Mete Firidin
El Tur ve Tur-i Sina?
24.03.2013
38409 Okunma, 21 Yorum

El Tur ve Tur-i Sina?

 Kuran’da ve Tevrat’ta Tur dağı olarak anlatılan yerin neresi olduğu hep merak edilmiştir. Acaba Sina Yarımadası’nda mı? Yoksa başka bir yerde mi? Bununla ilgili birçok teori mevcuttur.

Kuran ayetlerinden Kutsal Tuva Vadisinde bulunan bir yer olduğu anlaşılmaktadır. Tuva “birçok kez” anlamına gelmektedir. Tur dağı birçok kez kutsal olan bir vadide bir yerdir. Bu yerin bir yamacı da vardır. Öyleyse bir tepecik olmalıdır. Eğer dağ olsaydı vadiye sığmaz veya kendisi bir vadi oluştururdu.

Hz. Musa’nın Mısır’da kaza ile bir adamı öldürüp sonra Medyen yöresine kaçtığı bilgisi Tevrat’ta ve Kuran’da mevcuttur. Medyen’in kuzey batı Arabistan olduğu bilinmektedir. Bu bölge bizim Hicaz olarak bildiğimiz bölgedir.

Kuran okurken Kasas suresi 27. Ayette bir şey dikkatimi çekti!

 Bu ayetin meali daima şu şekilde yapılmıştır: Kızların babası: «Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan o senden bir lütuf olur. Ama sana ağırlık vermek istemem. İnşallah beni iyi kimselerden bulacaksın» dedi.[27]

 Fakat ayetin orijinal halinin Latin harfleri ile yazımı şöyledir:

Kâle innî urîdu en unkihake ihdebneteyye hâteyni alâ en te’curenî semâniye hicec(hicecin), fe in etmemte aşran fe min indik(indike), ve mâ urîdu en eşukka aleyk(aleyke), setecidunî in şâallâhu mines sâlihîn(sâlihîne).

Burada geçen ve yıl anlamı verilen kelime “hicece” kelimesidir. Oysa hicece kelimesi İbranicede “dini festival, period”; Arapça’da bizim bildiğimiz“hac” anlamına gelmektedir. Kuran’da yıl için sene, tarihi yıllar için aam kelimesi kullanılmaktadır. Oysa burada hac olarak verilmiştir.

Daha doğru meal şöyle olmalıdır:

: Kızların babası: «Bana sekiz hac dönemi çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on hac dönemine tamamlarsan o senden bir lütuf olur. Ama sana ağırlık vermek istemem. İnşallah beni iyi kimselerden bulacaksın»

Bu ayetten bu bölgenin insanlarının hac yaptıklarını ve yılları hac dönemine göre saydıklarını anlıyoruz. Medyen kelimesi aynen Medine kelimesine benzemektedir. Din yeri, şehir veya borç anlamına gelmektedir. İslam’dan önce de Müşrik Arapların hac yaptıkları bilinmektedir. Bu hac geleneği Hz. İbrahim’den sonra bu bölge insanları tarafından da devam ettirilmiş ve İslam öncesi döneme kadar gelmiştir.

Kasas suresinin bir sonraki iki ayetinde ise mealen şöyle denmektedir:

Musa: «Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım bir kötülüğe uğramayacağım. Söylediklerimize Allah vekildir» dedi.[28] Musa süreyi doldurunca, ailesiyle birlikte yolculuğa çıktı. Tur tarafından bir ateş algıladı. Ailesine: «Durunuz, ben bir ateş algıladım; belki oradan size bir haber yahut tutuşmuş bir odun getiririm de ısınabilirsiniz» dedi.[29]

Burada merak uyandıran bir şey vardır: Musa acaba nereye seyahat etmiş olabilir? Muharref Tevrat’ta “Mısıra yola çıktı” denmektedir. Oysa Kuran’daki başka ayetlerden Musa’nın Mısıra gitmeyeceği aşikar dır.

Mesela Kasas suresi 33. Ayet: Musa: «Rabbim! Doğrusu ben onlardan bir cana kıydım. Beni öldürmelerinden korkarım”. Demektedir.

Bu durumda Musa ailesi ile birlikte başka nereye yolculuk yapmış olabilir?

Önceki ayetlerde hac bahsi geçmiştir. Bu bir hatırlatmadır. Aksi takdirde “bana 8 ya da 10 sene çalışırsın” denirdi. Musa zamanında da o bölgede hac yapılmaya devam edilmektedir. Musa’da bir Müslüman dır. Borcu olan süre de tamamlanmıştır.  

Ali İmran suresi : 97: "Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır"

Benim düşüncem borcu bitince Musa çoluk çocuğu ile hacca gitmiştir.

Kasas 29. Ayette: Musa süreyi doldurunca, ailesiyle birlikte yola çıktı. El Tur (Ettur) tarafında bir ateş algıladı. Ailesine: «Durunuz, ben bir ateş algıladım; belki oradan size bir haber yahut tutuşmuş bir odun getiririm de ısınabilirsiniz» dedi.[29]

Bu ayette El Tur (Ettur) denilmektedir. Bu Tur’un marife olması bilindik bir şey olduğu anlamına gelmektedir.

 Tur ne demektir? El Tur ne anlama gelmektedir?

Eski alimler Tur kelimesine dağ anlamı vermişlerdir. Oysa Kuran’da dağ kelimesi “cebel” dir. Tur veya aslına uygun olarak Aramice sur dağ demektir.

Semitik etimolojik araştırmalar sonunda şu bilgilere ulaştım.

Yukarıda da görüldüğü gibi Arapça swr kökü dağ, atlama, sıçrama, atılım anlamlarına gelmektedir. Bu anlam İslam alimlerinin Tur kelimesini dağ ile adlandırmasından dolayıdır. Oysa atlamak, sıçramak anlamları ile birlikte olduğuna göre tepecik anlamı olması daha uygundur.

Proto-semitic: tvr; Arapça: trr kökü ise yırtmak, kesmek anlamındadır.

 

Y(ğ)wr kökü Arapça da sert, kayalık, engebeli arazi demektir.

Proto-semitik dilde gir: çakıl, har: dağ, tepe; qur: yontma taş, qir: duvar, ir: kasaba qatar: tütsü sunusu demektir.

Akkadça puru: kurban etmek. Turu, itru, itarru, taru, turu: getirmek, vermek, sunmak demektir. Taranu ise çatı, gölgelik anlamına gelmektedir.

Kısacası Tur kelimesinin anlamı yüksekçe, kayalık, kurban kesilen yer, sunak demektir.

Ayrıca tarihi bilgilere göz attığımızda farklı kıtalardaki insanların bile aynı tarz sunaklar yaptıklarını görürüz. Mesela Mayalar sunak olarak piramitleri kullanmışlardır. İnka’lar dağları, Sümerler ise zigguratların (yüksek yer demektir) üstlerini kullanmışlardır. Anadolu’da da yüksek kayalıklar ziyaret yerleri olarak kabul edilmiş ve adaklar kesilmiştir, kesilmektedir.

Yani sunakların bütün dünyada benzeşen en büyük ortak yanı yüksek ve kayalık olmasıdır.

Tevrata göre Musa'nın Kitap aldığı dağ “horeb” dır. Hor kayalık, tepe, dağ, dağlık verimsiz alan anlamına gelir.

Akkadça mekku kaya anlamına gelir.

 

Tevrat'a göre Hz. İbrahim'in İshak'ı kurban etmek üzere götürdüğü mekân Moriya(Moriyya, Möriyâh, Moriah) diyarıdır. Moriah kelimesinin gerek etimolojisi gerekse nereye delâlet ettiği tam olarak bilinmemektedir. Bir yoruma göre Moriah, "uzaktan görülebilen" yani "yüksek yer" demektir. Onkelos targumunda Moriah diyarı "ibadet, tapınma yeri" olarak çevrilmiştir. Talmud bilginleri Moriah'ı mür dağı ile alâkalandırmışlardır. Mür bitkisi Filistin'de bulunmamaktaydı ve Arabistan'dan getiriliyordu. Şu halde Moriah diyarı diye adlandırılan yer mür diyarı yani Arabistan olabilir.
Yahudi geleneği kurban yeri olan Moriah diyarını, Moriah dağı veya Kudüs'teki tapınak tepesiyle aynîleştirmektedir. fakat bu geç döneme ait bir gelenektir. Ahd-i Atîk'te bir de Moriya dağı vardır. Hz. Süleyman'ın mabedi inşa ettiği bu tepe, tarihçi Josephus'un nakline göre İs-hak'ın kurban edilmek istendiği Moriah diyarının dağı ile aynıdır. Onkelos targu-mu, Tekvîn'in (22/14) açıklamasında Hz. İbrahim'in oğluna gelecek nesillerin buraya ibadete geleceklerini söylediğini nakleder. Çünkü bizzat İbrahim orada Yehova'ya ibadet etmiştir. Kudüs targumu ise İbrahim'in, oğlu İshak'ı kurban etmek istediği o yerden "Yehova'nın sunağının, evinin dağı" diye bahseder. Ancak Kitâb-ı Mukaddeste ne Davud'un yaptığı mezbah [518] ne Hz. Süleyman'ın mabedi inşasında [519] ne esaret sonrasında mabedin ikinci yapılışı ne de mabedin Makkabîler döneminde temizlenişinde İbrahim'in İshak'ı kurban etme hadisesine ve bu işin aynı yerde olduğuna temas edilir. Ayrıca gerek peygamberler gerekse İbrânîler'e Mektup'un yazarı ve diğer yazarlar, ataları İbrahim'in oğlunu kurban ettiği yerle kendi ibadet mekânları arasındaki bu bağı zikretmemişlerdir.[520]
(dervisler.net/peygamberler-tarihi/hz-ismail/?wap) alıntıdır).(maru Akkadça zürriyet, oğul demektir)

Yahudi geleneklerine göre kurban kesilen sunağın (mezbah) en eski adı terumah dır. Terumah İbranicede hediye, kurban anlamına gelmektedir. Bu sunağın en eski belirgin özelliği yüksekçe olan üzeri düz kayalıktır. Yahudi ansiklopedisi bu terumah sunağı için nedense Mekke’deki bazı yerleri örnek göstermektedir.

 Cahiliye döneminde Araplar, Recep ayında putlara kurban keser ve bunlara atire derlerdi. Îbnü'l-Kelbî, Arapların dikili taşların ve putların yanında kestikleri koyunlara el-Atair dediklerini, el-Ati-re'nin "Boğazlanmış" anlamına geldiğini, kurban kestikleri yere de "El-Itr" (Sunak) dediklerini kaydetmektedir (alıntıdır: ilimdunyasi.com/asri-saadette-islam/musrik-araplar-ve-gelenekleri/?wap2)

İngilizce ve diğer bütün batı dillerinde sunak anlamına gelen kelime “altar” dır.

Bu kelimenin El İtr kelimesinden kökenlendiğini düşünüyorum. El İtr olarak bize gelen sunak kelimesinin ise El Tur (Ettur) kelimesinin zaman içinde değişmiş hali olduğuna inanıyorum.

Türkçede kullanılan türbe kelimesi de bu İtr kelimesi ile ilgili olabilir.

Kısacası Kuran’da geçen tur kelimesi dağlık taşlık arazi ve sıçrama, basamak anlamlarına gelmektedir. El Tur kelimesi genel olarak sunak anlamına gelmektedir. Fakat Kuran’da geçen özel anlamı ise benim kanatime göre Arafat Vadisinin ortasında bulunan Cebel-i Rahme tepesidir. Çünkü Hz. İbrahim oğlu İsmail’i burada bulunan granit taşlardan oluşmuş Cebel-i Rahme’de kurban etme girişiminde bulunmuştur. Defalarca kutsal olan Tuva Vadisi de Arafat Vadisidir.

 

Bu tepe Yahudi kaynaklarında bulunan sunak (terumah) tanımına tıpatıp uymaktadır.

İslami kaynaklarda da Hz. İbrahim’in oğlunu yani İsmail’i burada kurban etmeye giriştiği yazmaktadır. Yani Hz. İbrahim’in kutsal sunağı El Tur burasıdır. Bu nedenle Hz. Musa’nın kısasında anlatılan ve Allah ile konuştuğu yer burasıdır. Daha sonra Tevrat levhalarını aldığı yer de burasıdır.

Hz. Musa hac esnasında Müzdelifede gecelerken Arafat vadisinde Cebel-i Rahme’nin yanında bir ateş görmüştür.

Ayrıca bu düşüncemi destekleyen başka ayetler de vardır. Mesela: Kasas suresi 44-45-46. Ayetler:

(Resulüm!) Musa’ya emrimizi vahyettiğimiz sırada sen batı yönünde bulunmuyordun ve (o hadiseyi) görenlerden değildin.[44] Bilakis biz (o zamandan senin zamanına kadar) nice nesiller var ettik de, onların üzerinden uzun zamanlar geçti. Sen onlara âyetlerimizi okuyarak, Medyen halkı arasında bulunanlardan da değildin; aksine biz (başka) peygamber göndermiştik.[45] (Musa’ya) seslendiğimiz zaman da, Tûr’un yanında değildin. Bilakis senden önce kendilerine uyarıcı (peygamber) gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak (orada geçenleri sana bildirdik), ola ki onlar düşünüp öğüt alırlar.[46]

Anlaşıldığı gibi Hz. Muhammed’e Allah “ Musa’ya emrimizi vahy ettiğimiz sırada sen batı yönünde bulunmuyordun” demektedir. Burada belirgin olarak bir lokalizasyon gösterilmektedir. Mekke şehri Arafat ve Cebeli Rahme’nin batısında yer almaktadır. Hz. Peygamber bu şehirde doğmuş, bu şehirde büyümüş, bu şehirde peygamber olmuş ve yine bu şehri feth etmiştir.

Ayrıca Yahudi ve Masonlar tarafından kullanılan ve Tur dağını simgeleyen resimler bana “dağlık bölgedeki kutsal tepeyi” hatırlatmaktadır.

Araf suresi 171. Ayet: Bir zamanlar dağı, sanki bir gölgelikmiş gibi üstlerine yükseltmiştik. Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (Onlara demiştik ki:) 'Size verdiklerimize sımsıkı sarılın ve onda olanı düşünün ki sakınasınız.'

Aşağıda Arafat vadisinde bulunan Cebel-i Rahme Tepesi ve Masonik simge arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Benim düşüncem Yahudilerin tepesine kaldırılan El Tur bu tepedir.

 

 

El Tur’un Hz. İbrahim’in sunağı ve Musa’nın dağı olması yanında belki de en eski özelliği Hz.Adem’in iki oğlunun kurban sunduğu yer olması olabilir.

Maide suresi 27. Ayet meali: (Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.

Bütün dünyadaki insanların hep benzer şekilde kurban sunakları hazırlamasının sebebi bu tepe olabilir. Bütün sunaklar Arafat vadisindeki Cebeli Rahme’nin bir benzeri şeklinde yapılmıştır.

Tuva yani defalarca kutsanmış vadi denmesinin birinci nedeni: Adem’in kurbanı kabul edilen oğlu Habil” den dolayı olabilir. Başka bir kez kutsanmış olması ise Hz. İbrahim’in kurbanının kabul edilmesi olabilir. Diğer bir kutsallığı da Musa’ya hitap edilen yer olmasıdır.

Bu kutsallık halen her hac zamanı da tekrar tekrar oluşmaktadır.

Yani güzel ahlakın başladığı ve tamamlandığı yer burasıdır. Adem peygamber ile burada başlamış ve Muhammed peygamber ile yine burada tamamlanmıştır. Adem ve Havva nın buluştuğu ve Hz. Muhammed’in Veda Hutbesini okuduğu yer de burasıdır.

Hz. Musa ile ilgili geçen El Tur (Ettur) kelimesinin “Bilinen Sunak” anlamına geldiğini anlattım.

Şimdi tur kelimesi ile ilgili diğer ayetlere bakalım; Tur-i sina ne demek anlamaya çalışalım:

Müminun suresi: 20

Ve şecereten tahrucu min tûri seynâe tenbutu bid duhni ve sıbgın lil âkilîn(âkilîne).

Ve bir ağaç da (inşa ettik) ki, tûr-u sîna’dan çıkar, yiyecekler için yağ ile bir katıklık ile biter.[20]

Burada açıkça görülüyor ki: tur kelimesi el takısı olmadan getirilmiştir. Seyna kelimesinin kökü سنع dır, kök, zemin, çatal, uyluk, metatars kemikleri anlamına gelir.

Meal şöyle olmalıdır: Ve bir ağaç da (inşa ettik) ki, taşlık zemin’den çıkar, yiyenler için yağ ile bir katıklık ile biter.

Nuh 14:

 Ve kad halakakum etvârâ (etvâren)

Oysa sizi merhalelerden ( atlatıp, sıçratıp bir üst düzeye çıkararak) geçirerek O yaratmıştır.

Tin suresi 2. Ayet:

 Ve tûri sînîn(sînîne).

Keskin kayalığa.

 Burada kelime kökü snn dir. Diş, keskin gibi anlamlara gelmektedir.

Dikkat edildiğinde tur-i sina kelimesi geçen yerlerde El takısı yoktur. Oysa Musa peygamber kıssasındaki Tur kelimesi daima El Tur şeklindedir. Buradaki El Tur bir özel isimdir. Kutsal Sunağı yani Arafat vadisindeki Cebeli Rahme’yi ifade etmektedir. Oysa tur-i sina kayalık zemin demektir. Hz. Musan’ın da tur-i sina’ ile bir ilgisi yoktur. Tur-i Sina diye bir dağ da yoktur.

Doğrusunu Allah bilir.

 

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
25.03.2013
06:38

DR. METE;

YİNE TEBRİK VE TEŞEKKÜRLER...

KUR'AN'A OLAN İMANIM BİR KERE DAHA PEKİŞTİ...

ALLAH RAZI OLSUN...

-

MAKALE ÜZERİNDE AKADEMİK SEVİYEDE (MASTER/DOKTORA) ÇALIŞILMALI, KANAATİNDEYİM...

MAKALEYİ OKURKEN, 14-15 YIL ÖNCESİNDE, ÜSTAD İLE GÜNLERCE/HAFTALARCA ÜSKÜDAR'DAKİ İSLAM MEDENİYETİ VAKFI'NDA VE KOBA ŞİRKET MERKEZİMİZDE "MU'CEMU'L-MÜFEHRES" ÜZERİNDE YANİ KUR'AN'DAKİ "KÖK KELİMELER" ÜZERİNDE YAPTIĞIMIZ ÇALIŞMA HATIRIMA GELDİ/GELİYOR...

DR. METE'NİNİ BU TARZ ÇALIŞMALARINI HER OKUDUĞUMDA YİNE AYNI HATIRLAMALAR....

YİNE AYNI YILLARDA İZMİR AKEVLER'DE YAPILAN "KUR'AN KELİMELERİ KAMUSU" ÇALIŞMASI...

*

HÜLASA VE SONUÇ OLARAK...

MU'CEM'DE 1600'ÜN ÜZERİNDE "KÖK KELİME" TESBİT ETTİK...

PROJE OLARAK "KUR'AN ANSİKLOPEDİSİ" ÇALIŞMASI YAPILMALIDIR DİYE MESELEYİ BAĞLADIK...

MASTER/DOKTORA SEVİYESİNDEKİ AKADEMİK ÇALIŞMALARLA OLUŞTURULACAK TAKRİBEN 1700 ÇALIŞMALIK/CİLTLİK "KUR'AN ANSİKLOPEDİSİ" VEYA İSİM OLARAK HER NE İSİM VERİLECEKSE...

YAZILI BİR TEKLİF METİN OLUŞTURDUK VE O ZAMAN GÖRÜŞTÜĞÜMÜZ/GÖRÜŞEBİLDİĞİMİZ KİŞİLERE VE KURUMLARA SUNDUK...

*

ARADAN ZAMAN GEÇTİ...

DR. LÜTFİ'NİN DE ARAMIZA KATILMASI İLE ÇALIŞMALAR HIZLANMAYA BAŞLADI...

HIZLANDI, GELİŞTİ, GENİŞLEDİ VE BUGÜNKÜ SEVİYELERE GELDİ...

MESELA, HAFTALIK "TEFSİR ÇALIŞMALARI" 705-707. HAFTASINDA...

"RUHU'L-KUR'AN" İSİMLİ DEVASA BİR PROJE VE SOMUT SONUÇ ORTADA...

SON OLARAK "MÜÇTEHİT YETİŞME MERKEZİ" PROJESİ; DAHA GEÇEN HAFTA VE DÜN YAPTIĞIM GÖRÜŞMELER...

...

KISSA/HİKÂYE KISA DEĞİL ÇOK UZUN...

TEŞBİHTE HATA ETMEZSEM, BİR TEŞBİH İLE BİTİREYİM...

KIRK KUSUR YIL ÖNCE SİYASETE BAŞLADIĞIMIZDA,...

SONRASINDA ULAŞTIĞIMIZ SONUÇLARI HAYAL BİLE ETMEDİK, EDEMİYORDUK...

DAHA O ZAMANLAR HAFTALIK İLMÎ ÇALIŞMALAR/SEMİNERLER YAPIYORDUK...

MESELA, "MİLLÎ GÖRÜŞ AÇISINDAN ANAYASA ÇALIŞMALARI" SEMİNERLERİ...

İZMİR'DE ÜSTAD'IN ANLATTIKLARINI DERLEME VE ORGANİZE İLE GÖREVLİYDİM...

İLMÎ ÇALIŞMALAR İZMİR VE İSTANBUL'DA DEVAM ETTİ...

HÂLEN DEVAM EDİYOR; EDECEK İNŞAALLAH...

NEREYE VARIR, NE OLUR; ALLAH BİLİR...

ANCAK...

BAŞLANGIÇTA BU SEVİYE VE MERHALEYİ HAYAL BİLE EDEMEMİŞTİK...

AMA...

BİZ BİR ADIM ATTIK, ALLAH ON ADIM ATTIRDI...

BİZ ON ADIM ATTIK, ALLAH YÜZ ADIM ATTIRDI...

ALLAH ELBETTE ASRIMIZ VE MİLENYUMUMUZ İÇİN ÇALIŞMALARI TAMAMINA ERDİRECEKTİR...

ALLAH ELBETTE NURUNU TAMAMLAYACAKTIR/TAMAMLATACAKTIR...

KUR'AN ÇALIŞMALARIMIZ BUNU TEYİD EDİYOR...

KUR'AN BUNU SÖYLÜYOR...

*

DR. METE'NİN DÜN GECEDEN BERİ OKUYUP DÜŞÜNDÜĞÜM MAKALESİ/ÇALIŞMASI...

BÖYLESİNE DERİN DÜŞÜNCELERE DALMAMA VE HATIRLAMAMA VESİLE OLDU...

BİR KERE DAHA TEBRİK VE TEŞEKKÜRLER, ALLAH RAZI OLSUN...

DAHA NİCE MAKALE VE ÇALIŞMALARA İNŞAALLAH...

SELAM, SEVGİ, SAYGI VE DUA, DUA İLE...

REŞAD

Mete Firidin
25.03.2013
08:30

Allah bize bu zemini hazırlayanlardan razı olsun.

Tayibet Erzen
27.03.2013
15:02

Müminun'da geçen kelimenin kökü سين dir. Makalenizde سنع demişsiniz.

Bir de Tur suresine bakalım:

وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ (1) وَطُورِ سِينِينَ (2) وَهَذَا الْبَلَدِ الْأَمِينِ (3

Ayette kırmızıyla gösterilen kısım mealen Mekke kabul ediliyor. Tartışmaya açık olmakla beraber düşündürücü bir ifade. Turi Sina Mekke'deyse, bu durumda Mekke'ye iki kez yemin etmiş olmuyor mu?

Kuran'da Sina kelimesi 2 kez geçiyor. İki kelimenin de kökü aynı ancak vezinleri(kalıpları) farklıdır. Bu farklılığa rağmen aynı isimlendirilmesi bilincin mi yoksa hatanın mı göstegesidir, buna etimolojik incelemeler karar verecektir. Çünkü bazı kaynaklar kökleri farklı kabul etmiş bu durumda bunlar farklı şeyleri de temsil ediyor olabilirler.

Mete Firidin
27.03.2013
17:21

Birinci sorunuzun cevabı bir atette "turi seynae" diğer ayette "turi sinin" şeklinde geçiyor.

Mümin suresinde "turi seynae " olarak geçiyor. Zeytin ağacının çıktığı yeri anlatıyor. O zaman bu kelimenin kökü Akkadca da geçen kök ,zemin, çatal, uyluk, metataras anlamına gelen SUNU kelimesi ile alakalı olmalıdır. Bu kelimeden bahseden sözlük proto-semitik kök için "sin' " Arapça için " sin + ayn " olarak veriyor.

2. Tin suresindeki arafat değil keskin taşlık alan demektir.

Sorunuzun cevabı El ttur yani Arafat vadisi ve oradaki Cebeli rahme mekkeye dahil değildir. Ayrı bir yerdir.

Mete Firidin
27.03.2013
18:39

Düzeltme Muminun suresi 20 olacak

Süleyman Karagülle
27.03.2013
20:49

Uygarlık Nuh ile Mezopotamya’da başladı. Bugün bu tarihi olarak kesinlik kazanmıştır. Bu birinci Hak uygarlığı Mısır’da kuvvet uygarlığına dönüştü. Site devletleri aşamasından ulus devlet aşamasına ulaşıldı. Bu iki uygarlığın sentezinden İbrani uygarlığı doğdu.

Hz. İbrahim’in bir oğlu İshak’ın zürriyeti Mısır’da eğitim gördü. Sonra oradan Musa ile çıktılar ve Filistin’de İbrani uygarlığını kurdular. Kardeşi İsmail ise Mekke’de yerleşti. Mısır ile Mezopotamya arasında ticaret yolu üzerinde bulunan Mekke iki uygarlığı da öğrendi ve kendisi Arapça dilini geliştirdi. Bu dil saf Arapçadır. Başka diller karıştırılmamıştır. Çünkü çöllerden başka kimseler gidip gelemezdi. Arap tüccarları gidip geliyorlardı. Araplar uygar değillerdi ama dilleri uygarlaşmıştı. Çünkü görmedikleri şeyleri ancak dilleri ile öğrenebiliyorlardı. Eşya giremeyince yabancı kelimeler de giremiyordu.

Tüccarlar yeni bir şey getirince halk onu alıyor ama sonra çölde hemen ona Arapça bir ad veriyorlardı. Çünkü yabancı kelime çölün kenarlarına ulaşamıyordu. Dil kentlerde kısmen bozuluyordu. Onu önlemek içinde çocuklar sütanneye verilir, badiyede dil öğrenirdi. Hz Muhammed (s.a) de böyle yetişmiştir.

Ben bu iki yolu daha önce de çok iyi biliyordum. Musa’nın da saray eğitimi aldığı Mısırdan takdiri ilahi ile Mezopotamya uygarlığını öğrenmek üzere Medyen’e gittiği Kur’an’da belirtiliyordu. Çok uzak olması sebebiyle içimde bir tereddüt vardı.

Mete Bey’in baştan kabul etmediğimiz bu savını kabul ettikten sonra sorun çözülmüştür. 1- Mekke, İbrahim Peygamberden beri ziyaret yeridir. Tüm dünya halkları bu ziyaretgâhı bilmektedirler. Mısırdaki İbraniler de burasını biliyorlardı. Ayrıca burası o zaman da emin yer idi. Musa ancak buralara kaçabilirdi. 2- Yakup Peygamber amcasını ziyaret etmiştir. Demek ki, İbranilerle Hicaz arasında sıkı ilişki vardır Roma sürgününden sonra da İbraniler Medine’ye hicret etmişler ve orasını kendilerine merkez yapmışlardır. Böylece İslam uygarlığının oluşmasına da katkıda bulunmuşlardır.

Varsayım olarak Musa Mısır’dan kaçtığında Mekke’ye gidiyordu. Medine’de kuyuyu bekleyen kızlara rastladı ve orada kaldı. Sekiz veya on seneyi doldurduktan sonra yine hac yapmak üzere yola çıkmışlardır. O zamanki yolculuklar sürü ile çöle düşülür ve bir taraftan develer otlarken insanlar da konaklaya konaklaya giderlerdi.

Anlaşılan Musa Arafat dağına düşmüştür. Ama oraları bilmemektedir. İşte Rab orada görünür. Musa aldığı emir gereği gerisin geriye dönerek Mısır’a gider. Böylece Mısır uygarlığını Medine’de öğrenmiştir. Medine’nin adı Yesrib’dir. Kur’an’dan önce de burası bir Medine idi. Özel ismiyle olsa bile cins ismiyle Medine idi. Kuran’ın burayı Medyen olarak adlandırmış olması mümkündür.

Artık Kur’an Türkiye’de insanlara hidayet olmaya başlamıştır. Bu tür tarihi bilgiler geleceğin barışı için yararlı olacaktır.

Hüseyin Kayahan
28.03.2013
07:03

Doktor, tedaviye devam ediyorsun maşallah... İlletler yalnızca fizyolojik değildir.

Medyen suyunun üstünde, "nastan bir ümmet/insanlardan bir topluluk" vecdetti, diyor. Nas kelimesini kullanarak bunların ortak özelliği insan olmalarıdır ama karışıktırlar. Herhangi bir özel grup değildirler. Sadece A'rabiler, sadece İbraniler, vb değildir. Burası insanların karışık olduğu bir yerdir.

Musa ile kızlar ilk defa karşılaşmışlar ama normal konuşmuşlardır. Demek ki, dilleri aynıdır veya Musa onların dilini de biliyor veya iki dil çok yakındır. Musayı yetiştiren ebeveynleri 400 senedir Mısırdadırlar ama demek ki İsmailin soyundan gelenlerin konuştukları dil ile anlaşabilmektedirler. Bu iki dil o zamanlar daha benzer olmalı. İsmailin soyu yerli kabile ve yabancı tüccarlarla karışmış, Yakubun soyu Mısırda izole olmuş ama diller hala birbirine benzemektedir. Ya da Musanın sarayda öğrendiği yabancı dillerin içinde o günkü yaşayan Arapça da vardır.

Mekkede hac zamanında görevli kabile vardır. Sanırım Haşimiler olsa gerek. Onlar hacılara su temin ederler, belki kıyasla yemek ve yatacak yer de temin etmekteler. Kızların babası Şuayb peygamber işte o dönemde, İsmailin adına onun torunları olarak bu hizmeti devam ettiren kişi olsa gerektir. Bu geleneğin bugün dahi devam ettiği görülüyor. Adem oraya insanlar için (bakın orada nas için ifadesi var, Musa da Nastan bir toplulukla karşılaşmıştır. demek herkes gelebiliyor... Allah müslümanlara akıl versin) bir ev yapıyor, zaman onu yıprattıktan sonra, İbrahim onun temellerini bulup tekrar inşa ediyor ve onun soyundan gelenler orada hizmet etmeğe devam ediyorlar. Yaklaşık 17000 sene evvel buzul çağının başlaması ile havalar soğuduğundan Adem ve zürrüyeti, Etopyadaki yüksek cennetten aşağıya inmişler, suların azalmasından dolayı Etopya burnundan kolayca Arabistan burnuna karşıya geçmişler ve Mekkeye yerleşmişlerdir. Büyük ihtimalle burası birleşikti veya çok yakındı veya med cezir hareketleri esnasında da toprak görünüyordu.

Devamı sonra. İşe gtmem lazım.

Saygılarımla.

H.Kayahan

Hüseyin Kayahan
30.03.2013
07:29

Mısırda bir adamı öldüren Musa; "...men dahaleha aminen... / ...kim ona dahil olursa emindir..." diye vasıflanan yere, Mekkeye kaçmıştır. Burası emin beldedir. Adem buraya tüm insanlar için bir ev yapmış, İbrahim onu tekrar diriltmiş ve o dönemde de Şuayb olduğunu sandığımız elçi her sene hac mevsiminde gelen hacılara hizmetle görevlidir ama bir müşkülü vardır: Oğlu yoktur ve hizmet sırasında zorlanmaktadır.

Hicec(en) kelimesini arkadaşlar analiz ederler, sanırım. Bu kelime çoğul mudur? Hac ile ilgili olduğu kesindir...

Talep edilen rakam sekizdir. İkili sisteme uygun. Halk arasında çift değil tek sayılar daha rağbet görmektedir. 1, 3, 7, 9, 19 gibi ama burada baba 8 istiyor ve 10 sayısının daha kamil olmasından dolayı 10 na tamamlamasını da salık veriyor. Belki 10 defa hacı olmak ayrı bir statütüdür, bir ünvanı (rütbeyi) elde etmek için için asgari rakam 8 olabilir, 10 ise daha büyük bir derecedir diye düşünüyorum.

Su kuyusu hakkında üstad bedir kuyuları olduğunu tahmin etmiş ama bana göre burası zemzem kuyusu olabilir. Ümmeten nas, nastan bir topluluk lafzı bana, Mekkeyi çağrıştırıyor.

Yakup peygamberin Miraç (İsra) diye bildiğimiz yolculuğuna buradan başladığını, kölesi (kulu) ile beraber gecelerce giderek Kudüse vardığını ve orada uykusunda göklerin bazı hallerini görmesi üzerine orayı insanlara mabet yaptığını daha önce yazmıştım. Bundan dolayı da onun Yakup olan adı, İSRAİL (Allah'ın GECE YÜRÜYEN'i, Allah'ın İSRACISI) olarak değiştirilmiştir. Kudüs daha çok İbrahim milletinin (Musevi, Hristiyan ve Müslümanların) ortak yeri olmasına karşılık, Mekke tüm insanlarındır.

Sekiz veya on hac hizmetinden sonra Musa oradan ayrılıyor.

Bir dağın, bir tepenin insanların kafaları üzerine kaldırılması, fiziken yukarı yükselmesi anlamsız ve de gereksizdir. Bundan kasıt Arefe günü, Arefe tepesinde toplanma tüm insanlara görev yapılmıştır. "...ve refea fevkakum ettur.../ ...sizin üzerinize (bu)TUR ref' edildi... / ... sizin üzerinize bu TÖRE (adet, örf, kural) konuldu..." demektedir. Biz, "bu madde ÜZERİNDE anlaştık" dediğimizde, fevka kelimesini kullanırız. Buradan maddenin üzerine çıkıp bastığımızı düşünmeyiz. Buradaki üstündelik, üzerindelik, fiziki bir yükseklik manasında değilidir. Önce İsrail oğularına konan bu kural (YILDA BİR KEZ, AREFE GÜNÜNDE, AREFE TEPESİNDE KURULTAY YAPMA), daha sonra muhtemelen Hiristiyanlara ve Müslümanlara da görev olmuştur. En sonunda da (Allaha inanan) TÜM İNSANLARA da görev olacaktır.

Saygılarımla.

H.Kayahan

Sam Adian
30.03.2013
08:41

Medine: Kur’an da Medine, “yerleşim yeri” anlamında kullanılmaktadır. Herhangi bir şehir. Medine şehrinin bilinen en eski adı “Yesrib”dir. Kur’an da Ahzab suresinde kullanılmaktadır. (Ahzab 13) “Medyen” ismi ise, genel olarak “meyden halkı” şeklinde yine Kur’an da kullanılan bir ifadedir. Şuayb’ın ve kardeşlerinin yaşadığı yer olarak açıklanmaktadır. Yine ayetten anlaşıldığına göre bölge sulak bir yerdir. (Kassas 23) Kur’an “Dağ” anlamında “Cebel” kelimesini kullanır. Bu manada Araf 171 de ilginç olmalıdır. “Tur” faz, katman anlamındadır. İngilizcedeki “phase”. Mesela akademik yükselme gibi. Master öğrencisinin masterini tamamlayıp doktoraya geçmesi gibi. Kur’an “Dag” anlamında “cebel” kelimesni kullandığına göre, “Tur” kelimesinin bu anlama gelmesi imkansız olmalı. Muhtemelen bir medeniyetten söz edilmektedir. Medyen, Tevratta da geçen bir kelimedir. Bir şehirden çok, bir kavmi anlattığını düşünmek daha akla yakın görünmektedir. Kavmin yaşadığı bölgenin de bu isimle zikredilmiş olması normal olabilir. (Tevbe 70) Kaldı ki, Medyen halkının helak edildiğini de söyler kur’an. Öyle ki onların orada hiç yaşamamış gibi olduklarını ifade eder. (Hud 95), Oysa Mekke yahut yakın çevresinde bilinen hiçbir helak olayı yahut kalıntıları yoktur. Kaldı ki eğer bu bölgeye doğru bir yolculuk yapmış olsaydı isimleri ile zikrederdi. Çünkü gerek Yesrib, gerekse Mekke kelimeleri Kur’an ın kullandığı isimlerdir. Tarihi anlamda Medyen, akabe körfezinin kuzeydoğusunda Ürdünden yukarı doğru doğru uzanan (8 günlük mesafede) bir bölgenin adıdır. Bu bölgede aynı zamanda çeşitli antropolojik kalıntılar da bulunmuştur. Lüt gölünün doğusunda sulak alanlar olduğu bilinmektedir. Kaldı ki Mekke, Mısır’a oldukça uzaktır ve hazırlıksız birinin bu mesafeyi katetmesi imkansız olmalıdır. Oysa kuzeyde pek çok kavim vardır ve bu kavimlerin arasında gerek ticari ve gerekse sosyal ilişkileri de vardır. Kozmopolit bir bölgedir. Öte yandan Adem ve topluluğunun Etyopya’nın dağlarından inip, hicaz bölgesine geçmeleri ihtimali de oldukça zayıftır. Bab-ül Mendep yahut Jibuti boğazı, yaklaşık 30 km uzunluğunda ve 320 metre derinliğindedir. Genişliği ise 3 km den fazladır. Birim adası ile yemen arasındaki boğaz dahi en az 30 metre derinliğindedir ve genişliği de 1 km den fazladır. Kaldı ki, bilinen son buzul çağının günümüzden yaklaşık 12 bin yıl önce sona erdiğ, ılıman iklime geçişin öyle uzun zaman almadığı, bir düğmeye basılmış gibi birdenbire olduğu (NordGrip projesi çerçevesinde Grönlan’da yapılan araştırmaya göre) yani oldukça hızlı gerçekleştiği bilinmektedir. Oysa Bab-ül Mendep boğazının coğrafi anlamda oluşması günümüzden en az 60 bin yıl önce olmuştur. Şu halde, Adem ve topluluğunun yeryzündeki seyahatleri en erken günümüzden 12 bin yıl önce (11 700) başlamış olması gerekir ki bu durumda söz konusu boğazın katedilmesi herhalde mümkün değildir. Kaldı ki Rab, yeryüzünde bir “beşer” dönüştürmeye karar verdiği zaman melekler itiraz edip “yeryüzünde kan dökecek bir topluluk mu üreteceksin” demişlerdi. Demek ki, yeryüzünde başka ademler de vardı (çünkü Adem ve topluluğu cennetten gönderilmişti) ve başka başka beşerler dönüştürüldü.

Saygılar

Mete Firidin
30.03.2013
08:42

Araf 171: وَإِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّوا أَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Hani dağı sanki bir gölgelikmiş gibi onların üstüne kaldırmıştık da üzerlerine düşecek sanmışlardı. (Onlara:) “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın ve onun içindekileri hatırlayın ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız” demiştik.

bakara 63: وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Sizden kesin söz almıştık. Tur dağını yükselterek tepenize dikmiştik. «Allah’a karşı gelmekten sakınanlardan olabilmeniz için, size verdiğimiz Kitab’a kuvvetle sarılın, onda bulunanları hatırda tutun» demiştik.[63]

Bu ayetlerden turun gerçek bir tepe olduğu ve gerçekten üzerlerine kaldırıldığı anlaşılıyor.

Sam Adian
30.03.2013
09:07

“…Ve iz netaknel cebele fevkahum…” (A’raf 171) “..ve refa’nâ fevkakumut tûr..” (Bakara 63) Fevk: Üst, yukarıda, üstün, yukarısı… Neteke: Seçim, iyileştirmek, düzeltmek, Seçeneğin belirlenmesi, bir seçim Refa’a : Asansör, yükseltme, yükseliş, İki ayetteki ifadeler birbirinden çok farklıdır. A’raf 171’de dağ üzerinde yapılan bir işlemden yahut uygulamadan söz ederken, Bakara 63 “Tur” kelimesine uygun olarak “phase” arası bir yükselişten söz eder. Her iki ayette de kitaba atıf yapılır, onun içinde bulunanlara. Yani bilgiye… Demek ki fiziksel bir kaldırma olmadığı da açık. Kaldı ki, “Tur”u “dağ” olarak yahut “tepe” olarak anlayabilmemiz için “cebel” kelimesi ile birlikte kullanılması gerekirdi.

Doğrusunu vahyeden bilir elbette.

Saygılar

Mete Firidin
30.03.2013
09:28

gölgelik gibi olması Güneş ile onların arasında olması demektir. yani üstlerinde.

Bu nedenle üzerlerine düşeceğini sanıyorlar.

Sam Adian
30.03.2013
10:05

“…ke ennehu zulletun ve zannû ennehu vâkıun bihim..:” (A’raf 171) Ayete dikkatle bakılınca, gölge eden yukarıda duran bir şeyden değil, “gölgelik gibi” bir şeyden söz edildiği anlaşılabilir. Zulletun : Güneşlik, şemsiye gibi tente Vâkıun : Gerçeklik, sanrı Onların gerçeklik zannettikleri bir şey. Zannedenler onu görenler. “Zanun” düşüncede olan bir şeyi ifade eder. Aslında gerçek olmayan ama bizim kendi kendimize varsaydığımız bir şey. Ayetin öncesine baktığımız zaman da fiziksel bir yükseliş anlamına gelebilecek bir ifade yoktur. Zanna dayalı bir şeydir.

Vesselam

Mete Firidin
30.03.2013
10:22

وَإِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّوا

Buradaki "ntq" kelimesi kesip ayırmak, damlatmak anlamına gelmektedir. Her iki durumda da

tepe kesilip gölge gibi üzerlerine kaldırılmıştır. Veya tepe bir damla gibi üzerlerine kaldırılmış, sanki üzerlerine damlayacakmış gibi olmuştur. Bu ayatte geçen vqa, vuqua kelimesi sanki damladı, damlayacak anlamınadır.

Diye düşünüyorum!

Mete Firidin
30.03.2013
12:33

Medyen kelimesi İbranicede de çekişme, yargı yani "din" anlamına gelir. Medine de "din" yeri demektir. Peygamberimiz belkide bu nedenle "Yesrib" olarak değiştirilmiş olan ismi tekrar orjinal haline yani "Medine, din yeri" olarak düzeltmiştir.

Sam Adian
30.03.2013
14:57

Medine’nin bilinen en eski ve kadim adı Yesrib’dir. Tarihi kayıtlara göre Amalika kavminden, Medine'ye ilk önce gelip yerleşen kimsenin ismi Yesrib olduğundan, Medine, o zamandan itibaren bu isimle anılmıştır. Yesrib, lügatta “fesad, ayıplanmış, cimri” manalarına gelir. Medine için “Medirra, Medirke, Meddiyne, Mezzine” isimleri de kullanılmıştır. Ama hiçbir zaman “Medyen” adı verilmemiştir. Böyle bir tarihi kayıt yoktur. Rivayete göre, hicretten sonra Resulullah’ın Yesrib adını “medinet-ül münevvere” olarak değiştirmesinin sebebi de Yesrib adının manası sebebiyledir. Onu aydınlanmış şehir olarak tanımlanmıştır. Ancak Kur’an da bu şehir “Yesrib” adıyla zikredilmektedir ki tarihi ismi de budur. Orijinal adı yani ilk adı zaten Yesrib’dir. Hicretten önce de bu isimle anılmakta idi. Medyen kelimesinin “din” anlamına gelişi, eğer yerleşik bir düzen kastı sebebiyle ise, bu doğru olabilir. Çünkü bir yerleşim yerinin şehir olabilmesi için belli bir düzen içinde yapılanmış olması gerekir. Yoksa şehir olmaz. Ancak Kur’an da kullanılan Medyen isminin bu anlamda kullanılmadığı açıktır.

Mete Firidin
30.03.2013
17:01

Medine nin yetrib isminden daha eski olan ismi "İatribu" dur.

Mete Firidin
06.04.2013
11:36

Medine'nin bilinen eski ismi Yesrib, Yetrib dir. Bilinen en eski ismi ise Asurlar dönemine ait yani M.Ö. 600 lü yıllarda

İatribu dur.

Kuran'da Hz. Musa'nın kayın babasının ismi geçmez. Fakat muharref Tevrat'ta Medyen 'de yaşayan Musa'nın kayın pederinin ismi "Yitro, Yithro" olarak geçmektedir.

Muhtemelen burada geçen Yitro kelimesi İatribu kelimesi ile aynıdır.

YTR kelime kökünün anlamı bolluk, kalmak anlamına gelmektedir.

Akkadça "İa'udu" kelimeside Yahudi anlamına gelmektedir.

5246kadir
15.05.2020
06:27

Hayırlı Ramazanlar Mete Bey

Kasas süresinde geçen hicec kavramı gerçekten kafa karıştırıcı yıl olarak çevrilmesinin hatalı olduğunu düşünüyorum. Sizin de dediğiniz gibi hac dönemi olması lazım. Sizin yazınızdan şunu çıkardım yanılıyorsam düzeltirseniz sevinirim. İsrailoğulları aslında ilk zamanlarda kutsal mekanları kabeydi ziyaretlerini de kabeye yapıyorlardı ancak Hz Süleyman’ın mescidi aksayı yapmasıyla orayı kutsallaştırdılar. Kabe kayıtlarını da unuttular bir hayli zaman geçtiği için. Eğer bu daha somut delillerle ispatlanırsa yahudi tarihi baştan yazılır. Ve sizin teziniz çok mantıklı. Çünkü hicec yani hac dönemi deniyor ayette hz Musa’nın zamanında zaten mescidi aksa düşünülemez geriye tek seçenek Kabe kalıyor. Bu meal çalışmalarının çok dikkatli yapılması gerektiğini gösteriyor

Mete Firidin
15.05.2020
20:10
Tamamen haklısınız Kadir Bey!
Rehavet
23.06.2021
12:46

Çok güzel bir çalışma olmuş

eski mekkenin haritadaki mekke ile aynı yer olmadığını düşünen biri olarak

batı tarafında değildin sözü bana ürdündeki petra yani kaya/taş hatta sizin çalışmanıza göre

akadçadaki mekku yani kaya/taş bölgesinin yine ürtündeki wadi musa kasabasının batısında olmasını hatırlattı.

şimdi bizde düşen ürdündeki arafat bölgesini bulmak

bu arada arafat kelimesinin anlamı da düşündürücü





Çok Okunan Makaleler
Reşat Nuri Erol
M.Tekelioğlu; 15 Temmuz’a doğru: travmadan kurtulmak…
7.07.2017 129906 Okunma
Mete Firidin
Hz. Musa Ne Zaman Yaşadı?
12.05.2011 119570 Okunma
11 Yorum 07.04.2020 15:05
Mete Firidin
Kudret Helvası Menne
13.11.2013 112378 Okunma
4 Yorum 15.11.2013 03:46
Mete Firidin
Hz. Nuh, İbrahim, Yusuf ve Musa Kronolojisi
5.04.2015 108775 Okunma
10 Yorum 12.01.2020 16:47
Mete Firidin
Hurufu Mukatta
9.04.2011 90247 Okunma
7 Yorum 25.03.2020 18:55
Mete Firidin
Hz. İbrahim Ne Zaman Yaşadı?
28.02.2011 84832 Okunma
4 Yorum 25.03.2020 18:59
Mete Firidin
Estetik Ameliyat ve Nisa Suresi 119. Ayet
3.10.2014 76079 Okunma
1 Yorum 03.10.2014 20:39
Mete Firidin
Petra Yalanı
28.04.2015 71964 Okunma
9 Yorum 02.05.2015 13:07
Mete Firidin
Salat Kelimesinin Kökeni
26.02.2012 67415 Okunma
10 Yorum 03.06.2020 00:23
Mete Firidin
Kuran'da Kölelik
27.12.2013 63996 Okunma
86 Yorum 08.01.2014 17:16
Mete Firidin
Bekke Ve Mekke
27.01.2011 54519 Okunma
9 Yorum 25.03.2020 19:30
Sam Adian
HAMR ve HUMR
25.02.2012 53326 Okunma
19 Yorum 28.05.2024 13:50
Süleyman Karagülle
ABD Başkanlık Seçimi
19.11.2016 41466 Okunma
28 Yorum 19.12.2016 21:41
Lütfi Hocaoğlu
Fahişe ve Fahşâ
20.08.2015 40211 Okunma
81 Yorum 16.09.2015 00:08
Mete Firidin
Hz. Lut’un Kızları
7.06.2011 39513 Okunma
4 Yorum 01.02.2020 21:22
Mete Firidin
El Tur ve Tur-i Sina?
24.03.2013 38409 Okunma
21 Yorum 23.06.2021 12:46
Mete Firidin
Amen ve Senetin
15.11.2012 35412 Okunma
31 Yorum 30.11.2012 13:47
Mete Firidin
Lâ mevcûde illâ Hû???
18.12.2010 34735 Okunma
1 Yorum 25.12.2010 15:11
Sam Adian
BIR EYLEM OLARAK ZINA
14.07.2012 34676 Okunma
25 Yorum 28.05.2024 13:42
Mete Firidin
Lut Kavmi Homoseksüel Değildi!
3.08.2014 33820 Okunma
15 Yorum 03.12.2017 03:35
Hikmet Güveloğlu
HİÇ
2.01.2017 33736 Okunma
2 Yorum 03.01.2017 11:37
Reşat Nuri Erol
Süleyman Karagülle - Altın Ekonomisine Geçiş
2.11.2013 32877 Okunma
2 Yorum 30.01.2016 22:15
Mete Firidin
Kabe Kavseyni Ev Edna
15.06.2012 32510 Okunma
1 Yorum 22.05.2018 01:32
Mete Firidin
Nuh’un Üvey Oğlu!
25.10.2015 31768 Okunma
28 Yorum 12.01.2020 17:30
Hikmet Güveloğlu
Musaddık'ın Kerameti, Zarrab'ın Laneti
30.11.2017 31358 Okunma
1 Yorum 30.11.2017 19:32
Mete Firidin
Homohabilis Havva ve Havvalar
20.04.2012 30771 Okunma
27 Yorum 15.04.2020 09:47
Mete Firidin
Adem'in ve Havva'nın Hatası
2.03.2014 30383 Okunma
34 Yorum 10.03.2014 00:48
Mete Firidin
Nutfetin Emşâcin (99)
14.05.2013 29590 Okunma
24 Yorum 17.05.2013 15:16
Mete Firidin
İbni Arabi ve Araf 175-176. Ayetler
16.11.2011 29078 Okunma
9 Yorum 19.11.2011 17:29
Hikmet Güveloğlu
KAYIN BABA, DAMAT, İPSİZ VE SAPSIZLAR
18.12.2016 28788 Okunma
1 Yorum 20.12.2016 00:47
Süleyman Karagülle
KABİR AZABI
25.02.2014 28753 Okunma
8 Yorum 05.03.2014 21:24
Mete Firidin
Miras ve Kelale Ayetleri
13.02.2014 28552 Okunma
53 Yorum 28.02.2014 13:04
Mete Firidin
Allah Celle Celalühü Ne Demektir?
30.11.2014 27888 Okunma
1 Yorum 01.12.2014 08:16
Süleyman Karagülle
Görevimiz
22.02.2014 27326 Okunma
12 Yorum 05.02.2016 21:44
Sam Adian
FINANSMAN MESELESI VE ZEKAT
8.11.2012 27270 Okunma
46 Yorum 28.05.2024 13:53
Mete Firidin
Kevkeb
10.08.2011 27133 Okunma
1 Yorum 28.08.2012 12:03
Mete Firidin
Hz. İbrahim’in Atası ve Nemrut
19.04.2015 27087 Okunma
1 Yorum 20.04.2015 20:48
Mete Firidin
Enam Suresi 145. Ayet Ve Haram Yiyecekler!
31.12.2017 26833 Okunma
Mete Firidin
İçki Haram mı?
25.05.2015 25735 Okunma
13 Yorum 12.01.2020 17:25
Mete Firidin
Kuran’da Namaz Vakitleri
28.12.2014 25283 Okunma
Mete Firidin
Hz. Yunus ve Ambergris
12.12.2012 24912 Okunma
2 Yorum 13.12.2012 13:23
Mete Firidin
Nuh’un Gemisi ve Cudii
12.01.2014 24700 Okunma
45 Yorum 05.02.2016 23:06
Mete Firidin
Kuran'da Tecavüzün Cezası
18.02.2015 24049 Okunma
2 Yorum 21.02.2015 17:19
Mete Firidin
Hz. İsa’nın Doğum Günü
2.01.2015 23622 Okunma
Mete Firidin
Hz. Adem’in Kaburgası
25.04.2012 23265 Okunma
59 Yorum 28.04.2012 13:42
Mete Firidin
İmhotep Hz.Yusuf mu?
27.10.2011 22342 Okunma
3 Yorum 05.11.2019 07:59
Ahmet Yücel
YUNUS SURESİ 62-63-64. AYETLER VE TEFSİRİ
19.02.2016 22089 Okunma
4 Yorum 01.05.2024 22:56
Mete Firidin
Hz. Musa ve Hızır'ın Buluştukları Yer
16.03.2012 21871 Okunma
10 Yorum 17.03.2012 10:03
Cengiz Demirci
İlk karzı hasen kooperatifi
3.01.2013 21512 Okunma
25 Yorum 06.02.2013 20:31
Hikmet Güveloğlu
ASKERLİK VATAN BORCU
25.01.2017 21438 Okunma


© 2024 - Akevler