, ortak mülkiyetin tescili manasına gelir.

 

vesselam

 

 

 

 


YorumcuYorum
Sam Adian
16.07.2012
15:40

Ne yapmalı? Kur’an Zina isnadını ağır şartlara bağlayarak önemli ölçüde sınırlandırmaktadır. Son derece önemli ve hassas bir konu olan “evlilik kurumunun sürdürülebilirliği” ile “özel hayatın gizliliği” ilkelerinin bu çerçevede göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Zina, sadece bir sözleşme ihlali olarak değerlendirilmektedir. Sözleşmesi olmayanların zina ile suçlanmaları da bu açıdan mümkün değildir. Zina: Evli bir kadın ile yapılan cinsel ilişkidir. Zina sadece bir “isnat-iddia”dır. Böyle bir isnat olduğunda, iddia sahibi ispat ile yükümlüdür. Zina suçunun illeti kadının evli olması ve cinsel birlikteliğin gerçekleşmiş olmasıdır. Zina sadece “evli kadınlar” ile sınırlandırılmış olup genişletilemez. Zina suçu ve ispat: Zina’da ispat yükümlülüğü iddia sahibindedir. Suçunu kanıtlamak kamu otoritesinin görevi değildir. Iddıa sahibinin kanıtlaması zorunlu tutulmuştur. Kamunun zina soruşturma yetsisinin bulunmamasında önemli nedenler vardır. Çünkü kamunun isnada müdahele etmesi, her şeyden önce özel hayatın gizliliği ilkesinin ihlali anlamına gelir. Bu sebeple: 1. Kanıtlama yükümlülüğü iddia sahibine aittir. 2. İddia sahibi 4 tanık getirmek zorundadır. Buna göre iddia sahibi + 4 tanık toplam 5 kişinin aynı iddiayı aynı tutarlılıkta kanıtlayabiliyor olmaları gerekir. Buradaki tanıklık “görgü tanıklığı”dır. Kanaatler zina suçunun ispatı için yeterli değildir. 3. Kamu otoritesinin zina iddiasını soruşturma yetkisi yoktur. 4. Zina iddiasında bulunan yeterli şahitleri getirir ve iddiasında ısrar ederse, kamu otoritesi, sadece şahitlerin güvenilirliklerini yani şahitlik yapabilecek koşulları taşıyıp taşımadıklarını soruşturmakla yükümlüdür. 5. Eğer şahitlerin ehliyeti varsa, ve iddialarında bir tutarsızlık yoksa, bu durumda kamu otoritesi iddianın kesinliğinden emin olmak için teknik soruşturma yapabilir. Ceza hükümleri: Zina fili, geri dönülemeyecek sonuçlar doğuran bir eylemdir. Bu sebeple de kanıtlanması imkansız olmamakla birlikte çok zordur, ağır şartları vardır. Buna göre: 1. Kesin olarak ispat edilmesi halinde zaniye ve zani’ye (kadın ve erkeğe) 100 celde vurulur. 2. İddia sahibi iddiasını ispatlayamaz veya yeterli tanık getiremez ise, bu durumda iddia sahibine 80 celde vurulur ve ömür boyu şahitlikleri kabul edilmez. (Pişman olmadıkça)(bana göre tanıklık etmeye çalışanlara da aynı ceza uygulanır) 3. Eşler arasında zina iddiası halinde, eğer yeterli tanıkları yoksa, Nur 6. Ayete göre yemin etmeleri ve lian yapmaları önerilmektedir. Bir ceza önerilmemiştir. Burada önemli olan faydanın sürdürülmesidir. 4. BGY’e zorlananlar kamu otoritesinin sorumluluğundadır. Onların yaşama hakkının garanti edilmesi sorumluluğu kamuya verilmiştir. Zorlayanlar hakkında hukuk ihlali sebebiyle ceza uygulanır. Zorlayıcı sebeplerin ortadan kaldırılması veya bertaraf edilmesi de kamunun sorumluluğudur. Önemli bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor: Nisa 24’te ifade edilen birliktelik için de “zina” iddiasında bulunanlar için de aynı ceza öngörülmüştür. Çünkü bu ayette de Muhsenat kelimesi geçmektedir ve ayetin çerçevesine göre birlikte olanların birliktelikleri suç sayılmamıştır. Zina sayılamayacak haller:

Evli olmayan kadınlar (bekar veya iddetini doldurmuş dul) ile cinsel ilişki zina değildir. (Nisa 24) 1. Buna göre evli bir erkeğin bekar bir kadın ile olan ilişkisi de zina sayılamaz. 2. Nikah düşmeyen kişilerin cinsel birliktelikleri zina değildir. FHŞ dir. Buna göre cezalandırılırlar. (ayetle hukuki çerçevesi belirlenenler) 3. Kaçırarak tecavuz etmek zina değildir. Çünkü zina oluşabilmesi için her iki tarafın da IRADESI'nın olması gerekir. Burada iki ayrı suç oluşmuştur. Birincisi Eşkiyalıktır buna göre ceza uygulanır, ikincisi FHŞ vardır buna göre de ceza uygulanmalıdır. Tazminat hakkı vardır ve ağırlaştırılmış olarak uygulanır. 4. Lezbiyenlik veya homoseksüellik zina değildir. FHŞ dir. Buna göre değerlendirilmelidir. 5. Cinsel istismar, istismarın türüne göredir. Eğer saldırı söz konusu ise buna göre de değerlendirilebilir, ancak FHŞ dir. 6. Diğer her türlü cinsel etik yoksunluğu (profesyonel eylemler, istismar amacı taşıyanlar, toplu eylemler vs.) FHŞ kavramı içinde değerlendirilir ve türüne göre ceza uygulanır. Genel olarak bu şekilde özetlenebilecek ZINA çerçevesi, hukuk diline aktarılırken ayetlerin ortaya koyuduğu temel hükümler dikkate alınmalıdır. FNŞ kavramı ayrıca tartışılmalı ve çerçevesi belirlenmelidir. Ancak zina ile karıştırılmamalıdır.

Müesses hükümlerden hüküm çıkmaz.

Harun Özdemir
17.07.2012
00:50

Mr. Adian Allah selamı ve bereketi üzerine olsun!

Umarım afiyettesinizdir.

Bazı görüşlerimi her yazıda tekrar etsem de arkasından gelen cümlelerim tekrar değildir. Okurken sıkılmayasınız diye söylüyorum:

Kadın ve erkeğin, hiçbir şekilde cinsel ilişki kurmaları meşru olmayan kişilerle ilişkiye girmeleri zinadır. Veya cinsel ilişkileri hiçbir akitle meşrulaştırılamayacak kişilerin ilişkileri zinadır.

İrade ve rızayla başlanmış ama diğer şartların bir ikisi eksik kalmışsa bu ilişki zina değildir çünkü tamamlanabilir niteliktedir. Eksik ama tamamlanabilir akitlere “fasit” dedim ve “batıl” akitlerden ayırdım. Fasit akitler, batıl olmaz ya kendi iradeleriyle eksiklikleri giderirler yada mülki amir resen yapar.

Doğuştan veya evlilik yoluyla doğan “akrabalık-yakınlık” evlenmeye engel olduğu gibi; -Cariye sahibi olan kişi, cariyelik akdinde cariyeyi hangi amaçla aldığını akde yazar. Eğer emeğinden ve hizmetinden yararlanmayı yazmış ama cinsel ilişki kurmayı baştan kabul etmemişse, bu cariye ile de ilişki kuramaz, haramdır. Soru: Efendi ile cariyesi ilişkiye girerse; zina mı yapmış olurlar, hür ile cariye denk midir, cezası nedir?

-Müşrik ve müşrike, zina suçlusu olmasalar da Mümin ve Müminenin bunlarla evlenmeleri haram kılınmıştır. Müşrik kimdir? Müşrük neden “rics” dir. Müşrike bakire de olsa iffetsiz midir? Müminin müşrike ile ilişkiye girmesi suç mudur, cezası nedir?

-Efendi, cariyesi ile ilişki kurmayacak şekilde akit yapmış ve o da ev halkından biri gibi olmuştur. Efendi cariyesini sattığında bir başkasının mülkiyetine geçtikten sonra onunla ilişki kurması meşru mudur?

-Müşrike, iman edince muhsen olur mu, iffetli sayılır mı?

Bu sorular biraz da Fetavay-ı Hindiye kıvamında oldu. Daha güncel ve oldukça yaygın bir ilişkiyi gündeme getirmek istiyorum:

Bir iş ilanında “şu şu özelliklere sahip 3 bayan eleman aranıyor” yazısını gören ve çalışmak isteyen bayanlar, belirtilen adrese gidiyorlar. Genellikle işe alınırken işin konusu ve ücretini konuşuyorlar, anlaşabiliyorlarsa da bayan eleman çalışmaya başlıyor. Bir süre sonra patronla eleman arasında duygusal bir yakınlaşma oluyor. Bu cinsel ilişkiye kadar varıyor. Bu ilişki konusundaki fetvanızı rica ediyorum. Başlangıçta sadece iş ve ücret konuşuldu, sonradan buna ilişki eklendi.

-İkinci durum ise şu: İşin konusu ve ücretinde anlaşıldıktan sonra bayan elemana son olarak evli misin, arkadaşın var mı, benimle şehirler arası yolculuk yapabilir misin, gerektiğinde geceyi evin dışında geçirebilir misin… türü sorular soruluyor. Bayanın sorulara “evet!” diyorsa işe alınıyor “Hayır!” diyenler ise işe alınmıyor. Bu ikinci durum için de fetvanızı da rica ediyorum. Güzel günlere uyanın!

Sam Adian
17.07.2012
02:00

Dear Mr. Ozdemir

Gecenin ilerleyen saatlerinde bilgisayarınızı baaşına geçip tuşlara basmanız ne kadar zarif bir davranış. Uykunuzdan feragat etmişsiniz.

Tabii "nikah akdinin Re'sen yapılabileceği" gibi bir varsayımı nereden çıkardığınız merak ediyorum? Hangi senaryodan? Nikah talebe bağlıdır. Talep eden varsa Kamu otoritesi onu tescil eder. Aksi halde nikaha zorlaması söz konusu bile değildir.

Fetevai hindiye sorularını geçiniz. Önce bir cariye bulun sonra onları düşünürüz.

Ama sorularınıza gelince. Bu meseleyi yazmayı düşünüyordum, burada kısaca özetle geçeyim sonar detaylı anlatırım.

Kur’an üç türlü ilişki tanımlar. 1. Serbest ilişki : Bu ilişki türünde kayıt altına alınması gereken herhangi bir akit yoktur. Eğer ilişki kuranlar yani erkek ve kadın birbirlerine nikahlanmalarında mani halleri yoksa ilişkileri zina değildir. Ancak bu ilişkilerinin kayıt altına alınması da gerekli değildir. Yazılı bir sözleşme talep edilmez. (nisa 24)

2. Ticari ilişki:Bu ilişki türü, iş kurumunun ücreti karşılığında personel istihdam etmesi gibidir. Önceden belirlenmiş kurallar çerçevesinde ilişki yürütülür. Bir çeşit ticari işbirliği veya işçi-patron ilişkisi gibidir. Bir sözleşmeye göredir. (Nisa 25)

3. Ortaklık: Bu ilişki türü, sizin “evlilik” dediğiniz ilişki türüdür. Mali ortaklık/bölüşüm içerir. Önceden belirlenmiş kurallara gore yürütülür. (Nur 33)

Bu üç ilişki türü de “zina” olarak değerlendirilemez. 2. Ilişki türünde eğer kadın “FHŞ” sayılabilecek eylemlerde bulunursa, normal ilişki türü için öngörülen cezanın yarısını alır. Tanımlamalarınızı ve “zina” algınızı buna gore değerlendirir ve gözden geçirirseniz daha isabetli olacağı kanaatindeyim.

Senaryoculukta başarılı değilim ama sizin senaryonuzu biraz değiştirebilirim sanıyorum: Yani sizin bir hizmetçiye ihtiyacınız var, bir iş kurumuuna başvurdunuz ve istediğiniz personelin niteliklerini söylediniz. İş kurumu da sizin istediğiniz niteliklere sahip bir hanımafendinin başvurusuna rastladı ve şartalrınızı söyledi. Bu şartlar içinde cinsel ilişki de var ve bunun karşılığında önerdiğiniz ücreti de biliyor. Neticede hanımefendi işi Kabul ederse sözleşmeyi imzalar ve sizin eve taşınır.

Gelelim iddialarınıza: “Kadın ve erkeğin, hiçbir şekilde cinsel ilişki kurmaları meşru olmayan kişilerle ilişkiye girmeleri zinadır. Veya cinsel ilişkileri hiçbir akitle meşrulaştırılamayacak kişilerin ilişkileri zinadır.” Diyorsunuz.

Bu tanımızı kanıtlamanız gerekir. Cinsel ilişki meşru olmayan, mesela baba ve kardeşlerle ilişki gibi mi? Bu zina mıdır? Buna delil sormuştum daha once diye hatırlıyorum ama siz o kelimeyi atladınız sanırım… Kur’an bunu “FHŞ” olarak tanımlıyor, siz nasıl “zina” diyebiliyorsunuz?

Müşrik konusu: Diyelim ki bir zina suçu ispatlandı, zina eden erkek ve kadının müşrik olanlarla evlenmeleri gerek. Peki, müşrikin müşrik olduğunu nasıl tespit ediyorsunuz? Ancak kim olursa olsun, iman ettikten sonra geçmişi sorgulanamaz ve geçmişine gore değerlendirilemez. Yeni duruma gore değerlendirilmek zorundadır.

Bir de sürekli Cariye lafı dolaşıp duruyor. Ayetler “genç kızlar” diye ifade ediyor böyle söylemek ayıp olduğu için mi cariye deniyor diye merak ediyorum… (Nisa 25 I ayrı tutarak)

Efendim, sabah kahvemi içerken gördüm yazdığınızı, dışarı çıkmadan size cevap yetiştireyim istedim, umarım nobetçi yorumcu muamelesi görmem.

Dualarınızı bekleriz

Güzel uykular

Sam Adian
17.07.2012
07:32

Dear Mr.Ozdemir Efendim bir husus daha var, aslında iki husus Konuya ilave olması açısından, zina meselesi tartışılırken sanırım gözden kaçan bir husus oldu. “El yevme uhılle lekumut tayyibât ve taâmullezîne ûtûl kitâbe hıllun lekum ve taâmukum hıllun lehum vel muhsanâtu minel mu’minâti vel muhsanâtu min ellezîne utûl kitâbe min kablikum izâ âteytumûhunne ucûrehunne muhsınîne gayra musâfihîne ve lâ muttehızî ehdân ve men yekfur bil îmâni fe kad habita ameluhu ve huve fîl âhıreti minel hâsirîn” (Maide 5) Anladığınız gibi, Maide 5. Ayet. Burda enteresan bir durum söz konusu değil mi sizce? Mü’mine’lerden ve ehl-i Kitaptan olanlardan “muhsınîne gayra musâfihîne ve lâ muttehızî ehdân” olanlar “hıllun lehum” dur diyor. Ayet böyle söylediğine göre, bu zina senaryoları ve dahi sizin senaryolarınız nereden çıkıyor? İkinci husus şudur: Siz bana bu tartışmalar esnasında bir tarihte “Fıkhın nikahtaki şahitlik” konusuna değinmiş ve bu şahit meselesini sormuştunuz. Tartışmanın harareti sebebiyle atladık sanırım, dün akşam yorumları okurken gözüme ilişti. Efendim bu konuyu “sözleşmeler” bahsinde incelemek yararlı olabilir. Takdir edersiniz ki, Kur’an israfı sevmez. Akitlerin nasıl yapılacağı bir yerde anlatılmış olduğuna göre, ( Hafızam yanıltmıyorsa bakara 282), nikah akdinin mukatebe edilmesi esnasında ayrıca bir ifade kullanmasına gerek yoktur. Kaldı ki nikah alenidir ve zaten şahit sıkıntısı yoktur. Kamu otoritesi de akdi tescil etmektedir. Ama tabii bu şahitlik konusu sadece ve sadece Nur 33 ayette belirtilen mukatebe ile enkehe olması halinde geçerlidir. Diğerleri için böyle bir şey söz konusu bile değildir. Mubarek bir gün olur inşallah Saygılar

Sam Adian
17.07.2012
07:35

Bir tane de sorum vardır Sizin uzmanlığınıza sığınarak

Şimdi, bildiğiniz gibi fıkıhta Fasıt olan şey aynı zamanda batıldır. Fakat muamelatın nikah bahsine geldiğimiz zaman ilginç bir şekilde bu fasıt olan aynı zamanda batıldır hükmü değişiveriyor. Ben bunu bir türlü çözemedim.

Belki sizin iyi bikr fikriniz vardır

Vesselam

Harun Özdemir
17.07.2012
09:50

Selam gençler!

Allah ilminizi ve dikkatinizi artısın.

Sevgili Cengiz kardeşim de Ms. Adian da fasit akitler konusunda çok güzel şeyler yazmışlar ama ne yazık ki istifade edemedim! Mr.Adian, fasit akit batıdır diyerek topu taca atmış; oyunda kalmasını çok isterdik ama olmadı. Sıcaktan da yapmış olabilir!

Cengiz kardeşim, fasit kelimesinin iştikakından yola çıkarak bir tanım yapmaya çalışmış. İştikaktan yola çıkarak kelimenin türevlerini anlamlandırmak mümkündür ama bu her zaman mümkün olmaz. Hanefilerin kavramsallaştırdığı benim de benimsediğim fasit akit, tamamlanmamış akitlere denir. Eksiklikleri giderilebilir akitlerdir. Fasit akit tanımı gereği eksiklikleri var ve giderilmesi gereken bir akittir. Eğer biz akitleri ya sahih yada batıl diye tasnif edersek hayatın akışında ziddi bir yavaşlama ve mahkemelerde sayısı tutulamayacak kadar fazla dosya birikecektir.

Bakara-282'de ticari muameleler örneği üzerinden anlatılan "az olsun çok olsun herşey yazılsın" prensibi bilgisayar ve dijital kartlar icat edilinceye kadar, ciddi muamele ve yazışma gerektiren bir emirdi. Bugün gelişen teknoloji, bu işlemi POS makineler ile saniyelere indirmiştir. Kağıt para iptal edilir, para sadece dijital olursa yazışma da, yolsuzluk da, vergi tahakkuku da, havale de, her türlü kaıt dışı ekonomik muamele... sorun olmaktan çıkacaktır.

Bu örneği şunun için anlatıyorum: Teknoloji geliştikçe "fasit akitler"in alanı daralıyor. Belki elektronik imzaların kullanıldığı evlilik sözleşmeleri mülki idareye e-mail olarak bildirilebilecek; Mr Adian bunu belki cep telefonları ile yapmanın çok daha seri olabileceği tezini savunacaktır. Belki de RNE, yorulmayın, herşey MOBESE lerde ve dinlemelerde kayıtlı, kriz kontrol altında, diyecektir. Bir başkası da, adı bende saklı kalsın, rahat olun kayıt melekleri sizi izliyor, diyecek. Kim bilir daha neler olacak!

Ama son tahlilde bir muamele ya sahihtir yada batıl! Eksiklikler biraz sonra veya çok sonra bir şekilde giderilecektir.

Sam Adian
17.07.2012
13:01

Dear Mr. Ozdemir Allah ilminizi ve müktesebatınız artırsın. Ben sizden fıkhın bu “fasıt-batıl” meselesindeki muamelatın nikah kısmına kadar “fasıt olan batıldır” anlayışının “nikah bahside nizçin muteber olmadığı” hususunda tafsilatlı ictihatlarınızı beklerken, siz tuttunuz bir güzel mezheb-i hanefiye’nin ictihadını anlattınız. Elleriniz dert görmesin. Fakat böyle olunca bizim sorular kaynamış oldu. Bu yüzden tekraren sormak istiyorum, biraz da modifiye ederek: Birinci sorum: “El yevme uhılle lekumut tayyibât ve taâmullezîne ûtûl kitâbe hıllun lekum ve taâmukum hıllun lehum vel muhsanâtu minel mu’minâti vel muhsanâtu min ellezîne utûl kitâbe min kablikum izâ âteytumûhunne ucûrehunne muhsınîne gayra musâfihîne ve lâ muttehızî ehdân ve men yekfur bil îmâni fe kad habita ameluhu ve huve fîl âhıreti minel hâsirîn” (Maide 5) Bu ayette özetle, Mü’min ve Ehli Kitap olup “muhsınîne gayra musâfihîne” olanlar dahi, “izâ âteytumûhunne ucûrehunne” olduğunda sizin için “hıllun lehum” olurlar diyor. Ayetin içeriğinde Nisa 24 ve 25’te olduğu gibi herhangi bir nikah veya mukatebe etmeyi gerektirecek bir ifade veya bir ima yok. Demek ki, nikah yok ama “Helal” bir durum söz konusu. Ayetin sonu da önemlidir bana göre.. Şimdi bu ayet ve diğerleri ortada iken, Nasıl oluyor da, her türlü cinsel ilişkiye bir nikah elbisesi biçme zorunluluğundan söz edilebiliyor? Ayetin son kısmı ve özellikle Nisa 25 ortada iken, nasıl oluyor da “şu da zinadır, bu da zinadır” diyebiliyoruz? Hasseten Nisa 25’e dikkat etmenizi rica ediyorum, orada bir akit olduğu halde eğer FHŞ bir durum söz konusu olursa uygulanacak cezanın yarısı oranında indirildiği hükmü açıkça vardır. Niçin? Ben düşünüyorum da, dünyada yaklaşık 7 milyar insan yaşıyor, bu 7 milyarın bir kısmı çocuk bir kısmı da yaşlı, geriye kalanların kahir ekseriyeti de ya bekar, ya evlenip boşanmış yani dul insanlar. Yani dünya nüfusuna göre çok az bir topluluk evli ve üretime devam ediyorlar. Buna göre, geriye kalan kahir ekseriyetin tamamı zina mı ediyor? Ve devam edelim: “Kadın ve erkeğin, hiçbir şekilde cinsel ilişki kurmaları meşru olmayan kişilerle ilişkiye girmeleri zinadır. Veya cinsel ilişkileri hiçbir akitle meşrulaştırılamayacak kişilerin ilişkileri zinadır.” Diyorsunuz. Kur’an bu konuda bir boşluk bırakmamış. Varsa bir boşluk üzerinde tartışırız, ancak ayetler net olarak her gurubun hukuki statüsünü tanımlıyor. Genel olarak “cinsel etik yoksunluğu” şeklinde tanımlayabileceğimiz ve sizin ifadenizin kapsamı olan durumu/durumları da tanımlıyor ve buna FHŞ diyor. Öte yandan “zina”yı da açıkça tanımlayarak cezasını belirliyor. Bütün bunlara rağmen siz bu cümleyi nasıl kurabiliyorsunuz? Hangi delille? Ve tekraren: "nikah akdinin Re'sen yapılabileceği" sonucuna nasıl ulaştığınızı ve bunun için Kur’an daki delillerinizin ne olduğunu merak ediyorum. Kur’an mukatebe edilmesi gereken anlaşmayı sadece Nur 33 te ve sadece talep edenler için öngörmektedir. Hangi nikah akdini Re’sen yapıyorsunuz ve hangi yetkiyle? Ve Sayın Demirci “Ne kuranda ne de hadis ve sünnette zina için bekar-evli-dul ayrımı vardır. Bu ayrımları kişiler kendileri tanımları ile kurmaktadır. El zinası, göz zinası vardır.” Diyorsunuz. Zina’nın hangi halde oluşacağını Kur’an tanımlamıyor mu demek istiyorsunuz? Bir şeyin “zina” olabilmesi için mutlaka kadın olan tarafın “EVLI” olması gerektiği halde, nasıl bir ayırım bekliyorsunuz? El zinası, göz zinası tanımlarınızın yanı sıra “düşünce zinası” da var mıdır diye sormak geliyor içimden açıkçası. Efendim bize cevaplar lazım.. aslolan cevaplardır. Saygılar

Sam Adian
17.07.2012
17:57

Sayın Demirci Ulaştığınız sonuçlar, tanımları neye gore yaptığınıza bağlıdır. Siz zina kavramını müşrik kavramı ile karşılaştırmak suretiyle bir sonuca ulaşmaya çalışıyor ve böylece genelleme gayreti içine giriyorsunuz. Ancak Zina kavramı somut, nesnel bir kavramdır ve siz bunu müşrik gibi subjektif, soyut bir kavramla kıyaslamak suretiyle yorumlamaya ve ulaştığınız sonuçları da bu manada doğru Kabul etmektesiniz. Evliliği zina için bir kriter olarak görmediğiniz zaman en azından yarım düzine ayeti gözardı etmiş olursunuz. Elbette bu sizin yorumunuz ve tercihiniz. Bizim söyleyebileceğimiz bir şey olmaz. Zinaya götürecek bütün yolları “haram” Kabul ediyorsunuz ve bunun yani zina kavramının “mü’miinler” için olduğunu söylüyorsunuz. Ayetleri yeniden incelemeniz yararlı olabilir. Bu ifadeniz şunu da içerir yanılıyorsam düzeltiniz, biz mü’miniz, siz değilsiniz. Doğrusu tehlikeli bir yaklaşım. ANcak yine de bir fikirdir, sizin yorumunuzdur. Yahudilikte de zina vardır ve recm cezası uygulanır. Fıkhın bu yöndeki fetvalarının kaynağını da böylece anlamış oluyoruz. Kur'an kendinden öncekileri içselleştiren bir kitaptır. Dolayısıyla geçmişin kitapları ile bizim sonuca ulaşmamızın imkanı da yoktur. Örfe dayalı temennileriniz ile Kur’an ın ortaya koyduğu hükümler aynı şey olmayabilir. Elbette örf de gözardı edilmemelidir ancak örfün alışkanlıkları Kur’an a mal edilmemelidir. Saygılar

Sam Adian
17.07.2012
18:00

Sayın Demirci

bir konuuyu daha not etmek adına ifade etmek istiyorum,

iddialarınıza Kur'an dan delil getirmiyorsunuz, ifadelerinizden anlaşılan örf ve Kur'an dışı kaynaklardan etkilendiğiniz veya yararlandığınız anlaşılıyor. Bu kabil yaklaşıma Kur'an dır demek ne kadar doğru bir yaklaşımdır onu bilemem.

Cinsel ilişkide bulunmuş bir kadını iffetsizlikle suçlamak vahim bir yaklaşımdır. Bunun sosyolojik sonuçları da zaten tarih boyunca sayısı belli olmayan cinayetlerle bir vakıa olarak ortadadır.

Saygılar

Lütfi Hocaoğlu
17.07.2012
20:49

Sayın Adian,

Evliliği zina için bir kriter olarak görmediğiniz zaman en azından yarım düzine ayeti gözardı etmiş olursunuz.

diyorsunuz. Evliliğin zina için kriter olduğuna ait ben bir tane bile ayet bulamadım. Lütfen hangileri olduğunu açıklar mısınız?

Sam Adian
18.07.2012
01:59

Sayın Hocaoğlu

Kur’an da geçen NISA kavramını incelediğinize inanıyorum. Teknik analizlerini sizin çok daha iyi yapacağınızdan eminim. Ben sadece bir iki örnek vermek istiyorum burada:

Bakara 187, ve 223. Ayetler cinsellikle ilgilidir. (başkaları da vardır) Bu ayetlerde kullanılan Nisaukum ifadesi “herhangi kadın” anlamına gelir. Belirleyici bir özellik atfedilmez. Topluluğun içindeki kadınlar manasındadır. Bu ayetlerde cinsellik ile ilgili olarak özellikle Bakara 223. ayet olmak üzere herhangi bir sınırlama da getirilmez.

Nisa 24. Ayette ise, bu kelime marife olarak gelmektedir. Bununla yetinilmemekte Muhsenat kelimesi de marife olarak kullanılmaktadır. Buna göre nasıl kadınların hariç tutulduğu da açıklanmaktadır. Bu hariç tutulan kadınlar, ketebe edilmiş yeminli kadınlardır. Belirli bir şey ile bağlı olan kadını tarif eder. Bu herhangi bir kadın değildir. Evlilik tanımının en temel argümanı da “ketebe” edilmiş olmasıdır.

Sizin konuyu daha ayrıntılı incelemiş olduğunuzdan eminim

Saygılar

Sam Adian
18.07.2012
03:24

Sayın Demirci

Bakış açınızı eleştirme lüksümüz yoktur. Sizin değerlendirmelerinizdir ve bu ölçüde de saygılı oluruz.

Ancak eğer "biz" ifadesinden kasdettiğiniz şeyin ne olduğunu da tam olarak açıklarsanız daha faydalı olur diye düşünüyorum.

Vesselam

Lütfi Hocaoğlu
18.07.2012
10:20

حِصْن: kale demektir. Korunulan yerdir. Fiil olarak Kuran’da bu anlamda kullanılır.

لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ "sizi saklaması, koruması için zırh" şeklinde aynı kök kullanılır.

Örneğin: أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا Fercini sakladı, korudu (Meryem için). وَمَرْيَمَ ابْنَةَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا : İmran kızı, fercini koruyan Meryem.

Muhsen kadın korunan kadın demektir. Bunu sadece evli kadınlara dayandırırsanız zina sadece evli kadınlar için olur. Oysa Maide 5'te: حِلٌّ لَهُمْ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ Mümin kadınlardan muhsen olanlar ve sizden önce kitap verilenlerden muhsen kadınlar size helaldir. Evli olsalar nasıl helal olacak? Muhsen kadın demek ferci korunan kadın demektir. Evli ise kocası dışındakilerden, bekar ise herkesten. الْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَاءِ: Evli kadınlar anlamında olan budur. (Bakara 24) Zaten Muhsenat dişil çoğuldur. “kadınlardan evli kadınlar” demesinin manası yoktur. Mine-n Nisa dediği anda evli kadın haline gelir.

أَنْ يَنْكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ: Mümin muhsen kadınlarla nikahlanması. Evli olsalar nasıl nikahlanacaklar. Burada da muhsen bekardır. Sonunda mine-n Nisa deseydi evli olacaktı.

وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً: Burada muhsene suç atan sonra dört şahit getirmeyenlere verilecek 80 kırbaç anlatılıyor. Dikkat edin burada atılan suçun ne olduğu söylenmiyor. Çünkü burada muhsen kadın bekar ise zina suçu, evli ise fuhuş suçudur. Kuran işte böyle mükemmel hazf yapar. Böylece ifade en ekonomik şekilde çok şeyi anlatır.

Bu nedenle zina suçunun evlilikle ilgili olduğuna dair ayet delili yoktur. Tam tersine ayetler bekar kadınla ilgili olduğunu anlatır.

Gelelim Nisa 15 ayetine bu açıdan bakmaya: Orada ne diyordu: وَاللَّاتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَائِكُمْ Dikkat edin, sonundaki min nisaiküm’e. Zaten Ellati dişil çoğul, yetine’de dişil çoğul fiil. Dişil sıygaları eril sıygalarına galip olmayacağı için erkeklerden bir tanesini bile kapsamadığı kesin. O zaman “kadınlarınızdan” ifadesine ne gerek var? İşte buradaki kadınlarınız ifadesi bunların “bir erkeğin kadını” yani en azından "evli" olduğunu gösterir. Tıpkı muhsenatın sonuna eklenen mine-n nisa’nın evli olduğunu gösterdiği gibi. Bu nedenle:

Zina: Nikah akdi olabilecek kimseler arasında akitsiz cinsel ilişkinin olmasıdır. Etye-l fahişe: Nikah akdi olamayacak kimseler arasında cinsel ilişkinin olmasıdır.

Harun Özdemir
18.07.2012
11:14

Selam Mr.Adian,

Umarım afiyettesinizdir.

The Sam Adian Time'ı çıkarmama az kaldı! Deneme baskılarına geçtiğimiz şu günlerde bazı manşetleri pucu olsun diye iletiyorum:

"...akitteki eksiklikler mülki idarece re'sen giderilir..." demiştim, delilim Nûr-32'dir.

"Fasit akitle yapılan ilişkide irade ve rıza varsa zina olmaz" derken, sahih akde gerek yok dediğim anlaşılmasın! Tamamlanması yönüne gidilir, ya gönüllü yada re'sen sahih akde dönüştürülür!

Bir senaryo çerçevesinde zinanın tespitini şahitlerle birlikte örneklemeyen bu konuyu biliyorum, demesin! Biraz da patensiz yürüyelim!

Niza konusu olabilecek her muamele bir şekilde yazılmalıdır! Gerekli görmediğiniz konular yazılmazsa sonunda bir şekilde niza ile sonuçlanabilir, bu durumda tarafları "fasit akdin tamamlanmasına" götürür. Bu ya emsale, belki örfe, kimbilir belki de resen çözüme zorlar.

Hayat TSE standartlarında yaşanmadığına göre merdiven altı ilişkiler ve muameleler sonunda tarafları ya zararlar ödendikten sonra fasit akdin feshine ya da sahih akde dönüştürülmesine götürür.

"Babalarınızın nikahladığı kadınları nikahlamayın; geçmişte yapılanlar hariç ..."onlar geçmişte kaldı, denmektedir. Nisâ-22'de anlatılan husus, yakın yüzyıllara kadar dünyanın bir çok yerinde görülen bir evlilik türüydü. Kuran, kaçamak ilişkiden bahsetmiyor, aleni, gelenek haline gelmiş batıl bir aditten bahsediyor. Bunun yaygınlarması ve nesilden nesile devam etmesi "fahişeten ve mekta"dır.

Yine söylüyorum: Nisâ-22'de süre gelen aleni ve herkesçe bilinin batıl nikah ile kaçamak yapılan, örfte ve hukukta yeri olmayan bir ilişkiden bahsediyor, bir veya iki defa ise zina, üç ve daha fazla ise fuhuştur!

Nisâ-23'de kimlerle nikahın haram olduğu tek tek ta'dat edilmiştir. Bu tür ilişkiler de örfte ve hukukta yeri olmadığından zinadır, çokça yapılırsa fuhuştur.

Bir ilişkiye hemen zina diye hükmetmek, Kuran'da sıklıkla dillendirilen "bağışlayıcılık" ilkesine uymaz. Cezada şüphelerin sanığın "aleyhinde" yorumlanacağı yönünde kanaati olanlara bir sözüm yok!

Mümin bekar cariyelerle evlenilebileceğine değinmiştim, buna itiraz etmişsiniz Mr.Adian. Zahmet olmazsa Nisâ-25'e bir kez daha bakabilirsiniz. Mihri, bekar genç kızdan daha değerli kim var ki, onunla evlenemiyorsanız, artık genç kıza razı olun, hiç yoktan iyidir diyelim...

الْيَوْمَ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ وَطَعَامُ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ حِلٌّ لَّكُمْ وَطَعَامُكُمْ حِلُّ لَّهُمْ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ وَلاَ مُتَّخِذِي أَخْدَانٍ وَمَن يَكْفُرْ بِالإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ El yevme uhılle lekumut tayyibât(tayyibâtu) ve taâmullezîne ûtûl kitâbe hıllun lekum ve taâmukum hıllun lehum vel muhsanâtu minel mu’minâti vel muhsanâtu min ellezîne utûl kitâbe min kablikum izâ âteytumûhunne ucûrehunne muhsınîne gayra musâfihîne ve lâ muttehızî ehdân(ehdânin) ve men yekfur bil îmâni fe kad habita ameluhu ve huve fîl âhıreti minel hâsirîn(hâsirîne).

Musafihin olmayan muhsin ile ehdanı ittihaz edinmeyen kimdir, hukuk diliyle biri açıklar mı? Örfi midir, tahmini midir, bu konuda hakem kararı mı vardır...? Bilene müracaat ediyorum.

Bir genelleme yapmıştım, hakem kararıyla fercini kirlettiği kanıtlanmamış kadınlar muhsen ve iffetlidir diye ve illa müşrike. Ehli kitap kadınları hakında olumsuz bir görüşüm olmadı; olduğunu sanan varsa yanılıyor.

Hukukta müşrik ve müşrike Allah eş koşan kişi değildir; hukuksuz yaşamayı seçen veya bizim hukuk düzenimize muhalif olan, tanımadığını beyan eden, nikahlandığımla değil, hoşlandığımla yatarım diyen, evli olabilirim ama sadık kalmak zorunda değilim diyenler, hukuken müşriktir.

Tevbe Suresi'nde hukukunuzu tanımıyorum ama bir konuda sizinle anlaşma yaparsam da uyarım diyen müşriklerle savaşmayın, anlaşmalarına sadık kaldıkları sürece de barış içinde yaşayın mealinde bir ayet var, sanıyorum yanlış hatırlamıyorumdur...

Tanımları nasıl yaparsanız sonuç da öyle çıkar: Klasik fıkıhta Mezheb-i Hanefiye göre fasit akit, eksik ve tamamlanabilir veya feshedildiğinde zararları ödenen akittir. Diğer mezheplerin bu konudaki görüşü farklıdır. Diğerleri madem eksiktir, o zaman yok hükmündedir, akit batıl hükmündedir, demiş olabilirler. Takdir ulemanın!

Benim bu konudaki delilim Nûr-32'dir. Evlendirin demek, varsa bir eksiklikleri tamamlayın anlamına da gelir. Mezheb-i Hanefiyeye değinmemin nedeni ilk kez iddia edilmiş bir görüş olmadığını hatırlatmak içindi.

Maide-5'e fazla değindiniz ama en önemli noktayı kaçırıyorsunuz: "...Onların yemekleri size, sizin yemekleriniz de onlara helal kılındı..." Böyle bir ifade ancak helal ve haram konusunda aralarında anlaşma olan kişiler için kullanılır. Bu ayetteki "utul kitap", "ehli kitap" olmayabilir. Ehli kitap denmediğine göre, biraz daha çalışman gerekiyor.

Mr Adian, halkım sizi seviyor, reytinginiz yüksek olsun!

Sam Adian
18.07.2012
11:26

Sayın HOcaoğlu

Kelimenin manası ile ilgili sorunumuz yok, bu açıdan sıkıntı yok. Öyle mana da verilebilir. Biz böyle anlamıyoruz ancak bu açıdan bakmanın da sakıncası yoktur.

Bahsettiğimiz şey, sizin anlattıklarınızla hiç ilgili değil. Meryem’in ile ilgili ifadeye dikkat ettiyseniz eğer orada açıkça ferc ifade edilmiştir. Yani muhsenattan kastedilen şeyin Ferci korumak olduğunu açıkça söylemiştir. Demek ki Muhsenat kelimesi ferci korumak demek değildir. Öyle olsaydı ayrıca ferc ifade edilmezdi.

Maide 5 te Nisa kelimesi geçmez, mü’minlerden muhsen olanlar der.

Nisa 15’te Nisa kelimesi marife değildir. Yani herhangi bir kadındır. Toplumun içindeki herhangi bir kadın manasındadır. Bu açıdan sadece Bakara 187 ile benzerdir.

Bakara 187 neyi anlatır? Helal kılınan nedir? Kadın bir eşya değildir ki onları kullanmak helal olsun. O halde neyi helal kılıyor? Veya bakara 223’te anlatılan şey nedir? Bu iki ayeti örnek vermemizin sebebi kadınların bir özellik sahibi olmadan, yani sadece kadın olarak cinsel açıdan helal kılındığını söyler. Cinselliğin bir insan hakkı olduğunu herhalde takdir edersiniz.

Nisa 15 teki şeyi “zina” kavramına indirgemek doğrusu çok zordur. FHY kavramının Kur’an da ne için kullanıldığı ve ne tür eylemlerin FHŞ olarak isimlendirilidğini ayetler açık açık anlatır. ZINA da bir FHŞ dir. Bu ayet varken, bekar için zina evli için Fhş olur demek nasıl mümkün olur bilmiyorum.

Buna göre, gurup seks yapmanın sakıncası yoktur herhalde. Veya pornografinin. Veya show yapmanın da sakıncası yoktur vs. Çünkü siz, nisa 15’i evli kadınlar ile ve sadece zina ile sınırlandırdınız. Tabii bunu yaparken Zina kavramının cezasının belirlenmiş olduğunu dikkate almadınız. FHŞ tanımını da dikkate almadınız. Size göre FHŞ yapan sadece evli kadınlar olmalı değil mi?

Bütün bu yorumlarınızda Nisa 24 teki açıklamaya hiç dokunmadınız. Burada ne diyor? “Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâballâhi aleykum…” Nisa marife gelmiştir, sizin açıklamalarınıza göre marife olmasına da gerek yoktur. Hatta zaten Nisa kelimesini kullanmasına gerek yoktur.

Hariç tutulan şey nedir? Eğer söylediğiniz gibi “bekar” olanlar ise, helal kılınan kim?

İkinci önemli bir durum ise, Marife olarak kullanılan Nisa kelimesi kendi başına da evli kadını ifade eder. Nasıl bir kadın hem evli olup hem de bakire olabilir?

Bir dostum bana şöyle demişti, “bizim geleneklerimiz ve alışkanlıklarımız, kendi beklentilerimizi kitaba tasdik ettirmeyi gerektirir” Doğrusu pek haksız sayılmaz.

Vesselam

Lütfi Hocaoğlu
18.07.2012
11:40

Yukarıdaki yorumum gayet açıktır. Kuran kelimeleri ısraf etmez. Eğer kadın olduğu anlaşılan birine kadınlardan derse ne anlarsınız? İşte bunları düşünürseniz ve yorumumu tekrar okursanız gayet açıktır.

Nisa kelimesi kadın demektir. Eğer bir erkeğe izafe edilirse onun kadını demek olur ki zevcesidir.

Zaten Nisa 24 marife gelerek o kadınların evli olduğunu gösterir. Tekrar söylüyorum: Muhsenat sonuna ninennisa gelmediği müddetçe evli kadın demek değildir. Yukarıda bahsettiğim ayetleri tek tek o zaman siz analiz edin ve biz de muhsenin minennisa olmadan evli kadın olduğunu anlayalım. Ama tek tek yapın, yuvarlak cümlelerle değil.

Ferci koruma meselesine gelince: Meryem fercini ihsan etmiştir. Oysa muhsen ism-i mef'uldür ve korunan demektir. Korunulan şey kadınlar için olunca ferci anlaşıldığı için her seferinde tekrar etmez. İşte kuran dili böyle ekonomiktir.

Sam Adian
18.07.2012
11:48

Dear Mr.Ozdemir

Afiyetiniz daim olur inşallah

"...akitteki eksiklikler mülki idarece re'sen giderilir..." demiştim, delilim Nûr-32'dir.

Demek ki, siz “ortaklık” içeren bir akdin olası eksikliklerinin bir niza oluşması halinde giderilebileceğini söylüyorsunuz. Yani akdin hukuk dilindeki karşılığı gereği bunun yapılabileceğini. Burda bir sıkıntı yok. Eğer deliliniz Nur 32 ise. Ancak bu, diğer gurupları tanımlamıyor. Biraz daha gayret etseniz daha iyi manşetler çıkabilir… Nisa 22 ye dayandırdığınız sayılama sisteminin geçersiz olduğunda genel kanaat olduğunu sanıyordum ama siz haberleri takip etmiyorsunuz galiba.

Cariyelerle evlenmeyle ilgili problem nedir anlayamadım. Ben “cariye” söyleminde şikayet ederken nisa 25 I ayrı tutmuştum. Bir daha okuyunuz. Diğer yerlerde cariye kelimesi olmadığı halde cariye atfı yapıldığı için söylemiştim. Cezada şüphe... “kesin olarak ispat” edilmesi istenen ve zaten bu şekilde cezalandırılabileceği açıkça ifade edilen bir eyleme pek uygun düşmüyor. ÜStelik “acımayın” diyorsa burada “bağışlayıcılık” ilkesinden söz etmenin de pek imkanı yok gibi geliyor bana ama yine de siz bilirsiniz.

Maide 5 ile ilgili olarak ehdanı ittihaz edilmeyenler konusunda haklılık payınız olabilir. Daha dikkatli bakmak lazım. Ancak hukuki müşrik tanımınızdan etkilenmedim desem yalan olur. Teknoloji gelişiyor, yakında müşrikmeter çıkarsa şaşırmayacağım.

Küçük bir hatırlatma: “zinaya yaklaşmayın çünkü o bir fhş dir.” Pardon, kacıncı kez yapıldığında fhş oluyor demiştiniz? Efendim sabahı şerifleriniz hayrolur inşallah

Vesselam

Sam Adian
18.07.2012
12:32

Sayın Hocaoğlu

Galiba yanlış anlaşılıyor

"Zaten Nisa 24 marife gelerek o kadınların evli olduğunu gösterir. Tekrar söylüyorum: Muhsenat sonuna ninennisa gelmediği müddetçe evli kadın demek değildir." diyorsunuz.

Oysa bizim bahsettiğğimiz şey zaten NISA kelimesidir. Muhsenat ise evli kadına ait bir özellik olarak bahsedilmektedir. Yani hariç tutulan şey evli muhsenat ve ketebe edilmiş bir kadını tarif eder. Bunu ayrı tutar ve bunun dışında olanların helal kılındığını söyler.

Bir çelişki daha var, muhsenat kelimesini "fercini koruyan kadın" olarak tarif ediyorsunuz. Oysa Nisa 25 te, evli kadının bir özelliği olarak kullanılmış. Evli kadının bakire olması beklenemeyeceğine göre muhsenat kelimesi ferc e bağlanamaz diye düşünüyorum.

Herhalde burada anlaşamadığımız bir şey yok,

Zannediyorum, bu nikah ve ilişki meselesini de gündeme taşımak gerekiyor, detaylı olarak, tek başına zinayı tarif etmek yetmiyor sanırım. Konu biraz eksik kalıyor gibi.

Vesselam

Lütfi Hocaoğlu
18.07.2012
13:01

Muhsen kadın demek ferci korunan kadın demektir. Evli ise kocası dışındakilerden, bekar ise herkesten. Çünkü nikahlanılan kadına uhsinne (muhsen edildi) denmektedir. Erkekler için ise muhsinin demektedir (ism-i fâil). Hem de muhsine gayre musafih şeklinde bir sıfat ekleyerek, erkeğin kadını muhsen yaptığı ama onunla cinsel ilişkide bulunarak muhsen yaptığını anlatmaktadır. Yani kendisi dışındakilerden onun fercini koruma görevini de almaktadır.

Size katılıyorum ki konuyu çok ayrıntılı olarak incelemek gerektiğine inanıyorum.

Tabi ki bunlar benim yorumlarımdır. Siz benim verdiğim usulle kelimelere anlam vermek zorunda değilsiniz. Sizin içtihatlarınız sizi bağlar. Benim ki de beni bağlar. Benimki doğrudur, siz yanlışsınız demiyorum.

Bir de biz bu konuda Adil Düzen varmış gibi hükümlere varmaktayız. Ancak Cengiz beyin dediği gibi bu durum NŞA (normal şartlar altında) olmasıdır. Günümüzde Türkiye'de nikah demek sadece iki kişinin değil, iki sülalenin evlenmesidir ve artık erkek kadının malı, kadın da erkeğin malı gibidir. Evlenmeleri son derece zor şartlar altındadır. Çok fazla şeyler istenir, öyle ki erkekler evlendikleri zaman üzerlerine binecek yükten korkarlar ve evlenmekten kaçınırlar. Bir de eğer boşanma olursa adeta iki sülale düşman olur. Erkek ve kadın birbirinin baş düşmanıdır. Mahkemelerde sürünürler. Hakimler kadını korumak adına erkeğin neredeyse tüm gelirini kadına nafaka olarak verir. Bunun bir çok örneği çevremde var. Bu durumda insanlar nasıl nikah yapacaklar?

Bize göre Adil Düzen gelmeden İslam nikahı olmayacak, bu zalim düzenin evliliği zorlaştıran ve zinaya teşvik eden düzeni aileyi darmadağın edecektir.

Lütfi Hocaoğlu
20.07.2012
12:06

Cengiz bey,

Kusura bakma, internete yeni bağlanabildim. Dul kadınlarda bekardır. Hüküm yönünden aynıdır.

Yalnız elmuhsenatı minennisa'da dulları evlilere katmıyorum. Onlar bekar hükmündedir.

Lütfi Hocaoğlu
20.07.2012
16:47

Dikkat ettiyseniz daha önceki yorumlarımda aslında var. Etye-l fahişe, etyen bi fahişetin ve zina farklı şeylerdir.

Zina bir fahişedir. Fakat bizim fuhuş dediğimiz: "fahişeye gelme" yani "etye-l fahişe"dir. Gelme fiili olacak ve fahişe marife olacak ve bi harf-i cerini almayacak. Yoksa "etyen bi fahişetin" şeklinde bi ile ve nekre gelmesi de sadece kötü davranışlardır, cinsel ilişki değildir.

Ellati Yetine-l fahişe'de de zaten ellati dişil çoğul, yetine de dişil çoğul, tekrar mine-n nisa dediği zaman evli kadınlar anlamına geliyor. Çünkü laf gereksiz yere uzatılamayacağı için mine-n nisa bir anlam ifade etmeli. Mine-n nisa gelmediği zaman muhsenat evli ve bekar, zina ve fuhuş yapmayan kadınlardır. Çünkü muhsenatla evli iseler nasıl nikahlanılacak?

Lütfi Hocaoğlu
20.07.2012
21:20

Etyen bifahişetin için bir azaptan bahseder Kuran.

Nebi hanımları için bu azap iki mislidir.

Cariyeler için bu azap yarı yarıyadır.

Oysa etye-l fahişe için ölene kadar ev hapsi vardır. Ölene kadar ev hapsinin iki misli olmaz, yarısı da ölüm zamanı bilinemediği için olmaz. Bu nedenle bu ikisi birbirinden farklıdır. Yani etyen bifahişetin'deki azap ev hapsi değildir.

Yine Lut kavmi için etye-l fahişe der, hem de kadınların yerine erkeklere etyediyorsunuz (geliyorsunuz) der. Burada "gelme" fiili ve fahişenin marife gelmesi ve bi harf-i ceri ile gelmemesi ile ikisi farklılaşır.

Lütfi Hocaoğlu
20.07.2012
22:10

Dikkat edin. Homoseksüel erkeklerle ilgili olan Nisa 15 değil, Nisa 16'dır. Onlara eziyet edin diyor.

Etyen bifahişetinde ise azap edin diyor. Nebi hanımlarına iki misli, cariyelere yarısı kadar azap edin diyor.

Etye-l fahişe olan kadınlarda ise eve hapsedin diyor.

Etye-l fahişe'ye ben mükerrer zina diyemiyorum. Gramer buna engel oluyor. "Ellati eteyne-l fahişe" deseydi olabilirdi. Ama "Ellati yetine-l fahişe" demesi buna mükerrerlik anlamı vermenize engeldir. "Ellezine amenu" ile "Ellezine yuminune" arasındaki fark da budur. Bir de "yetine" sülasi babdır. Mükerrerlik bildiren tef'il babıdır. Yani ben mükerrerlik ifade eden bir delil bulamadım. Eğer varsa bilmek isterim.

Sam Adian
24.07.2012
09:50

Nisa 16'da "eziyet edin" manasına gelen kelimenin hangisi olduğunu çözemedik

fe âzûhumâ : bir ahlaksız davranış / An immoral act manasında olduğuna göre, başka eziyet etme manası verilebilecek kelime hangisidir?

Sam Adian
28.05.2024
13:42
Our views have completely changed based on our findings on adultery. Because:
1. The meaning of the word "Nisa" has not been fully determined. The Islamic tradition has tried to reach a conclusion by attributing hypothetical meanings to this word.
2. There are no prohibitions in the book. The word "HRM" has been corrupted and banned by the meanings invented by fundamentalist traditionalists. However, this word refers to the "possibility of harm". Essentially, this concept is not for the organism, but for physical actions in social life. In other words, it is not a concept that directly concerns Women or Men.
3. The Book does not impose any restrictions directly on Men and Women. On the contrary, if a limitation is sought, especially in terms of sexuality, the book is extremely flexible in this regard. Restrictions on marriage do not belong in the book, but are fabrications of traditional "masculinist" society.
4. Morality is not a blessing sent by God to people, it is a lie that people put into books. Because the concept of "Morality" does not have a universal definition. It consists of behaviors that vary according to each individual and each society.

5. If we are God's creation, God must have already created us as He wanted us to be. Therefore, not accepting the software that God sees fit for us is a betrayal to God. If God wanted to limit our behavior, he would design the software accordingly. (The claim that God created us to test us does not belong to God, but to theistic charlatans.)

As a result, we know today that the concept of "adultery" (ZINA) is not related to "sexuality" or "marriage". Essentially, "marriage" is not a suggestion of the book.

Therefore, we no longer have the views expressed in this article we wrote years ago.





Çok Okunan Makaleler
Reşat Nuri Erol
M.Tekelioğlu; 15 Temmuz’a doğru: travmadan kurtulmak…
7.07.2017 129905 Okunma
Mete Firidin
Hz. Musa Ne Zaman Yaşadı?
12.05.2011 119570 Okunma
11 Yorum 07.04.2020 15:05
Mete Firidin
Kudret Helvası Menne
13.11.2013 112378 Okunma
4 Yorum 15.11.2013 03:46
Mete Firidin
Hz. Nuh, İbrahim, Yusuf ve Musa Kronolojisi
5.04.2015 108774 Okunma
10 Yorum 12.01.2020 16:47
Mete Firidin
Hurufu Mukatta
9.04.2011 90247 Okunma
7 Yorum 25.03.2020 18:55
Mete Firidin
Hz. İbrahim Ne Zaman Yaşadı?
28.02.2011 84832 Okunma
4 Yorum 25.03.2020 18:59
Mete Firidin
Estetik Ameliyat ve Nisa Suresi 119. Ayet
3.10.2014 76079 Okunma
1 Yorum 03.10.2014 20:39
Mete Firidin
Petra Yalanı
28.04.2015 71962 Okunma
9 Yorum 02.05.2015 13:07
Mete Firidin
Salat Kelimesinin Kökeni
26.02.2012 67413 Okunma
10 Yorum 03.06.2020 00:23
Mete Firidin
Kuran'da Kölelik
27.12.2013 63995 Okunma
86 Yorum 08.01.2014 17:16
Mete Firidin
Bekke Ve Mekke
27.01.2011 54519 Okunma
9 Yorum 25.03.2020 19:30
Sam Adian
HAMR ve HUMR
25.02.2012 53325 Okunma
19 Yorum 28.05.2024 13:50
Süleyman Karagülle
ABD Başkanlık Seçimi
19.11.2016 41465 Okunma
28 Yorum 19.12.2016 21:41
Lütfi Hocaoğlu
Fahişe ve Fahşâ
20.08.2015 40210 Okunma
81 Yorum 16.09.2015 00:08
Mete Firidin
Hz. Lut’un Kızları
7.06.2011 39512 Okunma
4 Yorum 01.02.2020 21:22
Mete Firidin
El Tur ve Tur-i Sina?
24.03.2013 38407 Okunma
21 Yorum 23.06.2021 12:46
Mete Firidin
Amen ve Senetin
15.11.2012 35411 Okunma
31 Yorum 30.11.2012 13:47
Mete Firidin
Lâ mevcûde illâ Hû???
18.12.2010 34734 Okunma
1 Yorum 25.12.2010 15:11
Sam Adian
BIR EYLEM OLARAK ZINA
14.07.2012 34675 Okunma
25 Yorum 28.05.2024 13:42
Mete Firidin
Lut Kavmi Homoseksüel Değildi!
3.08.2014 33819 Okunma
15 Yorum 03.12.2017 03:35
Hikmet Güveloğlu
HİÇ
2.01.2017 33736 Okunma
2 Yorum 03.01.2017 11:37
Reşat Nuri Erol
Süleyman Karagülle - Altın Ekonomisine Geçiş
2.11.2013 32876 Okunma
2 Yorum 30.01.2016 22:15
Mete Firidin
Kabe Kavseyni Ev Edna
15.06.2012 32509 Okunma
1 Yorum 22.05.2018 01:32
Mete Firidin
Nuh’un Üvey Oğlu!
25.10.2015 31768 Okunma
28 Yorum 12.01.2020 17:30
Hikmet Güveloğlu
Musaddık'ın Kerameti, Zarrab'ın Laneti
30.11.2017 31356 Okunma
1 Yorum 30.11.2017 19:32
Mete Firidin
Homohabilis Havva ve Havvalar
20.04.2012 30770 Okunma
27 Yorum 15.04.2020 09:47
Mete Firidin
Adem'in ve Havva'nın Hatası
2.03.2014 30383 Okunma
34 Yorum 10.03.2014 00:48
Mete Firidin
Nutfetin Emşâcin (99)
14.05.2013 29590 Okunma
24 Yorum 17.05.2013 15:16
Mete Firidin
İbni Arabi ve Araf 175-176. Ayetler
16.11.2011 29078 Okunma
9 Yorum 19.11.2011 17:29
Hikmet Güveloğlu
KAYIN BABA, DAMAT, İPSİZ VE SAPSIZLAR
18.12.2016 28788 Okunma
1 Yorum 20.12.2016 00:47
Süleyman Karagülle
KABİR AZABI
25.02.2014 28752 Okunma
8 Yorum 05.03.2014 21:24
Mete Firidin
Miras ve Kelale Ayetleri
13.02.2014 28551 Okunma
53 Yorum 28.02.2014 13:04
Mete Firidin
Allah Celle Celalühü Ne Demektir?
30.11.2014 27888 Okunma
1 Yorum 01.12.2014 08:16
Süleyman Karagülle
Görevimiz
22.02.2014 27326 Okunma
12 Yorum 05.02.2016 21:44
Sam Adian
FINANSMAN MESELESI VE ZEKAT
8.11.2012 27270 Okunma
46 Yorum 28.05.2024 13:53
Mete Firidin
Kevkeb
10.08.2011 27133 Okunma
1 Yorum 28.08.2012 12:03
Mete Firidin
Hz. İbrahim’in Atası ve Nemrut
19.04.2015 27087 Okunma
1 Yorum 20.04.2015 20:48
Mete Firidin
Enam Suresi 145. Ayet Ve Haram Yiyecekler!
31.12.2017 26833 Okunma
Mete Firidin
İçki Haram mı?
25.05.2015 25734 Okunma
13 Yorum 12.01.2020 17:25
Mete Firidin
Kuran’da Namaz Vakitleri
28.12.2014 25282 Okunma
Mete Firidin
Hz. Yunus ve Ambergris
12.12.2012 24911 Okunma
2 Yorum 13.12.2012 13:23
Mete Firidin
Nuh’un Gemisi ve Cudii
12.01.2014 24699 Okunma
45 Yorum 05.02.2016 23:06
Mete Firidin
Kuran'da Tecavüzün Cezası
18.02.2015 24048 Okunma
2 Yorum 21.02.2015 17:19
Mete Firidin
Hz. İsa’nın Doğum Günü
2.01.2015 23622 Okunma
Mete Firidin
Hz. Adem’in Kaburgası
25.04.2012 23264 Okunma
59 Yorum 28.04.2012 13:42
Mete Firidin
İmhotep Hz.Yusuf mu?
27.10.2011 22340 Okunma
3 Yorum 05.11.2019 07:59
Ahmet Yücel
YUNUS SURESİ 62-63-64. AYETLER VE TEFSİRİ
19.02.2016 22089 Okunma
4 Yorum 01.05.2024 22:56
Mete Firidin
Hz. Musa ve Hızır'ın Buluştukları Yer
16.03.2012 21870 Okunma
10 Yorum 17.03.2012 10:03
Cengiz Demirci
İlk karzı hasen kooperatifi
3.01.2013 21512 Okunma
25 Yorum 06.02.2013 20:31
Hikmet Güveloğlu
ASKERLİK VATAN BORCU
25.01.2017 21437 Okunma


© 2024 - Akevler